DTP’nin ’kısa devre’ politikası

KARA Kuvvetleri Komutanlığı’nın bahçesindeki 30 Ağustos resepsiyonunda üç kişi sohbet ediyoruz...

Bir yüksek yargı hákimi, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ ve ben.

Soru şu: DTP ne yapmak istiyor?

İlker Paşa’nın sözleri ameliyat masasına doğru ilerleyen bir "neşter keskinliği"nde parlıyor...

DTP konusundaki hüküm "PKK’yla doğrudan bağlantılı bir uzantı" şeklinde...

Yüksek yargı hákimi sohbeti biraz daha derinleştiriyor:

- Bütün bu olanları anlamak mümkün değil. Sanki önceden hazırlanmış planlı senaryo her sahnede biraz daha üzerimize /images/100/0x0/55ea9ca8f018fbb8f88b5ad4geliyor.

Benim düşüncem ise daha farklı...

- Bence Türk askerinin kimyasal silah kullandığı iddiasında bulunmalarının bir hedefi olmalı.

"Nasıl?" diyor sonradan gelen diplomat...

Hemen cevap veriyorum: Eğer yanılmıyorsam Türk askerine karşı kimyasal silah soruşturması açtırtmak isteyecekler...

Yüksek yargı hákimi, "Biraz daha açar mısınız?" der gibi bakıyor. "Yani" diyorum, "DTP Grubu bu konuda bir soru önergesi verirse... Hatta bir Meclis soruşturması isterse şaşırmamak lazım."

Devam ediyorum: Daha da ileri giderek durumu Türk parlamentosundan bir milletvekili grubu olarak Avrupa Parlamentosu hukuk platformlarına taşımayı hedefliyor olabilirler. Bu ve benzeri konuları. Çünkü artık parlamentoda bir grup oluşturdular. Ve yasal temsilci durumdalar.

İşte bu noktada Org. İlker Başbuğ’un yüz hatları geriliyor. Ve şöyle diyor: PKK’ya terör örgütü demeyen insanları buraya davet etmedik. Bunun elbet bir anlamı vardır.

Evet, DTP, son aldığı tavırlar ve yaptığı açıklamalarla PKK için bir "misyon" belirlediğini ve bunu da artık TBMM boyutunda yerine getireceğini açıkça hissettiriyor.

İşte bu nedenle elindeki "yüksek gerilim kablosu"nu toplumun "en duyarlı prizi"ne sokmaya çalışıyor...

Amaç kısa devre yapmak...

Bu bir "kısa devreli yüksek gerilim" politikasıdır...

Günay ve yeni siyaset

BU yazdıklarım her türlü komplo teorisinden uzak, mürekkep yerine saf su kullanılan bir kalemden çıkmaktadır.

Bir beklentisi yoktur. Kimseyle konuşulmamıştır. Yalnızca bir önsezi ya da öngörüdür. /images/100/0x0/55ea9ca8f018fbb8f88b5ad6

Ertuğrul Günay’a orta ve uzun vadede dikkat edin diyorum.

Çünkü siyasetin çok dehşetengiz labirentlerinden geçip, halk tabanından gelen bir yeni siyaset çatısına girmiştir...

Yıllar önce CHP kurultaylarında "yeni sol" diye söylediği sözlerin özeti şuydu:

"Sosyal demokrasinin halkla buluşabilmesi için, milletin inanç haritasında kendisine bir yer bulması gerekir."

Dahası "Kurban bayramından, kandilden, mevlitten uzak duran bir siyasetçi bu halka kendisini nasıl anlatır" diye sürekli olarak sormuştur...

Bugüne kadar bütün koalisyon hükümetlerinde eğer sosyal demokrat parti varsa kültür ve turizm bakanlıklarını onlar almıştır.

Ve o bakanlar genellikle kendilerini ya Bodrum başta olmak üzere kıyı şeritlerinde "inceleme" yaparken, ya İstanbul’da açık hava tiyatrosunda festival izlerken ya da yeni bir filmin galasında göstermişlerdir...

Şimdi bakıyorum, Ertuğrul Günay ilk olarak Şanlıurfa’ya gidiyor.

Bakın sol arayış demiyorum. Lider adayı demiyorum. Ama siyasetin yeni sahnesinde Ertuğrul Günay’a dikkat edin diyorum...

Siyasetin yeni çehresinde mutlaka iyi bir sinerji yaratacaktır.

Yakında dönüyor iddiası/images/100/0x0/55ea9ca8f018fbb8f88b5ad8

ÇOK önemli bir holding yöneticisi "karar verici" durumundaki bir ABD’li diplomatla yaptığı sohbetin sonucunu şöyle aktarıyor:

- Artık çok kısa bir zamanda Fethullah Gülen Türkiye’ye dönüyor.

ABD’de yaşadığı uzun dönemde Gülen’in Türkiye’ye geleceği yolunda defalarca haberler çıkmıştı. Bu nedenle bu bilgi önce inandırıcı gelmiyor.

Ama hem holding yöneticisi arkadaşım hem de konuştuğu ABD’li diplomat çok güvenilir isimler...

Bu nedenle Washington’dan Ankara’ya ulaşan bu bilgiyi ciddiye alıyorum...

Başbakan babamın tabutunu omuzlayınca çok duygulandık

NAMIK Tan hem arkadaşım hem de başarılı bir diplomattır. Şimdi Türkiye’nin Tel-Aviv Büyükelçisi. Birkaç gün önce babası Mehmet Rahmi Bey’i kaybetti... Allah rahmet eylesin. Cenaze töreni için Kocatepe Camii’ndeydik. Başbakan Tayip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan geldiler...

Tan’a "Başınız sağ olsun" dedikten sonra cenaze namazını kıldılar. Ve namazdan sonra Başbakan, her zaman olduğu gibi korumalarının açtığı yoldan hızla ilerleyip gitmedi. Tayyip Erdoğan, ters tarafa doğru dönüp, Mehmet Rahmi Bey’in tabutunu omuzladı... Ve ahaliyle birlikte tabutu omzunda taşıyarak cenaze arabasına kadar götürdü. Tabut omuzlamak çok köklü bir "Anadolu geleneği"dir... Başka bir /images/100/0x0/55ea9ca8f018fbb8f88b5adaprotokoldür yani...

Dün Namık Tan’la sohbet ederken aynen şöyle dedi:

- Fatih o kadar etkilendik ki... Düşün ki bir başbakanın 10 dakikası 2 ay gibidir. Sayın Erdoğan ve Sayın Babacan geldiler. Babamın namazını kıldılar, sonra babamın tabutunu omuzladılar... Cenaze arabasına kadar götürdüler. Babamın tabutunu Başbakan’ın omuzlarında görünce o kadar duygulandık ki... Anlayamazsın...

Tan’a Cumhurbaşkanı Gül de telefon açmış. Bence en az bunun kadar önemli bir ayrıntı daha vardı:

- İsrail Büyükelçisi Pinhas Avivi de Kocatepe Camii’ne gelmişti...

Namık Tan’a sordum:

- Bir İsrail Büyükelçisi’nin camiye gelmesi sıradan bir olay mıdır? Bana hiç öyle gelmiyor.

Tan, "Evet" dedi, "çok önemli bir mesajdır bu..."

Yahudi lobisinin ABD’de Ermeni soykırım yasa tasarısına "evet" demesinden sonra İsrail’in Ankara Büyükelçisi’nin Kocatepe Cami’ne gelerek Tan’a başsağlığı dilemesi çok anlamlı bir mesajdır.

Kudüs’te yaşanan gerilimlere bakınca bir Yahudi büyükelçinin camiye gelerek başsağlığı dilemesi çok şık bir harekettir.

Gercüş’te gaz lambasından çıkan başarı

İLKOKULU okurken ne olduğunu bilmiyordu...

Ortaokulda etrafına bakmaya, hayatla kendisini karşılaştırmaya başladı.

Hava kararınca gaz lambasında çalıştı...

Uzun okul yollarını tek başına gitti. Onu sürgüne uğramış öğretmenler eğitti.

Çünkü Doğu’nun sürgün köylerinden birisinde yaşıyordu...
/images/100/0x0/55ea9ca8f018fbb8f88b5adc
Kışın yolları kapanan, yazın suyu olmayan sürgün yerlerinde büyüdü...

Lise yatılı geçti. Sonra bir umut Ankara’da üniversite. Durmadı...

Gaz lambasından çıkan is, onun hayallerini çizeceği bir gizli hayat parşömeni olarak çocukluktan ilk gençlik yıllarına kadar oyalamıştı onu...

Şimdi gerçek zamanıydı. Üniversite bitti. Burs aldı. Yurtdışına gitti. Okumaya devam etti.

Babası toprakta kalmasını istemişti. O büyük şehirlerin beton dünyasındaki ücretsiz maceraya doğru yola çıktı.

İşe başladı... Devam etti...

Uzatmayalım...

Batman’ın Gercüş’ünde doğdu. Hazine’de para olmadığı için gaz lambasında okudu.

Adı Mehmet Şimşek. 39 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin hazinesinin başına bakan olarak geçti.

Bütün bunları şu kısa öneri için yazıyorum:

Artık toplum olarak içine düştüğümüz "Bizden adam olmaz" kompleksinden, bireysel başarıları gören ve alkışlayan bir zihniyete geçmeliyiz.
Yazarın Tüm Yazıları