Paylaş
Bunu yürekten istiyorum. Ama mesele bu kadar “masum” değil ki...
Gelin Libya’yı bombalamak için masanın etrafında toplanan ülkelere bir bakalım.
Örneğin İTALYA:
Tarih 2009 Haziran’ı...
Roma’nın ünlü parklarından Doria Pamphili’ye gezmeye gelenler parkta kurulmakta olan şeye acayip acayip baktılar ama bir anlam veremediler.
Sirk desen değil, postmodern bir müze desen hiç değildi...
Kurulan Kaddafi’nin bedevi çadırıydı.
Başbakan Berlusconi milyarlarca dolarlık petrol diktatörü için ünlü parkı 3 günlüğüne çadıra açmıştı.
Ve üç gün süreyle ziyaretçilerini o çadırda ağırladı o zamanki konuk lider, şimdiki diktatör....
Bugün, “diktatör gitmeli” diyen İtalya o zaman bir parkını Kaddafi’nin çadırına vermişti. Oysa İtalya da çok iyi biliyordu ki; Kaddafi o zaman da diktatördü... O zaman da zindanlar muhaliflerle doluydu. İşkenceden inleye inleye ölenler vardı.
İşte FRANSA:
- Aralık 2008’de Kaddafi Paris’e geldiğinde Sarkozy diktatörü Elysee Sarayı’nda kucaklayarak karşılamak istedi. Ama olmadı. Çünkü Kaddafi Fransız Cumhurbaşkanı’nı kendi sarayında 40 dakika bekletti. Sarkozy “petrol diktatörünün” silah alım listelerini düşünerek 40 dakikayı sineye çekti ve yine de kucakladı Kaddafi’yi.
Çünkü Kaddafi Fransa’dan 14 adet saldırı uçağını henüz almıştı.
Sarkozy Kaddafi’ye “ünlü” devlet konuk evini tahsis etti. Ama Kaddafi orada kalmadı. Gitti konukevinin bahçesine “ünlü” bedevi çadırını kurdurttu.
5 gün süreyle de herkesi orada ağırladı.
Özgürlük, barış ve demokrasi ülkesi Fransa diktatörün çadırına en değerli bahçesini açmıştı.
Karşılığında saldırı uçağı veriyordu. Ve Fransa da çok iyi biliyordu ki; konuk devlet başkanı diye ağırladığı Kaddafi aslında bir diktatördü. Çünkü o zaman da Libya’da demokrasi yoktu. Seçim yoktu. Zindanlar doluydu. Muhalifler işkence altındaydı.
Ne garip değil mi?
Düne kadar Kaddafi’nin çadırını en değerli parklarına kurdurtan, diktatörü saraylarında ağırlayan, onur konuğu ilan eden ülkeler şimdi ne olduysa bomba yağdırmaya başladılar.
Ve asıl utanç verici olan soru nedir biliyor musunuz?
- Acaba bugün kendi halkına karşı kullandığı bu silahları Kaddafi’ye kimler vermişti?
İŞTE O LİSTE
- Kaddafi’nin Roma’ya ve Paris’e çadır kurduğu 2009 yılında AB ülkelerinin Libya’ya silah satışı 470 milyon dolar oldu. Bunun içinde İtalya’dan savaş uçağı, Malta’dan hafif silahlar ve İngiltere’den cephane yer alıyordu.
- Bugün Kaddafi’yi diktatör ve halk düşmanı ilan eden ABD, 2007 yılında Libya’ya 5 milyon dolarlık silah sattı. Bu sembolik rakam ambargonun kaldırılıp diktatörle el sıkışma bedeliydi. Bush’un son yılında bu rakam 46 milyon dolara yükseldi.
- 2007 yılında Libya, Fransa ile 14 adet Rafale saldırı uçağı satış anlaşması imzalamıştı.
- İngiliz şirketleri, Libya’nın elindeki tankların modernizasyonu için 2009 sonunda 77 milyon dolarlık bir anlaşmayı ABD’ye götürdü. ABD yönetimi bu anlaşmayı onayladı. Ancak Kaddafi rejimine baskı başlamıştı. Ve skandal ortaya çıkınca kısa bir süre önce anlaşma geri çekildi.
- 30 Ocak’ta Rusya ile Libya hafif silahlar başta olmak üzere silah satışı için 1.8 milyar dolarlık anlaşma imzaladı. Bunların ne kadarının teslim edildiği bilinmiyor.
Evet, Ortadoğu’da ve Arap coğrafyasındaki “diktatör tiyatrosu”nun asıl senaryosu işte budur.
Petrol ve silah.
Bu oyunda insan hayatı, ölümler, işkenceler, intiharlar teferruattır..
Verdiğin sürece diktatörsün. Kralsın, şeyhsin, emirsin...
Vermezsen demokrasi gelir.
Mesela Suudi Arabistan Kralı, 35 milyar dolarlık rekor silah alımını ABD’den henüz yapmıştır.
Belki de böylece ömrünü uzatmıştır.
Şimdi Libya’ya bakıyorum da...
Fransızlar hangi uçaklarla bombalıyor biliyor musunuz?
Kaddafi’ye sattığı Rafale saldırı uçaklarının daha gelişmişiyle.
İKİNCİ YAZI:
Kara harekâtı gelir
İKİ nedenle hava harekâtının yetmeyeceğini düşünüyorum.
Birincisi Kaddafi’nin egosudur.
Kaddafi’yi o çadırda yakından görmüştüm. Meşhur, “çadır skandalı”nı yaşadığımız gündü.
Rahmetli Erbakan’la gitmiştik. Kaddafi basın toplantısında aniden, “İslam kumandanı” olduğunu ilan etmişti. Erbakan hoca için de, “yardımcım” demişti.
Şaşırmıştık.
İşte ben o zaman bu diktatörün çılgınlık rampasından fırlamış egosunu görmüştüm.
Oturduğu yer Kaf Dağı’ydı... Kendisini bütün mazlumların kurtuluş reçetesi gibi görüyordu.
Gözlerini kısarak konuşuyor, ama sesi neredeyse duyulmuyordu.
İkinci neden Kaddafi’nin bırakması halinde başına ne geleceğini iyi hesaplıyor olmasıdır. Çok iyi biliyor ki; bıraktığında yargılanacak ve insan hakları suçundan hüküm giyecektir. Kaddafi bu iki nedenle bırakmayacaktır. Elindeki hafif silahları, Rusya’dan aldığı özel silahları kullanacaktır.
Bu durumda hava harekâtı tam olarak etkili olmayacaktır. Bir kara harekâtı gerekecektir.
ÜÇÜNCÜ YAZI:
Affet bizi Ayşe
BİRLEŞMİŞ Milletler’de Libya kararının alındığı saatlerdi..
Hiçbirimiz göremedik seni...
Büyük dünya meselelerine doğru baktığımız için sana doğru kör olmuştuk. Libya’daki bombardımandan başka bir şey duymadığımız için sana doğru sağırdık aynı zamanda. Duyamadık sesini.
Şanlıurfa’nın Selçuklu Mahallesi’nde iki katlı bir evin içinden yükselen o acıyı, DHA geçti görmedik. Fotoğrafların geldi yine görmedik. O sessiz çığlığı duymadık.
Ve sen, 16 yaşında, bir buzdolabının kapağından söktüğün lastiği boynuna geçirip bıraktın kendini merdiven boşluğuna...
Bıraktın ruhundaki bütün isyanı, gençlik hayallerini, umutlarını, izlediğin TV dizilerini...
Bırakıp gittin.
Bize de utancımız kaldı o kadar.
O adamla evlenmek istemiyordun. Yalvardın olmadı. Direndin olmadı. Nişanladılar seni.
Hayatına nişan almışlardı aslında. Kime gidecektin ki.
Jandarma mı? Vali mi? Polis mi? Kim?
Ölüm son çare.
O anı düşünüyorum şimdi Ayşe...
Sen buzdolabına doğru bakmaya başladığında. Yavaşça kapısını açtığında. O lastiği akıl ettiğinde.
Mesela ben ne yapıyordum? Şöhretli kalemler, ekranları dolduran ve her şeyden anlayan bilirkişiler ne yapıyordu? Savaş analistleri, Ortadoğu uzmanları, nükleer enerji panelistleri, milletvekili aday adayları ne yapıyordu?
Sen 16’ncı yaşını ölüme bıraktığında acaba bizler ne yapıyorduk Ayşe?
Libya’yı seyrediyorduk belki...
Oysa bu topraklarda her gün, bombasız, silahsız, savaşsız ne canlar gidiyor. Küçük gelinler ağlıyor. İntiharlar birer uçurum gibi büyüyor.
Küçücük kalplerde cehaletin açtığı o yaralar bir türlü kapanmıyor.
Affet bizi Ayşe...
ŞANLIURFA VALİSİ’NE NOT: Ayşe gerçekten intihar mı etti? Buzdolabı kapağının lastiğiyle intihar bana pek akla yatkın gelmedi. Urfa Valisi Nuri Okutan çalışkan ve değerli bir isimdir. Mutlaka bu sorunun üzerinde duruyordur...
Paylaş