Paylaş
Yüzlerce öykü. Yüzlerce dram. Yüzlerce mutluluk ve acı...
Olaylar, ölümler, gözyaşı, kahkaha... Zamana ayarlı hayatlar...
Ekranlardan akıp gider.
Unuturuz sonra. Geriye siluetlerden ibaret hazin bir boşluk kalır.
İşte öylesine hazin bir boşluktan geldi bu fotoğraf...
Çarptı beni. Sendeledim. Tutulup kaldım karşısında.
Sonra büyük bir keyifle uzun uzun seyrettim.
İstedim ki siz de bakın... Ama hemen geçmeyin...
Çünkü 140 karakterli tweet’lere sığmaz bu ifade.
Kim, kime mi bakıyor?
Anlatayım.
PINAR ÖĞRETMEN
Şırnak’ın Silopi’sinde.
Dağların arasında bir köyde. Sabah altıda kalkıyordu.
Ölüm haberlerinin geldiği, silah seslerinin eksilmediği Çukurca’da...
Çıplak ayaklı çocukların beden öğretmeniydi.
Pınar Öğretmen...
Askerlerin tel boyu nöbetine kalktığı saatlerde, o koşmaya başlıyordu.
Tek başına çalışıyordu. Yoklukları anlatmaya gerek yok.
Çalıştı, direndi. Sert havalarda koştu. Ağaçlara vurarak çalıştı.
Ve önceki hafta KKTC’deki Dünya Taekwondo Şampiyonası’nda altın madalyayı aldı.
Taekwondo şampiyonu, “Demir yumruklu çalıkuşu...” madalyasını alır almaz çocuklarına koştu.
Ve işte böyle bir sevgiyle karşılaştı.
Mazlum ve mağrur bir sevgidir bu. Kolay bulunmaz. Meşakkat ister.
Ne gariptir ki ben Pınar Öğretmen’in bu mucizesine bakarken, aynı saatlerde Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’nin açıklamaları geliyordu ajanslardan...
Terzi 144 sporcunun doping havuzunda olduğunu söylüyordu... Dahası dopingin küçük yaştaki çocuklara kadar indiğini açıklıyordu.
Akdeniz Oyunları’nda dopingli çıkan sporcularımızın sayısı zaten ortada.
Ve Dopingle Mücadele Komisyonu’nun açıklaması:
“2013 yılında Atletizm Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 45’inde, haltercilerden 34’ünde, güreşçilerden 2’sinde, vücut geliştirme sporcularından 8’inde bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmıştır”.
Rakamlar ortada. İddialar vahim... İftiradır, yalandır onu bilemem.
Benim bildiğim, gariban çocuklarını “cumhuriyet altını” “para ödülü” diye inanılmaz bir yarışa sokuyorlar. Hırsları akıllarını aşıyor. Çığırından çıkarıyorlar.
Oysa çok iyi biliyorum ki Süreyya’lar, Nevin’ler, İpek’ler birer mucizedir.
Ama ne yazık ki, sporda başarıyı sistemli bir eğitimde değil, kişisel mucizelerde arayan bir zihniyet var. Doping salgını işte o zihniyetin hepimize yüklediği ağır bir bedelidir.
Çünkü bu eğitim sistemi sporcu yetiştirmeye izin vermez.
Çocuk tenisçi mi olacak, okulu izin vermez, dersleri bırakmaz.
Yüzücü mü olacak, antrenmana, yarışlara mı gidecek...
Okuldan kâğıt gelir: “Çocuğunuzun devamsızlığı arttı... Sınıfta kalacak”.
Defalardır soruyorum:
m Sabahın köründen akşama kadar “ders yorgunu” olan bu çocuklar nasıl spor yapsın?
m Nasıl sporcu olsun?
Yetenekli çocuğun karşısına geçip, “Bırak top peşinde koşmayı da söyle bakalım Malazgirt Zaferi’nin tarihini” diyen bir sistemden nasıl olimpiyat şampiyonu çıkar?
İşte bu yüzden bu fotoğrafa iyi bakalım istedim.
Fotoğraftaki o bakış, altın madalya değil, altın bir kalbin gururla bakışıdır.
Ama o rüzgâr yanığı, güneş çatlağı yüzdeki şefkat, öyle bir bakışta görünmez.
Dikkatle ve kalbinle bakınca...
Ve alnındaki çizgilere, toprağın şefkati yerleşince...
Böylesine mazlum bir tondan, “Helal olsun kızım” diyen bir bakış çıkar.
Silopi’nin çukurca köyünde çıplak ayaklı bebelerin Pınar Öğretmeni...
Demir yumruklu ‘Çalıkuşu’...
Ben bu resme bakınca anladım...
Senin dopingin o çıplak ayaklı çocukların sevgisidir.
Hep böyle kal...
Hep böyle kal ki...
Senin varlığın, “doping havuzu”ndakilere...
Ve bu çürük sistemi hâlâ böyle götüren bizlere ders olsun...
Paylaş