Defalarca uyardı görevinden alındı

ENERJİ Bakanlığı’ndan Başbakanlığa doğru çok önemli bir soru işareti yükseliyor.

Soru şu:

- Marmara, Ege ve Akdeniz’deki 13 ilde saatlerce yaşanan karanlığın suçlusu yalnızca TEİAŞ Genel Müdürü İlhami Özşahin midir?

Ve ikinci soru:

- Genel Müdür Özşahin, muhtemel elektrik sıkıntıları için uyarılarda bulunmuş mudur?/images/100/0x0/55ea7d2bf018fbb8f88349db

Şimdi bakanlık koridorlarından başbakanlığa kadar uzanan bu soruların cevaplarına bakalım.

Önce krizin ertesi günü Bakan’ın makam odasındayız:

Bakan Hilmi Güler ve Genel Müdür Özşahin konuşuyorlar:

İSTİFAYA HAZIRIM

Özşahin:


- Sayın Bakanım, benimle ilgili bazı sözler duyuyorum. Eğer gerekiyorsa ben hemen istifaya hazırım. İsterseniz burada boş kağıda imza atarım.

Bakan Güler:

"Hayır yalnızca biraz dinlensen iyi olur. Ben daha seninle çalışmak istiyorum. Biraz şu gürültü yatışsın...

Ve Genel Müdür odadan ayrıldıktan 1 saat sonra Bakan açıklama yapıyor:

"TEİAŞ Genel Müdürü hakkında soruşturma açtırdım. Soruşturmanın selameti için kendisini görevden aldım."

POTANSİYEL SUÇLU

Özşahin bu açıklamayı duyunca neye uğradığını şaşırıyor. 1 saat önce Bakan Güler, istifayı kabul etmemiş, izne ayrılmasını istemiş ve kendisiyle çalışacağını söylemiş. Genel Müdür odadan bu kararla ayrılmış.

Ama bir saat sonra "potansiyel suçlu" olarak kamuoyuna açıklanmış.

Şok!...

Özşahin’in yakınlarıyla uzun uzun konuştum.

ÖRNEK; OYMAPINAR

Bakan’ın bu hareketi ciddi şekilde kırmış, üzmüş hatta psikolojik olarak çökertmiş.

"30 yıl çalıştıktan sonra bunu hak etmedim" diyormuş...

Doğrusu ben bu durumu anlamadım. Özşahin 30 yıl hizmet verdiği kurumdan bu şekilde bir soruşturmayla ayrılıyor.

Peki işin aslı ne?

Konuştuğum bürokratlardan çıkardığım sonuçları şöyle özetleyebilirim:

- Özşahin bu sıkıntı konusunda defalarca uyarı yapmış.

İşte bir örnek:

"Oymapınar Barajı ile Seydişehir tesisini birlikte özelleştirmeyin. Ayrı ayrı özelleştirin. Çünkü Seydişehir’le birlikte özelleştirilirse tesisin ihtiyacı kadar elektrik üretilir. Bu da arzı zayıflatır. Oymapınar kapasitesinin altında kalır. Hata olur. İleride sorun çıkar."

İşin ilginç yanı bu uyarı Özelleştirme İdaresi’ne bakan imzasıyla bile gönderilmiş. Ama kimse dinlememiş.

KAPASİTE DÜŞTÜ

Genel Müdür Özşahin’in geçmişte yaptığı bir başka uyarı:

"Kemerköy, Yeniköy, Yatağan, Soma ve Çan santralları özelleştirmeye devredildikten sonra yüzde 35-40 kapasiteye düşmüştür. Üç yıldır özelleştirilemediği için kapasite giderek azalmıştır. Bu da arz güvenliği açısından sıkıntı yaratabilir. Bu santralların kapasitesi artırılmalıdır."

Evet, durum ortada.

Bu krizin geleceğini defalarca söyleyen genel müdür belli ki "kurban" olarak seçilmiş. Basit bir soruşturma sonucunda da suçsuz bulunup görevine iade edilecek.

Sen hem uyar, hem uyarın doğru çıksın hem de bu yüzden görevden alın.

İnanılacak gibi değil.

KURBANLAR ARANIYOR

İşte Enerji Bakanlığı koridorlarından Başbakanlığa doğru büyüyen soru işareti budur.

Ve ben şimdi çok merak ediyorum:

Soruşturmayı yürüten müfettiş Özşahin’in ifadesini alacak mı?

Ve alacağı cevabı ne yapacak?

Yapılan uyarılara gelince...

Hálá devam ediyor.

Eğer "doğalgaz depolama inşası" bu kışa yetişmezse kış aylarında ciddi elektrik kesintileri olabilir.

Ve yeni kesintiler için genel müdür düzeyinde "potansiyel kurbanlar" aranıyor...

Aranan kurbandaki tek özellik:

30 yıldan az olmamak kaydıyla dürüst hizmet verip bildiği doğruları söylemiş olmak.

4 Temmuz hassasiyeti

ABD Büyükelçiliği’nde her yıl verilen 4 Temmuz bağımsızlık günü resepsiyonu diplomatik açıdan önemlidir.

Bu yüzden geçen hafta 4 Temmuz resepsiyonuna kimlerin katıldığına çok dikkat ettim.

Örneğin TSK hangi düzeyde temsilci göndermişti?

Resepsiyonda Genelkurmay Başkanı ya da kuvvet komutanları düzeyinde kimse yoktu.

Acaba neden?

Bu soru önemli.

Önemli çünkü, başbakanlıkları döneminde Demirel, Çiller, Ecevit, Yılmaz’ın, Genelkurmay Başkanı olarak Org. Doğan Güreş’in, geçmiş dönemlerin Hava Kuvvetleri komutanları, Org. Çörekçi, Org. Celasin, Org. Kılıç, ya da ikinci başkan düzeyinde Çevik Bir gibi isimlerin bu resepsiyonlara katıldığını hatırlıyorum.

ZIMNİ KARAR

Dün ABD Büyükelçiliği’ne sordum geçen yıl Org. Büyükanıt resepsiyona katılmış. Başka kuvvet komutanlarının olduğu da hatırlanıyor.

Bu defa yalnızca Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Ergin Saygun vardı. Acaba neden? Belki komutanların o gün programları vardı gelemediler.

Ama benim yorumum farklı.

4 Temmuz resepsiyonu gösteriyor ki, asker bir karar almış...

Şemdinli iddianamesi, ardından Danıştay soruşturması ve Atabey baskını sonrası pompalanan haberler nedeniyle alınmış bu karar.

Elbette yazılı değil ama bana göre zımni (kapalı olarak yapılan veya söylenen -TDK) karar şu:

"Askeri polemik içine çekip yıpratmaya çalışan bazı faaliyetlere karşı spekülasyona neden olabilecek bütün kışla dışı faaliyetlere zorunlu olmadıkça katılınmasın..."

Amaç 30 Ağustos Şûrası öncesinde böyle bir polemiğin içine düşmemek.

Büyükanıt Paşa’yı çok önceden tanırım. Gerçek bir askerdir. Taşıdığı üniformasına ve vatan sevdasına sonuna kadar bağlıdır. Bu inancından hiçbir durumda taviz vermez.

Dağlarda çarpışıp şehit verirken de, karargahta çalışırken de aynı memleket sevgisi vardır. Hakkında çıkarılan dedikodulara üzüldüğünü biliyorum.

Ve orduya, üniformasına bir zarar gelmemesi için sustuğunu, cevap vermediğini de biliyorum. Bu yüzden sorularla karşılaşabileceği bir toplantıdan uzak durmuş olabilir.

Diğer komutanların da aynı düşünce nedeniyle gelmediklerini sanıyorum.

PSİKOLOJİK FAKTÖR

Burada çok daha önemli bir faktör var...

Ben buna "psikolojik faktör" diyorum..

Düşünün ki bir devletin askeri kendisini o ülke içinde rahat hissetmiyor. Ben herkesi bu konuya dikkat etmeye çağırıyorum.

42 yıllık emek 1 maaş etmiyor

PKK’ya verilen ilk ölüm cezası kararı

Hollanda’daki cezaevinden helikopterle kaçırılan ünlü uyuşturucu kaçakçısı Halil Havar davası...

Uyuşturucu kaçakçısı Urfi Çetinkaya davası...

Neşter operasyonu soruşturması...

Luci-s uyuşturucu gemisinin davası..

HAYDİ GÜLE GÜLE Bunlar trilyonlarca liralık uyuşturucu kaçakçılıklarına yönelik davaların yalnızca bir bölümü.

Ve elbette terörle ilgili onlarca ağır karar; ölüm cezaları.

Bu kararlar Yargıtay 10’uncu Ceza Dairesi’nin 15 yıl boyunca başkanlığını yapan Şener Güngör’ün 42 yıllık hakimlik yaşamının bir dönemi.

Önceki gün İzmir Caddesi’ndeki Müdafaa Apartmanı’nın Yargıtay Lokali’nde konuşuyoruz.

Hakim buruk. Hakim kırgın. Hakim küskün... Çünkü 42 yıl sonra "Sen artık emekli oldun al şu 50 bin YTL’yi güle güle" demişler.

Hakim Güngör, Öveçler’de banka ipoteğiyle bir ev alabilmiş. Şimdi ilk emekli maaşını alıp ipotek taksidini ödemeye başlayacak. Sonra da yaşayacak.

Sen trilyonluk davalara bak. Ölüm cezaları ver. İnsanların hayatı hakkında kararlar al. Sonra ipotekle bile bir evi zor al.

Adalet dağıtanın düştüğü adaletsizliğe bak..

ONURUMA DOKUNUYOR Şöyle diyor:

- Geçen ay emekli olunca öğrendik ki, trilyonlarca liralık davalar için milyarlar ortaya koyup bize yaklaşmak isteyenler olmuş. Ama onurumuzla mesleğimizi icra ettik. Kimse yanaşamadı. Devletimize hizmet ettik. Şimdi o devlet bizi ne duruma düşürüyor. İnsanın onuruna dokunuyor.

Hákim kızgın:

- Benimle aynı dönemde emekli olan bir astsubay 100 milyar emekli ikramiyesi aldı. Devlette çalışan bir işçi 100 milyar emekli ikramiyesi aldı. Ben o insanlar almasın demiyorum. Ama bizim durumumuz da ortada.

80 MİLYAR MAAŞ 42 yıllık hakimlik hizmetine 52 bin YTL ikramiye alan hakimlerin kafasını karıştıran çarpıcı bir de örnek var. Antalya Milletvekili Nail Kamacı’nın sorusu üzerine Devlet Bakanı M. Ali Şahin’in verdiği şu cevap şimdi elden ele dolaşıyor:

"2000 ile 2005 yılları arasında milli takım antrenörlerine toplam 24 trilyon 308 milyar TL ücret ödenmiştir..."

Evet 5 yılda tam 24 trilyon lira yalnızca ücret...

Rakamlar ortada. Bir tarafta ayda 80-100 milyar TL maaş alan milli takım antrenörü, diğer yanda 42 yıl yani bir ömür hizmet için 52 milyar ikramiye alan hákimler.

VİCDANLARA YAZILMALI Bu çarpıcı çelişkiyi M. Ali Şahin’e soruyorum.

Aldığım cevap şu:

- Bu ücretler çok tepki çekiyor. Ama bizim bir yetkimiz yok. Futbol Federasyonu belirliyor.

Hamaset yapmak istemiyorum. Ama olay ortada. Bakanlığın verdiği 24 trilyon liralık ücret tablosunu elden ele dolaştıranlar bir de soru ortaya atıyorlar:

- Bunca parayı alıyorlar da ne yapıyorlar?

Hakim Güngör’ün sözlerini Türkiye’de onuruyla devletine hizmet eden bütün şerefli hakimler, savcılar, askerler, polisler, bürokratlar için yazıyorum.

Bu sözler Türkiye’yi yönetenlerin vicdanına en ağır mürekkeple yazılmalı.
Yazarın Tüm Yazıları