Paylaş
Karayılan’dan gelen bu mesajın iktidardaki ve muhalefetteki karşılığını sorguladım.
Önce muhalefet:
Neden önce muhalefet biliyor musunuz? Çünkü böylesine önemli bir kararı hiçbir hükümet parlamentoyu ikna etmeden alamaz... Bu yalnızca bir hükümet kararı değildir. Bir parlamento kararı olmalıdır... Geçen hafta yazdığım "sivil cesaret" önerisinin karşılığı da işte budur... Baykal’la uzun bir konuşma yaptım...
AÇIKÇA SÖYLEMELİ
Önce en keskin cümleler:
- Cumhurbaşkanı tarihi fırsattan söz ediyor... Bu konuda bir açıklama bekliyorum. Nedir bu tarihi fırsat...
- Cumhurbaşkanı şifreli konuşuyor. Ne diyorsa açık söylemeli...
- Sayın Gül alacakaranlık konuşuyor.
- Açık konuşsun ki, biz de anlayalım. Anayasa’yı mı değiştireceğiz. Af mı çıkartacağız...
Soruyorum:
- Cumhurbaşkanı’yla görüştüğünüzde bu konu açıldı mı? Size böyle bir fırsattan söz etti mi?
Deniz Bey bu soruya cevap vermiyor. Ama anlıyorum ki, Gül bir ipucu aramış, niyet için bir nabız yoklamış. Herkes biliyor ki, bu kadar önemli bir karar CHP’siz alınmaz...
NE İSTİYORLAR?
Bu nedenle CHP’nin bakışı önemli. Bu noktada da Baykal şöyle diyor:
- Öğrenmemiz gereken şudur. Terörün bitmesi konusunda ciddi bir tablo mu var. Bitecek mi?
- Umut yaratmak için birtakım adımların atılmasını mı istiyorlar.
- Bunun karşılığında bizden istenen nedir?
- Af terörle mücadele yöntemi olamaz. Eğer terörle mücadelede zaman kazanmak umuduyla böyle bir af söz konusuysa bu olmaz...
AF ÇIKMAZI
Baykal CHP’nin nasıl bir bakış içinde olduğunu da şu sözlerle ortaya koyuyor:
- Terörü siyasetin dışında düşünmeliyiz. Bunu çıkartırsak her şeyi konuşmak mümkündür. Türkiye bireysel özgürlüklerini dünyadaki demokratik ülkelerden geri kalmadan gerçekleştirmek durumundadır...
CHP’nin tavrı bu sözlerle belirginleşiyor. Yani teröristle bir pazarlık gibi değil, ama demokratik zeminde "her şeyi konuşabiliriz" diyor Baykal... Bu da bir kapı aralıyor....
Mesele şurada:
- Bu her şeyin kapsayacağı alan nedir? Nasıl bir yelpaze üzerinde konuşulacaktır?
DTP’NİN TAVRI
Burada önemli bir nokta da DTP’nin alacağı tavır. Karayılan’ın DTP’yi diyalog kapısı olarak göstermesi bir başka açıdan DTP’yi zora sokabilir. Örneğin "DTP-PKK bağlantısı" üzerinde yoğunlaşmak isteyenler bu öneriyi kullanacaktır... Sanıyorum önümüzdeki haftanın en önemli tartışma konusu bu olacak.
CHP’yi AKP’yi ve DTP’yi grup toplantılarında bu açıdan dikkatle izleyeceğiz...
Şurası açık;
Terörle mücadelede eğer birtakım "sivil adımlar" atılacaksa bu mutlaka parlamentonun kabulüyle olmalı...
Belli ki Cumhurbaşkanı da bu açıdan nabız yokluyor...
İKİNCİ YAZI
Ankara diyor ki
PKK’nın Kandil’den gönderdiği mesaj Ankara’da nasıl karşılanıyor? Bu soru da önümüzdeki haftanın ve hatta sonraki günlerin kritik sorusudur... Hükümet cephesinden aldığım izlenim şu:
PAZARLIK OLAMAZ
Terörün bitmesi elbette isteniyor. Silahların susması esastır.
Ancak bunu terörizm ile bir pazarlıkmış gibi görmek, algılamak, böyle bir imaj yaratılmasına neden olmak mümkün değildir.
Şu an yürürlükte olan Pişmanlık Yasası zaten silah bırakıp dönmek isteyenler için yeterince elverişlidir...
Uygulamada daha ılımlı davranılabilir...
Şu an için genel af söz konusu değildir...
Terörle mücadele eden güvenlik kuvvetlerimizin mücadele azmini, moralini bozacak hiçbir şey yapılmaz...
Silahları bırakırım ama karşılığında şunu isterim gibi bir pazarlık söz konusu değildir...
Gelişmiş ülkelerdeki demokrasi şartlarını sağlayacak her türlü adım halkın demokratikleşme isteğinden kaynaklanır, terörizmle yapılacak pazarlıktan değil...
Evet Ankara’daki genel eğilim bu başlıklarla özetlenebilir. Peki bu başlıklar hiçbir açılım olmayacağı anlamına mı geliyor?
Ya da;
Terörün durması için gerekli diyalogların sağlanamayacağı anlamına mı geliyor?
Hayır...
Ben yine tam bu noktada MİT Müsteşarı Emre Taner’in uzun süre önce yaptığı temasları hatırlatıyorum... O temaslar sonucunda ikna yöntemiyle silah bırakılmasını sağlayacak bir proje oluşmuştu. O dönemki Cumhurbaşkanı Sezer ve Genelkurmay Karargáhı bu projeyi uygun bulmamıştı.
TIKAYAN MESAJ
Şimdi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
Sanıyorum ve altını çiziyorum:
"Teröre hiçbir şekilde prim vermeden, teröristi muhatap almadan, terörü besleyen sorunları ortadan kaldıracak ve böylece silahları susturacak bir arayış var."
Aslında Karayılan’ın Kandil’den gönderdiği mesaj bir başka açıdan bakınca bu arayışın önünü açmıyor. Tam tersine tıkıyor. Bu durumda şu soruyu sorabilir miyiz:
Acaba Karayılan Ankara’daki bazı açılımlar ve benzeri çalışmalar nedeniyle inisiyatifin kendisinden gittiğini anladığı için mi bu çıkışı yaptı?
3 DİYALOG ADRESİ
Çünkü bir başka açıdan bakınca gerçek şöyle görünüyor:
Karayılan masum bir üslupla üç diyalog adresi sunuyor.
İmralı.
DTP.
Ya da akil adamlar.
Aslında bu yolla her üç diyalog yöntemi için de belirleyicinin kendisi olduğu imajını yaratmaya çalışıyor. Bu sorunun cevabını da mutlaka tartışmamız gerekiyor.
ÜÇÜNCÜ YAZI
Gündem dışı idam
23üncü dönem 3’üncü yasama yılı... 86’ncı birleşim.... 6 Mayıs 2009 Çarşamba... Gündem dışı konuşmalar:
Ali Rıza Öztürk - CHP Mersin: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın idam edilişi...
Şenol Bal - MHP İzmir: Anneler Günü
Turan Kıratlı - AKP Kırıkkale: Vakıflar Haftası
Tam böyle yazıyor Meclis’in milletvekillerine dağıttığı programda... Gündem dışı bir idam var yani...Çok merak ediyorum:
- O idam kararını alanlar bugün de alırlar mıydı?
Bugün idam yok... Apar topar kaldırıldı... Yoksa İmralı’dakini vermeyeceklerdi...
Diğer soru:
- Bu üç genç kimi öldürmüştü? Cinayet var mıydı? Yoktu...
İsmet İnönü ve Ecevit Meclis’teki oylamada idama ret oyu verdiler. Parmaklar kalktı. Çünkü askeri rejim vardı... Askeri bir mahkeme yargıladı... Ve idam dedi... Peki şimdi İmralı’daki yargılamayı hatırlayalım. Genelkurmay Başkanları’na "Sizce idam edilmeli mi" diye sordular. Onlar da "Bize sormayın biz tarafız" diyerek sustular... Demek ki, askeri rejimlerin yargılaması böyle oluyor. Taraf oldukları için... Asker bugün yine taraf. O yüzden DTP hakkında keskin konuşuyor. Bakın gündem dışı bir idam bize neyi hatırlatıyor.
Diyor ki;
"Askeri rejimlerin, tarafların vereceği adalet, tek taraflıdır... Mümkünse taraflar millet adına karar vermesin. Af olacaksa da, olmayacaksa da. Diyalog olsa da olmasa da milletin meclisi karar versin."
Sonra herkes üzülüyor... Bakın yıllar sonra Demirel, kimseyi öldürmemiş, kundaktaki bebekleri katletmemiş üç gencin asılması için "üzücü bir olay" dedi... 35 yıl geçtikten sonra bir gazeteci bugün için de benzeri bir yazı yazmasın...
Üzülmeyelim sonra...
DÖRDÜNCÜ YAZI
Merak etmeyin o engel aşılıyor
TÜRKİYE ’nin her yerinden engelli vatandaşlarımız bana soruyor:- Ne oldu? Bir kampanya başlattınız. Engelli oranları tespiti için yeni bir düzenleme olacaktı... Bir gelişme var mı?
Merak etmeyin, peşini bırakmış değilim. Maliye Bakanlığı Müsteşarı Hasan Basri Aktan bizzat ilgileniyor. Kısa süre önce yine konuştuk. Bundan sonra engelli oranları bulunduğunuz şehirlerdeki belirlenmiş hastanelerde tespit edilebilecek. Ankara’dan onay kalkıyor...
Ama bu tabii bir yönetmelik düzenlemesi gerektiriyor. Bir daha hata olmasın diye üzerinde titizlikle çalışılıyor...
Kısa zamanda duyuru yapılacak...
Yine söylüyorum.
- Merak etmeyin! Sizin sesiniz, gözünüz, kulağınız olmaya devam edeceğim...
Paylaş