Bu amaçla CIA’nın Irak’taki
"yerel kuvvetler izleme unsurları" peşmerge bağlantılarıyla birlikte saha yoklaması yapıyorlar.
MEŞRU SAVUNMA YAPIYORUZVe PKK’lı teröristlerle bağlantıya geçiliyor...
CIA bağlantısı soruyor:
-
Neden saldırıyorsunuz?
PKK bağlantısı cevap veriyor:
-
Biz saldırmıyoruz. Biz durumumuzu koruyoruz. Onlar saldırıyor ve biz de meşru savunma yapıyoruz...
Bu diyalog yerel sızmalardan istihbarat olarak düşen ve
"teyide muhtaç düzeyde" olarak nitelenen bir bilgiye dayanmaktadır....
İster
"senaryo" desinler, ister, "Bilmiyoruz. Bizde böyle bir bilgi yok" desinler, ben bu ve benzeri bağlantıların ve diyalogların olduğuna inanıyorum.
Şöyle de soralım:
-
Olmama imkánı var mı?
Kesinlikle yok.
Neden mi?
-
Düşünün, siz bir ülkeyi işgal etmişsiniz. O ülkede ciddi karışıklıklar var ve bir türlü durulma olmamış. Bu halde sizin istihbaratınız (örneğin MİT) o ülkede, yani savaş bölgesinde, elinde silah olan her grubu izlemez mi. Kontrol etmez mi?
- Elbette eder. Hatta direnişçilere karşı bazı gruplarla işbirliği içine de girer. CIA’nın da yaptığı budur. O diyaloğun arkasında işte bu gerçek vardır.
AYNI TAKTİK UYGULANIYORDahası var.
Yine diyelim ki siz, bir ülkeyi tehdit olarak algılıyorsunuz. O ülkeyi de İran olarak düşünelim. Eğer o ülkede rejime karşı bir güç oluşuyorsa ve silahlandıysa, onlara destek vermez misiniz?
-
Elbette verirsiniz... (ABD ve İsrail’in İran’a yaptığı budur. Lübnan’da Hizbullah üzerinden süren İran-İsrail çatışması da budur. Rusya’da Çeçenistan üzerinden Moskova yönetimine karşı yapılan da aynısıdır. Bu taktiğin kökleri Kuzey’e karşı Güney Vietnam, Güney Kore hattına kadar uzanır.
O zaman yine soralım:
- PKK’nın diğer kolu olan PEJAK İran’da neden örgütlendi? Bu örgütlenmeyi CIA desteklemiş olabilir mi? İran’daki Kürt nüfusu harekete geçirmek için PKK’yı kullanıyor olabilir mi?
- Aynı amaç, İran’daki Azeri nüfusa TÜRKSAT üzerinden yayın yaptığı tespit edilince Türkiye tarafından hattı kesilen CIA kökenli kanalda yok muydu?
CIA’YA STRATEJİK DESTEKYa da şu soru:
-
PKK, İran’daki bağlantılarıyla CIA’ya hem istihbarat hem de stratejik destek veriyor olabilir mi?
Ve diğer soru:
-
Belki de bu yüzden PKK’nın en önemli kampı, İran-Irak sınırındaki "Kandil Dağı"nda kuruldu.. Bu dağdan dilendiği gibi İran’a geçiş kolaylığı var. Yoksa neden Kuzey Irak içlerine doğru değil de İran sınırının içine doğru kamp kurulmasına izin verilsin.?
Evet, bütün bu soruların cevapları önemli...
Hatta ABD, PKK’yı Kuzey Irak’ta peşmergeye karşı bir denge unsuru olarak bile tutabilir. Mümkündür...
Karanlık dünyalarda, kan coğrafyalarında her şey mümkündür...
PKK ARTIK LOKAL TERÖRİST DEĞİL
Ve son olarak İran-Irak- Türkiye üçgenindeki "Kürt hareketi"nin Türkiye uzantıları Mesut Barzani’ye yakın durdukça ABD, Türkiye’nin bu konudaki taleplerine karşı hep gönülsüz olacaktır...
Koordinatörler, elçiler, bir iki "sahte kamp baskını" gibi ya da bir iki "çata pat" operasyonu gibi aldatmacalar devam edecektir...
Türkiye bu gerçekleri araştırmadan ve bu soruların cevaplarını bulmadan oraya girmemelidir...
Çünkü olay yalnızca 50 teröristin baskın yapmasından ibaret değildir. İran’dan İsrail’e, oradan Lübnan ve Bağdat’a kadar uzanan çok daha geniş bir alandaki çatışmaya dahil olmuştur.
Belli ki PKK artık lokal terörist faaliyet değildir...
Peşmergeler sınıra yığıldıOlası sınır ötesi herakát için konuşulurken, Türkiye-Kuzey Irak sınırında peşmergeler sürekli devriye geziyor.
Harekát olursa ne zaman olurHERKES bayramdan hemen sonra Kuzey Irak’a harekat bekliyor. Bu öyle kolay bir şey değil. Zaten milletin kafasında, "Kuzey Irak’a girdik mi PKK biter"gibi bir izlenim yaratılması da yanlış. Çünkü böyle bir şey yok. Düşünün ki siz Irak’a binlerce askerle girdiniz. Ve üçüncü gün Türkiye’de yine bir karakol basıldı. Ne diyeceksiniz...
Bu nedenle ABD’yle nasıl bir noktaya gelineceği önemli.
Başbakan Erdoğan’ın ABD gezisinden sonra sahne netleşir.
DTP kapatılır mı?ÖNCE Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt adresi göstererek uyardı:
"PKK’ya terörist dersek sizleşiriz diyen bir parti var."Sonra DTP sözcüsü,
"Türk ordusu kimyasal silah kullanıyor" dedi.
Bu defa Başbakan Erdoğan uyardı:
-
Anayasal sınırlar içinde kalınmazsa konu yargınındır.
Tabii DTP yöneticilerine ait daha yüzlerce benzeri açıklama var.
Peki DTP kapatılabilir mi?
Kapatılırsa ne olur?
Belki de PKK, DTP’nin kapatılmasıyla kendisine daha güçlü bir zemin kazanacaktır.
Bütün bunlar derinlemesine analizler istiyor...
Ve aslına bakarsanız parti kapatmalar bir sonuç vermiyor.
Ama ondan önce şu sorular var:
Geçen hafta burada sormuştum:
-
ABD’deki sözde Ermeni soykırım yasa tasarısına karşı, TBMM’den 3 partiyi temsilen bir heyet gitmişti. AKP-CHP ve MHP. Neden DTP yok. O partinin de grubu var?
Teknik bir açıklama gelmişti. Ama ben yine de DTP’ye sormuştum:
- Çağrılsaydınız Ermeni lobisine karşı çalışmaya gider miydiniz?
Bir cevap gelmemişti. Şimdi aynı soruya ikincisini ekliyorum:
-
Tasarı oylandı ve komisyonda kabul edildi. Kuvvetli bir kınama yapacak mısınız?
Ciddi bir parti bu sorulara cevap verir.
Hürriyet’in haberi ABD’deki Ermeni Komisyonu’nda GAZETECİLİĞİN bir güzel tarafı da şudur... Yazdığınız bir haberi dünyanın öteki ucunda çok önemli bir olayın tam ortasında yankılanırken bulabilirsiniz...
Geçen hafta yazdık:
- Türkiye ABD’nin Irak’taki askerlerine kendi topraklarından giden lojistik yolu kesebilir... Bunu Egemen Bağış aktarmıştı. Bu lojistik desteğin hatırlatılacağını söylemişti. Kararı elbette Ankara verecekti. Ama bu hatırlatma önemliydi.
Ve dün konuştuğum Bağış şöyle dedi:
-
Sizin yazı komisyondaki görüşmelere etki etti. Birçok muhalif senatör (Türkiye lojistik desteği kesebilir. Keserse ne olacak. 100 yıl önceki bir olay için oradaki askerlerimize yazık değil mi?" diye sordular.
Evet gazeteci olarak keyif duyulacak bir durum. Keşke daha da etkili olup tasarı geçmeseydi. Neyse...
Tabii haberi yalnızca yazmanız yetmiyor.
Dünya çapında bir gazetede de yazmanız gerekiyor..
Hürriyet işte böyle bir gazete... Haberin roket gibi yükselebileceği müthiş bir rampa.
THY Genel Müdürü’ne açık mektupSON olarak Ertuğrul Özkök yazmıştı.. -
Türk Havayolları uçaklarında çalan o müzik içimi karartıyor...
Önceki gün, Londra’ya gelmek için THY uçağına bindim. Uçak 15 dakika bekledi. Bekleme nedeni ne THY ne de havaalanı.
Tek neden Belçika hava sahasındaki sıkışıklık...
Kaptan anons etti. Biz beklemeye başladık. Aman Tanrım, iç hat seferleri sırasında birkaç dakika tahammül edebildiğim "o müzik" yeniden başladı. Giderek insanın içini karanlık bir mağaraya çeviren bu "bayık ses" hep aynı tondan ve dönüp aynı notaları çalarak üstümüze çöküyor... Bir dakika, 3 dakika, 5 dakika. Hayır dönüp yeniden aynı yerden ve aynı tondan başlıyor. Bestenin ortası ya da sonu var mı belli değil.
Bir beste midir? Belki bir Dede Efendi ya da başkası. O da değil. Yabancı olan yolcular sağa sola döndüler, yukarı müziğin geldiği yere baktılar. Hayır bitmiyor. Öylesine üzerimize geliyor ki, uçak küçülüyor, neredeyse bir tabuta dönüşüyor. Sanki öldük, arkamızdan bir Sufi’nin nefesi geliyor..
THY yönetimi bunu bilmiyor mu? Eğer ille de "bizden bir ses" diyorlarsa "Ney"den başka bizde ses mi yok...
Buna mecbur muyuz?