Paylaş
Merkel’i bekliyoruz...
Hemen arkamda güzel bir kadın iki kızıyla birlikte “Angie” diye bağırıyor.
Biz Merkel’i“Angela” diye tanıyoruz.
Ama onu sevenler “Angie” diye bağırıyor.
Basına ayrılmış olan bölümden çıkıyorum.
Anadolu’nun kurallarını yıkan o estetiğiyle, gidip delegelerin arasına oturuyorum...
Hamburg’daki temsilcimiz Kemal Doğan biraz da şaşkınlıkla bakıyor bu yaptığıma.
Merkel geliyor. Salonda müthiş bir alkış.
“Avrupa’nın Başbakanı geliyor”.
Önceki gün Avrupa Dışişleri Bakanı ile kahvaltı ederken de bunu görmüştüm.
Yani Avrupa’da değişen bir şey yok.
Almanya, Almanya’dır.
Beethoven’dan Marx’a kadar uzanan bir tarihle...
Avrupa kültürü bir o kadar da Almanya’dır.
Zaten Merkel’in şu cümlesi alkışlarla kesilirken bir kez daha anlıyorum:
“Pazar günü aileniz için, kendiniz için ve Avrupa için oy kullanacaksınız. Almanya 80 milyondur. 7 milyarlık dünya nüfusunun % 1’ dir. Bu da her yüz insandan biri Alman demektir. Ancak Avrupa olursak dünya nüfusunun % 7’si oluruz”.
Merkel bunu 2 metre uzağımdan söylüyor.
Gözleri parlıyor.
Yorgun ama kendinden emin.
Devam ediyor:
“Biliyor musunuz ki, dünya nüfusunun yarattığı gelirin % 25’i işte bu Avrupa’dan çıkıyor. Ve daha önemlisi o gelirin % 50’si bu Avrupa’da paylaşılıyor... İşte pazar günü bu Avrupa’ya oy vereceksiniz”.
Etkilenmemek elde değil.
Bir yerel seçim bu kadar mı global anlatılabilir?
Bir kez daha anladım ki bu bir Almanya seçimi değildir.
Bir Avrupa seçimidir.
Önceki sabah Dışişleri Bakanı Westerwelle inanılmaz bir tevazu ile “Ben Yunanistan, İtalya, İspanya gibi komşularımıza ders veremem” demişti.
İşte Merkel, Hamburg’ta kendi seçmenlerine seslenirken aslında tam bir Avrupa dersi veriyordu.
HUZUR
Ve beni gerçekten etkileyen şu cümlesi ayakta alkışlandı:
“Biliyor musunuz Portekiz’e, İspanya’ya ve Yunanistan’a gittiğimde, bazen beni yuhalayanlar oluyor. Ancak uçağıma binip dönerken iç huzurumla dönüyorum. Çünkü biliyorum ki beni yuhalayanlar hiçbir şekilde tutuklanmayacak. Avrupa işte bu özgürlüğün adıdır”.
Dikkat ettim bizdeki gibi sağ parti, sol parti olsun, il-ilçe teşkilatlarının bindirilmiş kıtaları yok. Herkes kendi iradesiyle sanki bir festivale gelmiş.
Ya da bir sinemaya...
Demokrasi de işte böyle bir kültür olmalı.
Paylaş