Paylaş
Mutluydu...
Bastı gazına üstü açık spor arabasının.
Yeşilliklerin arasından süzülüyordu. Ve belki de hayatının en güzel pazarlarından birisiydi.
Günler geçti. O kır düğününden geriye bir fotoğraf kalmıştı yalnızca...
Ve bir sabah gazeteyi açınca donup kaldı.
Manşetler:
“Bakanın ehliyetine 6 ay süreyle el konuldu”.
“Suç: Sahte plaka kullanmak...”
Ehliyetine el konulan kişi kimdi biliyor musunuz?
Çek Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanı Vit Barta...
Gitti makamına, hemen bakanlık sözcüsünü çağırdı:
“Çare yok, açıklayacağız!”
Ve basın sözcüsü çıktı medyanın karşısına.
“Evet” dedi gazetecilerin gözlerinin içine bakarak;
“Sayın bakanımız temmuz ayında düğününden dönerken plakasını düşürmüştür. Yenisi gelene kadar da sahtesini kullanmıştır.”
Sahte plakayı gören polis de işlemi yapmış. Para cezası ve 6 ay ehliyete el koyma.
Dün oturdum bu haberi düşündüm.
Ulaştırma Bakanı’nın ehliyetine el koyabilen bu sistemi yani...
Sonra bizdeki o garip dokunulmazlık zırhını.
Trafik cezasından kaçakçılığa kadar her türlü suçu işleyen ama dokunulamayan milletvekillerini. Polis tokatlayan, memur kovalayan, vali azarlayan...
Dokunulmazlık yüzünden yargılanmayı bekleyen onlarca milletvekili ve bakan.
Vergi cezaları, trafik suçları, ölümlü kazalar. Ve daha nice suçlar...
Cezasız suçlar.
Evet; ne polis dokunabiliyor, ne de mahkeme...
Yani “Sen benim kim olduğumu biliyor musun!” diyen bir sistem.
FARK BUDUR
Günlerdir AB’nin ilerleme raporunu tartışıyoruz.
- Notumuz iyi mi kötü mü?
- İlerlemiş miyiz? Yoksa geride miyiz?
Sayfalarca yazılar. Saatlerce tartışmalar. Falanca fasıl açıldı. Falancası kapandı. Rum kesimi ambargosu falan.
Aslında ölçü de müzakere de tam buradadır işte.
Öyle uzun uzun AB raporlarını analiz etmeye, sayfalarca AB mevzuatı devirmeye, nutuklar atmaya gerek yok.
Budur işte fark...
- Sen bir milletvekilinin ehliyetine el koyabiliyor musun arkadaş?
- Hayır!
- Mesela; bisikletiyle işine giden bir bakan görebiliyor musun?
Mesela kırmızı ışıkta bekleyen bir bakan.
Ya da; geçeceği yolları polise kestirtmeyen. Milleti saatlerce trafikte bekletmeyen bir devlet büyüğü.
Hep söylüyorum; AB’ye girmek yalnızca “kanun çıkararak”, fasıl açarak olmuyor.
Lokanta kapatır gibi parti kapatan böyle bir sistemle, cezai ehliyeti olmayan vekillerle, 12 Eylül artığı YÖK’le, delege pazarına ayarlı Siyasi Partiler Yasası’yla, millet değil, lidervekilliği ile, tutuklu yargılama süresinin infaza dönüştüğü bir adalet anlayışıyla AB’ye giremezsin.
Peki ne zaman umutlanacağız?
Eğer bir gün, bir bakanın ehliyetini alabilecek hukuk sistemine geçebilirsen, zaten AB’ye girme ehliyetini de almış olursun.
İşte bu yüzden AB’den gelen ilerleme raporu yerine; Çek Cumhuriyeti’nden gelen bu haber ilgilendirdi beni.
Paylaş