Paylaş
“Yeter artık bıktım bu gereksiz mesajlardan!”
Masada bulunan herkes göz göze geldi.
Ve aynı anda “Gerçekten yeter” dedi.
Firma adı vermiyorum.
Ama işte o an bir kez daha anladım ki...
Bu dijital kuşatmada bizi birer “mesaj manyağı” haline getirdiler.
Acımasız rekabet, gereksiz pazarlama, tembel satıcılık ve bunaltan bir “dijital tecavüz”...
Bakıyorsunuz falanca firmadan bir mesaj:
“Bilmem ne ürünümüzde büyük indirim”.
Gece yarısı yürek hoplatan bir kırmızı mesaj işareti:
“Bu fırsat kaçmaz”.
Çıldırmak üzereyken bu defa bir telefon şirketinden “şok indirim” anonsu.
Bütün bunlara bir de “işgüzar uyarılar” eklenince özel hayatınız tam bir dijital taciz altında kalıyor.
AÇIK BİR ÖNERİ
Birkaç gündür Avrupa’dayım...
Bir “mesaj yorgunu” olarak özel hayatın dokunulmazlığını inceliyorum.
Ve gördüm ki burada öyle her isteyen, her istediğine, her istediği an mesaj atamıyor.
Bir yasa var.
Özel hayatın dokunulmazlığını güvence altına alan bir yasa.
Avrupa Birliği normlarına göre düzenlenmiş.
Diyor ki:
- Eğer bir kişiye mesaj atacaksan mutlak onun yazılı iznini almak zorundasın. Eğer almazsan ağır tazminatlar var.
Anladığım kadarıyla bu yasa yüzünden birçok firma Türkiye’yi merkez haline getirmiş.
Çünkü Türkiye’de böyle bir yasa yok.
İşte şimdi buradan öneriyorum.
“Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin, lütfen bu yasayı gündeme alın.
İçine düştüğümüz bu mesaj tacizinden bizi kurtarın.”
Biliyorum ki:
“Ucuzluk duyurularından, gereksiz indirim anonslarından yılmış yüz binlerce mesaj mağduru insan size teşekkür edecek”.
Avrupa Birliği yalnızca kanunların ya da açılan fasılların müzakere edildiği bir yapı değildir.
AB aynı zamanda bir yaşam kültürüdür. İnsana ve özel hayata saygıdır.
Ve bu saygıyı sağlamak için ille de AB’yle müzakere faslını beklemeye gerek yok.
Bunu biz kendimiz de yapacak kadar olgunluğa eriştik artık.
Bugünden itibaren merak ediyorum...
Bakalım iktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumu bu çağrı için ne yapacak?
Paylaş