Baykal'ı neden çağırdı

CUMHURBAŞKANI Gül çok açık söylemişti:- Bu mesele yalnızca iktidarın çözebileceği bir mesele değildir. Herkesin, her kurumun devrede olması gerekir...

Haberin Devamı

Gül’le yaptığım sohbetten sonraki yazımın özeti şuydu:

Baykalı neden çağırdı
 

- Bu sorun parlamento genelinde çözülmeli. Bu nedenle CHP’siz olmaz. Böylesine köklü bir sorun, böylesine öfke ve kamplaşma yaratmış bir mesele ancak Meclis mutabakatı ile olabilir. Yani Baykal’sız olmaz...

Bu meselenin çözümünde Talabani’nin rolü belli. Plana göre Kandil’dekilere silahı o bıraktıracak. Onları istediklere yeri o gönderecek. Garanti verecek... İşte Talabani’nin Baykal’a yaptığı davet bu açıdan çok önemlidir. Talabani’nin Baykal’a vereceği mesaj şudur:

- Silahlar bırakılabilir. Şu anda böyle bir fırsat var. Kan durabilir. Ve artık kimse Türkiye’nin üniter yapısına karşı bir hareket içinde değildir.

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

'Hapistekilerin % 60’ı yargılanmayı bekliyor' Maalesef

ADALET Bakanı büyük bir açık yüreklilikle ağır gerçeği söylüyor:- Maalesef cezaevlerinde vatandaşların yüzde 60’ı yargılanmayı bekliyor...

Evet, istatistik bu...

Aslında bu "ağır gerçek" için "istatistik" gibi soğuk bir "rakam yığını"nı kullanmak istemiyorum...

Baykalı neden çağırdı


Bu nedenle "feci sonuç" diyorum...

Şöyle:

- AB ülkelerindeki cezaevlerinde bulunanların yüzde 85-90’ı hükümlü. Yani mahkemeler kararı vermiş..

- Türkiye’de ise cezaevlerinde bulunanların yüzde 60’tan fazlası tutuklu. Yani yargılanmayı bekliyor. Yani parmaklıkların ardında adaletin hayaliyle yaşıyor...

Beklenen de şu:

- Suçluysa ceza, değilse özgürlük...

BİTMEYEN ARAF

Ama bunun yerine "arafta bir işkence" ...

Budur işte durum...

Bir cezaevinde düşünün ki 1000 kişi var. Bunların 600’ü adaleti bekliyor...

Her gece "hákim karşısına çıkmayı" hayal ederek uyuyor..

Sabah onunla uyanıyor... Sonra yine bekliyor... Adalet gelecek...

Ne kadar bekliyor...

O tozlu dosyaları bir zabıt kátibi sıkılıp da bir kenara koyduysa...

Bir çay, bir sigara için çıktıysa...

Hákim "Yine çocukların okul taksidi geldi" diye düşünüyorsa...

O, "bitmeyen araf"ta beklemeye devam ediyor...

Dün bu soruyu yeni Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e sordum...

KEPENKLER KALKIYOR

Ergin, Şahin döneminde Adalet Bakanlığı’nın medyaya indirdiği kepenkleri kaldırıyor.

Her soruya içtenlikle cevap veriyor...

Yine öyle yaptı:

- Evet Fatih Bey, maalesef durum sizin dediğiniz gibi. Cezaevlerinde yargılanmayı bekleyen tutuklu oranı çok yüksek. 60’a 40 gibi bir oran var...

- Peki bu ne anlama geliyor?

- Elbette geciken adalet adalet değildir... Bu hiç adil bir durum değil.

- Sayın Bakan, bunu önlemek için bir şey yapılmıyor mu?

İSTİNAF MAHKEMELERİ

Bakan bu konuda kısa bir sessizlik yaşıyor. Ben bu sessizliğin, "yıllardır ihmal edilmiş adaletin sessizliği" olduğunu biliyorum.

Devam ediyor:

- Acil bazı önlemler alıyoruz. Önümüzde çok kısa dönemde yeni personel alımına gidiyoruz. Ayrıca Yargıtay’da bekleyen dosyaları eritmek için İstinaf Mahkemeleri kuruyoruz. Daha kötü durumlar da var. Mesela adam alacağını tahsil etmek için mahkemeye gidiyor. Karar 3 yıl sonra geliyor. O karar gelene kadar adam parasını alamadığı için iflas ediyor. Bunları önlemek için mahkemeler kuruyoruz. Tabii yeterli olmayacak...

O YİNE HAPİSTE

Evet işte durum bu.

Adalet Bakanı’nın ağzından, "ağır gerçek" böyle.

Ne diyelim şimdi:

Yıllardır cumhuriyeti yalnızca bir "merasim" gibi yaşadık. Törenler, selamlar, kutlamalar...

Her yıl adli yılın açılışında ağır cüppeli nutuklar...

Sonra yine devam.

Adli yıllar açıldı. Ama adaletin önü bir türlü açılamadı.

O yine hapiste. O yine arafta... Budur işte acı manzara...

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

SINIR ÖTESİ SİYASET

Bu davet bu nedenle anlamlıdır.

Çünkü herkes biliyor ki, böylesine cesaret gerektiren köklü bir çözüm, anamuhalefet partisi olmadan geliştirilemez...

Şimdi Türkiye’nin meselesi Talabani’ye mi kaldı diye sorulabilir.

Bu soru haklı da olabilir.

Hatta Baykal’ı ikna edecek kişi Talabani mi olmalıdır diye de sorulabilir.

Ama görünen o ki, "sınır ötesi harekátlar"dan sonra, sıra "sınır ötesi siyaset"e gelmiştir.

DÖRDÜNCÜ YAZI

Duyun artık

FATİH Bey; 7 yıldır boynunda trakeostomi ile nefes alabilen -feeding tüple enteral beslenen Serebral Palsi tanılı şu anda 29 yaşında olan dünyalar güzeli bir kız bebeğe sahibim.’

Böyle başlıyor Ayşe Aktuğ’un mesajı... Ve yine aynı sorun... Engelli vatandaşlarımıza Ankara’nın çıkardığı "ENGEL"...

Her gün onlarca yüzlerce mesaj alıyorum. Maliye Müsteşarı ve Sağlık Bakanı söz vermişlerdi...

Engelli vatandaşlarımızın oranları artık bulunduğu illerin hastaneleri tarafından belirlenecek. Biliyorum, bir çalışma var. Ama belli ki henüz sonuçlanmadı...

Şimdi bir kez daha buradan yazıyorum...

Duyun artık bu sesleri... Ankara verdiği sözü tutsun...

Haberin Devamı

BEŞİNCİ YAZI

Demiryolu savaşları

LEIPZIG’de yapılan iki günlük Dünya Ulaştırma Forumu’nu izliyorum... Forumun ev sahibi Türkiye. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım

Baykalı neden çağırdı
konuklara Leipzig Belediye Sarayı’nın 100 yıllık atmosferinde bir davet veriyor. Dünyanın 52 ülkesinden konuk bakan var.

Bach tonlarının fısıltılar halinde dolaştığı yüksek tavana "Hilal"den ışık demetleri yansıyor...

Doğrusu etkileyici bir manzara...

Ama bu manzaranın ötesinde çok başka bir savaş var...

Forumun detaylarına indikçe gezegenin damarlarındaki o muazzam rekabeti gözlüyorum.

Düşünün ki; bir yılda Asya’dan Avrupa’ya yapılan taşımanın geliri 75 milyar dolar.

Dünyanın yükü. 75 milyar dolara taşınıyor.

Şimdi sıkı durun ve şu gerçeğe bakın:

Coğrafya derslerinde bize ne öğrettiler?

- Türkiye Asya’yla Avrupa arasında stratejik bir köprüdür... Yani bu yük bu köprüden geçecek.

KÖPRÜ DEVREDIŞI

Ama ben Leipzig’de gördüm ki, hiç de öyle değil. Bizim köprü devredışı kalmış. Alman, Çin’e kurmuş istasyonu, Berlin’e bağlamış. Oradan geçiyor 75 milyar dolarlık yük... Biz "doğal köprü"yken uyumuşuz. Coğrafya derslerinde masal gibi anlatmışız bunu...

Bizim köprü çok bakımsız kalmış. Yolları bozuk, rayları eski bir köprü...

Şiş kebap ve lokum köprüsü yani...

Bakın;

Cumhuriyetin ilanından, Mustafa Kemal’in ölümüne kadar geçen süre içinde, yılda 138 km demiryolu yapılmış. Savaştan çıkmış bir millet, o yoklukta "demir ağlarla örmeye" çalışmış memleketi. Sonra 1950’den 2000’lere kadar geçen 50 yıl içinde tam bir çöküş var. Yılda 18 km’ye düşmüş yapılan yol...

Kıçı açık bir toplum olarak üstü açık otomobillere özendirilmişiz çünkü...

Son 5 yılda yeniden bir hareket var. Yılda 90 km’ye çıkmış demiryolu üretimi...

İşte şimdi soru şu:

- Ne yaparız da bu köprüyü onarıp işletir hale getiririz...

Nasıl olacak?

Bırakın köprüyü, bisikleti "şeytan icadı" ilan ettiğimiz yıllarda, adam dünyanın en büyük istasyonunu kurmuş...

Nasıl olacak şimdi bu? Ben umudumu kaybetmiyorum.

Ama zor olacak. Zor...

Haberin Devamı

ALTINCI YAZI

Akıl teri marka mucizeleri

WESTİN Otel’den çıkarken Kanadalı bir bilim adamıyla aynı araca biniyoruz.. Ben ve TAV’ın CEO’su Sani Şener... Şener, "kara"da

Baykalı neden çağırdı
nasıldır bilmiyorum ama, "hava"da çok tanınmış... Başarıya yakışan bir kimlik... Ben profesöre dönüp, "Sani Bey TAV’ın CEO’sudur. 10 yılda 2 milyar dolarlık bir marka yarattılar" dedim.

Profesör, "Evet biliyorum TAV"ı dedi.

Ve devam etti:

- Bizde de 10 yıllık genç bir marka var... Üç tane master öğrencisi kurdu. Şu andaki değeri sanırım 100 milyar dolar...

Kısa bir yutkunma yaşıyoruz... "100 milyar dolar!" Şaşkınlıkla karışık sordum:

- Nasıl yani. Kim bu üç genç? 10 yılda 100 milyar dolar mı?

"Evet"
dedi profesör:

- 100 milyar dolar...

Bu defa Sani Şener sordu:

- Peki kim bunlar. Hangi marka?

Profesör gülerek elimizdekileri gösterdi:

- Şu tuttuğunuz BlackBerry...

BİZ BALIK TUTMUŞUZ


Evet işte bu kadar... Dev otomobil firmaları eskici pazarında bile fiyat bulamıyor. GM kapanıyor. Ama dünya yeni bir döneme giriyor... Yontma ya da cilalı taş devrinden sonra, sanayi ve motor yüzyılı da kapanıyor...

Alın teri bitiyor... Artık "akıl teri" yüzyılı başlıyor... Google, facebook, yahoo kazanıyor. Nanoteknolojik bir yüzyıl geliyor.. Ve bu yeni yüzyılın markalarını alanlar, dünyanın yeni düzenini de kuruyorlar... Biz var mıyız? Bizde "akıl teri" olan bir marka var mı? Sakın bana artık Asya ve Avrupa arasında "köprü" masalı anlatmayın. Anlatanı da dinlemeyin. Yukarda yazdım.

- Biz köprüden Galata Köprüsü’nü anlamışız. Ve o köprüde de yalnızca balık tutmuşuz.

Yazarın Tüm Yazıları