Paylaş
Eleştiriler iki önemli noktada toplandı...
1) Köprü eğer kuzeyden geçerse, ormanlık alan ve su havzaları etkilenecek.
2) Köprü ayaklarında ciddi bir arsa rantı oluşacak. Birileri köşeyi dönecek...
Eleştirilerin hepsini dinledim. Ve özetle şunu söyledim:
“Türkiye zaten bir büyük köprüdür. Enerji geçişinden transit taşımacılığa kadar muazzam bir köprü... Türkiye şimdi yıllarca kapattığı sınırları açıyor. İran, Suriye, Ermenistan sınırları açılıyor. Şimdi bu sınırdan gelecek demiryolu ve karayolunu dünyaya bağlamak için üçüncü köprü, tüp geçit, tren yolu şart.”
Ama kamuoyunu rahatlatmak gerekiyor. Çevre ve rant eleştirilerini ciddiye almak gerekiyor. İşte bunun için panelde yaptığım öneriyi burada bir çağrı haline getiriyorum:
- Gelin köprü ayaklarının oturacağı geniş bir alanı doğal sit ilan edip, imara kapatalım. Böylece her iki endişe de ortadan kalksın...
Bu öneri panelde çok geniş bir yankı yaratmıştı... İzleyiciler alkışlamıştı...
Acaba diyorum, “siyasetin ötesi”nde böyle bir kararda kenetlensek ne olur?
Çevre için, çocuklarımız için, İstanbul’un geleceği için...
Ve bir de “rant üzerine” dedikodu kazanlarında komplo üretenleri de bir defa olsun durdurabilmek için... Bu arada Ulaştırma Şûrası’nı düzenleyen ve orada engelliler için özel bir daire kurma kararı alan Bakan Binali Yıldırım’ı da kutluyorum...
İKİNCİ YAZI
Erbil’de kritik PKK zirvesi
ÖNÜMÜZDEKİ hafta Erbil’de çok kritik bir toplantı var. Türkiye-ABD-Irak üçlü güvenlik zirvesi. Zirvenin Erbil’de olması çok dikkat çekici. Çünkü Erbil PKK’nın sivil taban bulduğu, lojistik sağladığı bir kent...
Önemine gelince:
PKK’nın silah bırakması artık dört ülkenin de işine geliyor.
ABD İÇİN: Irak’tan çekildikten sonra özellikle petrol bölgesinde huzur istiyor. Çatışan bir Irak, petrol bölgesinde yeni risk demektir. Özellikle Kuzey Irak yani petrol bölgesi önemli. Ve Türkiye’nin artık buraya müdahil olmasını istemiyor. Bunun için de PKK’nın silahtan arındırılmasını istiyor... PKK oldukça Türkiye orayı tehdit olarak algılıyor.
IRAK İÇİN: Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir askeri varlık olarak bulunmasını artık istemiyor. Kerkük başta olmak üzere Türkiye’nin bu bölgeyi “gözetim alanı” olarak algılamasını tehdit olarak görüyor. Bu nedenle PKK’nın silahı bırakmasını istiyor.
SURİYE İÇİN: Türkiye-Suriye yakınlaşması vizeleri kaldıracak noktaya geldi. Esat silahı bırakacak Suriye uyruklu PKK’lıları alabileceğini söyledi.
Evet manzara budur...
ANLAYAMADIĞIM ŞEY
Sevgili okurlar ben bu analizleri CNN’deki Perde Arkası programında yaptığımda bana çok miktarda, “Bu bir ABD planıdır” diye mail gönderdiniz. Ve tepkinizi dile getirdiniz... Tamam da benim anlamadığım şey şu:
- ABD ile aynı menfaat noktasına düştüysek ve ABD’nin talebiyle bizim talebimiz örtüştüyse bunda ne var? ABD PKK’nın silah bırakmasını sağlamak zorunda kaldıysa ve bunun için Erbil’de harekete geçiyorsa bunda ters olan nedir?
Beklenen şudur:
- ABD Türkiye’nin kendi içinde bir açılım yaparak demokratikleşmeyi sağlamasını istiyor. Bunda amaç PKK’ya katılımları sonlandırmak. Propaganda malzemelerini ortadan kaldırmak. Bunu zaten biz de istiyoruz. Başka türlü olsa ABD’nin Ankara büyükelçisi Jeffrey, Deniz Baykal’ı ziyaret edip üstü örtülü olarak açılımı desteklediklerini söyler mi?
Evet; Erbil’deki güvenlik zirvesinden sonra çok hızlı bir süreç başlayabilir... Bu süreç PKK’nın silahları bırakması sürecidir...
ÜÇÜNCÜ YAZI
Masadaki Türkiye hedefi
NE oluyor sorusu o kadar kuvvetle ve çok kişiden geliyor ki:
Demokratikleşmeden, dış politikaya kadar uzanan soru şu:
- Bu işin arkasında ne var?
Cevabına gelince:
Ankara’da bir hedef var...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun anlattıklarından çıkarıyorum bu hedefi.
Maddeler halinde özetlersem;
* Öncelikli olarak Türkiye’nin kendi içindeki “çatışma” görüntüsünü ortadan kaldırmak.
* Bunun için demokratikleşme projesini (Kürt açılımı) uygulamak.
* Ardından PKK’nın silah bırakmasını sağlamak.
* Ve komşularla problemsiz bir dış politika sürecini oturtmak.
* Sonra Ortadoğu’da, Kafkaslar’da, Doğu Avrupa’da bir barış zemini olmak. İstanbul’u bir “barış platformu” haline getirmek...
Şimdi maddeleri açabilirim:
IRAK-SURİYE: Geçen ay Bakan Davutoğlu içinde benim de bulunduğum özel bir uçakla, Suriye ve Bağdat arasında çok önemli bir köprü kurmuştu. Bağdat’ta patlayan bomba için Irak Suriye’yi suçluyordu. Davutoğlu’nun ve Başbakan Erdoğan’ın Esat’la yaptığı görüşmeler gerilimi yumuşattı.
SURİYE-SUUDİ ARABİSTAN: İki ülke arasında görüşmeler, diplomatik temaslar durmuştu. Bu defa Başbakan Erdoğan devreye girdi. Ve Esat’ı ikna etti. Esat Suudi Arabistan’daki üniversite açılışına gitti. Kral da Şam’a gitme sözü verdi...
BOSNA HERSEK: Önümüzdeki günlerde Davutoğlu yine çok kritik bir noktaya gidiyor. Sırplarla, Bosna Hersek arasında süren gerilim noktası bu... Türkiye burada da Bosna’yı iknaya hazırlanıyor...
İRAN-ABD: İran’ın füze denemeleri ve nükleer faaliyetlerine karşı derinden gelen soru şu: ABD İran’a vurur mu? Bu olası görülmüyor. Ancak burada Türkiye yeni bir “arabulucu rolü” üstlenmek üzere...
FİLİSTİN-İSRAİL: Davos’taki olay nedeniyle Türkiye İsrail ilişkileri gerilmişti. Ancak şu anda diplomasi trafiği işliyor. Ve yakınlaşma sağlanıyor. Bu da İsrail Filistin sorununda Türkiye’yi yeniden aktif hale getiriyor. Suriye bu konuda zaten Türkiye’yi “güvenilir arabulucu” ilan etmişti.
AZERBAYCAN-ERMENİSTAN: 10 Ekim’de Türkiye ile Ermenistan arasında protokol imzalanıyor. Ermenistan Karabağ’da bazı adımlar atabilir. Bu da Azerbaycan’ı rahatlatır. Hazırlık bu yönde. Böylece Ermenistan sınırı açılır.
Evet, Ankara’daki “Türkiye hedefi”ni böyle özetleyebilirim...
Yani, PKK’nın silahı bıraktığı, çatışmanın durduğu bir Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir barış platformuna dönüştürülmesi..
Hedef bu.
Peki bu plan işler mi?
Bu öyle bugünden yarına işleyecek bir plan olamaz elbette. Çok uzun süreçleri gerektiriyor.
Ve özellikle iç barışın sağlanmasına bağlı.
Yoksa kendi içinde kan döken bir ülke nasıl başkaları için “barış platformu” olabilir...
DÖRDÜNCÜ YAZI
Bir kişi ne yapabilir demeyin
METE Bora sade bir işadamıdır... Magazin dergilerinde, sosyete alanlarında, renkli partilerde görünmez...
Sessiz bir mucizedir çünkü...
2003 yılında tek başına bir işe girişti... Oğlu Selim’le birlikte “Kıdemli Vatandaşlar” diye bir kavram geliştirip yola çıktı...
Bizim “huzurevi” dediğimiz “düşkünler yurdu” diye görmek istemediğimiz bir olayı aldı, büyüttü... Ankara’da müthiş bir tesis kurdu.
Amaç yaşlı insanları ömürlerinin sonuna doğru, onları dünyaya bağlayan bir sistem kurmaktı...
İşte bunun için dünyanın en geniş hafızasını işletmeye alıyor. Annelerimizi babalarımızı, yaşayan tarihimizi topluyor...
6 yılda öyle bir hale getirdi ki bu projesini, dünya çapında bir organizasyona dönüştü...
Şimdi 10 Ekim’de bir konferans topluyor. Uluslararası Örnek Kıdemli Vatandaşlar Kongresi... Dünyanın önde gelen isimlerini çağırıyor.
Düşünün ki; dünyadaki bütün sivil toplum kuruluşlarının genel sekreteri bu konferans için Türkiye’ye geliyor... Finlandiya’dan İsviçre’ye, Filistin’den Roma’ya kadar ünlü işadamları, banka yöneticileri, politikacılar olmak üzere 34 ülkeden 40 örnek kıdemli vatandaş geliyor.
Burada Başbakan Erdoğan da bir konuşama yapacak..
Konferansın konusu “kültürlerarası köprülerin güçlendirilmesi”.
Evet, eğer bir mucize görmek istiyorsanız, cumartesi günü Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak bu toplantıyı izleyin...
Ne ilginç değil mi?
O kadar çok kavga ediyor, çatışıyor, kamplaşıyoruz ki;
Toz duman arasında bu mucizeleri göremiyoruz... Duyamıyoruz... Hissedemiyoruz...
Çünkü sevmeyi unutuyoruz. Çünkü öfkenin ve nefretin kör kuyularında sıkışıp kalıyoruz...
Paylaş