Atatürk’ün 90 yıl önceki öngörüsü yine sınırımızda

KURTULUŞ Savaşı’nın özgürlük ateşi;

Haberin Devamı

Anadolu’dan Ortadoğu’ya yayılmaya başladığı günlerde;

Suriye ve Irak’tan iki teklif gelir.

İki yönetim de Türkiye ile birleşme sinyali verir.

Mustafa Kemal İngiliz ve Fransızların işgali altındaki o sınırların öyle kolay kolay çizilemeyeceğini öngördüğü için iki teklifi de tüm kapıları kapatmadan geri çevirir.

“İleride bakarız” anlamına gelecek bir cevapla onlara da bağımsız devlet olmayı önerir...

24 Nisan 1921 yılında toplanan Millet Meclisi’nin kapalı oturumda da bu tarihi gelişmeleri şöyle açıklar:

“Iraklılar da İngilizlerin Ahali-i İslamiyeyi fevkalade üzen, hırpalayan tavırları yüzünden Osmanlı memleketinin bir cüz’ü olmayı kabul ettiler. Biz Suriye’ye ne söylediysek aynısını onlara da söyledik. Kendi dahlinizde kendi kuvanızla müstakil bir devlet olunuz. Biliyoruz ki; Iraklıların ve Suriyeli dindaşlarımızın kalpleri bizimledir.”

Haberin Devamı

Ve aradan 90 yıl geçti. Geldik bugüne...

İşte Irak.

Diktatörlüğün kör coğrafyasında tıkanıp kalan Irak.

90 yıl önce İngiliz işgali altındaydı. Dönüp geldiği yer, yine işgal altında ve bir milyonu aşkın ölü. Siyasi sınırları yeniden çiziliyor.

İşte Suriye.

90 yıl önce işgal altındaydı, şimdi yine aynı riski yaşıyor.

Yıllarca PKK’ya kamp oldu, barınak oldu, siyasi destek oldu.

Ve şimdi diktatörlüğün “eziyet mesafesi”nde kendi halkını öldürüyor.

İç savaşa doğru sürükleniyor. Sınırları sanki yeniden çiziliyor.

Bize gelince...

Demokrasiyi, laikliği ve Müslüman yaşam tarzını birleştirebilen Türkiye Cumhuriyeti ise içindeki ve dışındaki bütün belalara, hatalara rağmen bir model olarak parlamaya devam ediyor.

Ve bugün.

90 yıl önce petrol coğrafyasında oynanan o “büyük sınır oyunu” sanki yeniden sahneye konuluyor.

- Mesela Fransa durduk yere İran’a vurmaktan söz ediyor.

- Libya karışık. Yemen öyle. Fas aynı. Seçim sonuçlarını açıklayamıyor. Mısır titriyor. Bağdat işgal altında ve çaresiz.

- “Uyumlu çocuk” halindeki şeyhliklerden, emirliklerden, krallıklardan zaten ses çıkmıyor.

Ve işte böyle bir tarihsel perspektiften bakınca;

Mustafa Kemal’in o inanılmaz dehası ve öngörüsü karşısında bir kez daha saygıyla eğiliyorum...

Haberin Devamı

Bugün kapımızda 90 yıl öncekine benzer bir “büyük oyunun” kurulduğunu onun sayesinde;

90 yıl sonra bir kez daha görüyorum.

Umarım Türkiye, adına yakışır bir tarih ve büyüklükle bu oyunu da atlatır...

Ben atlatacağına inanıyorum. Nasıl bir formülle mi?

Kürt meselesini çözmüş, Brüksel’den Bağdat’a, Berlin’den Şam’a, New York’tan Pekin’e kadar köklü bir zihniyet köprüsü kurmuş bir Türkiye’yle.

Ve işte böyle köprüden yürüyecek o genç nüfusla yakın bir yüzyıl için bizi kim tutabilir?

Kendimizden başka...

İKİNCİ YAZI:

Egemen Bağış’ı nasıl bilirsiniz?

İLK kez aylar önce Atina’da bir toplantıda dinlemiştim. Herkese açık bir salonda konuşmacıydı. Kısa kesti ve soruları almaya başladı. En azgın Rum milliyetçisi parmaklar kalktı. Acıtıcı, tahrik edici, sinir ötesi sorular soruldu.

Haberin Devamı

Hepsine teker teker espri yüklü cevaplar verdi. Ve salondaki insanlar o gerilim yüklü diyaloğu gülerek dinledi. Soran sorduğuyla yalnızlaştı. Ezildi.

Sonra Berlin’de, Brüksel’de, Estonya’da Letonya’da üniversiteli gençlerin en ateşli sorularını yüklendi...

İngilizceye hakimiyetiyle siyasetin, makamın, devletin ve kanunların, AB fasıllarının üzerine öylesine bir mizah yerleştiriyor ki...

İki soru sormak isteyene; “Ama tek cevap alırsınız” diyor. Üç soru sormak isteyene, “Promosyona girer” diye karşılık veriyor. Tabii kahkahalar patlıyor. AB’nin yalnızca kanunlardan ibaret olmadığını işte bu genç ve sıcak kahkahalarla anlatmaya çalışıyor.

Ve ben işte o kahkaha anında anladım. Aslında daha çok buna ihtiyacımız var. Biraz mizaha. Zekaya ve kahkahaya...

Haberin Devamı

Son olarak Letonya’da bir üniversitedeki, 10 Kasım töreninde, öyle bir Mustafa Kemal portresi çizdi. Duygulandık.

Batı’yla savaşıp medeniyet rotasını batıya veren Mustafa Kemal’i anlattı.  Riga üniversitesinde bir genç dedi ki;

- Siz bilmiyor musunuz? Bu nüfusla Avrupa’yı kontrol altına alırsınız?

Yine gülerek cevap verdi:

- Yani biz 70 milyonla 500 milyonluk Avrupa’yı nasıl kontrol altına alabiliriz. Sefere mi çıkıyoruz ki? Birlikte yaşamayı ve bir barış projesini istiyoruz, hepsi bu.

Daha çok örnek verebilirim. Ama Egemen Bağış, bu işi iyi yapıyor. Giderek yetkinleşiyor. Bu göreve geldiğinde dudak bükenler vardı. Ama şimdi o dudaklar gülümsüyor.

Haberin Devamı

Genç bir bakan olarak gençlere gidiyor ve dışarıda siyaset üstü tam bir propaganda bakanı gibi çalışıyor.

Keşke daha çok bakan ve diplomat yapsa bunu...

Diplomasinin ve kanunların kasvetini yok etmek için;

Bu coğrafyadaki mizah ve zekâyı kullansa.

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Avrupa batıyor havasına girmeyin

YUNANİSTAN’dan sonra İtalya da ekonomik krizin siyasi uçurumuna doğru gidiyor.

Herkes biliyor ki; Avrupa’da durum iyi değil...

Euro batıyor gibi bir algı var...

Ama siz beni dinleyin ve sakın böyle bir havaya girmeyin.

Çünkü öyle değil.

Bakın mesela Almanya...

- Bizim 2023 yılındaki toplam ihracat hedefimiz bile bugün Almanya’nın toplam ihracatının üçte birinde kalacak... Yani bırakın bugünü 2023’ten söz ediyorum.

- Bugün ilk altı ayda Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin yüzde 92’si AB ülkelerinden.

- Toplam ihracatımızın yüzde 50’si hâlâ oraya...

Teknolojik yatırımların yüzde 78’i hâlâ AB ülkelerinden geliyor.

Öyle petrol şeyhleri gibi emlak, arsa almıyorlar. Yatırım yapıyorlar.

Bu yüzden diyorum ki:

- Siz inanmayın.

Televizyonlara çıkan ekonomistlerin “AB ekonomisi batıyor” havasına..

DÖRDÜNCÜ YAZI:

Daha fazla vakit geçirmeden taşıyalım artık bu çocukları

GECE boyu öylesine yağdı ki kar...

Arkası eksi 12 derece... Buz çatlatan soğuğudur bu.

Keskin rüzgar insanın gözlerini yaşartır. O yaşlar kirpiklerde buz tutar.

Çadır mı dayanır buna?

Dünyanın en gelişmiş çadırı da olsa, gelir o soğuk yapışır insanın ciğerlerine.

Kar başlamadan yazmıştım. “Görüntülü-yorum”da anlatmıştım.

Gelin özellikle çocukları, kadınları ve yaşlıları bu ülkenin güneyine, Ege’sine, sıcak bölgelerine taşıyalım. Oradaki kamu binaları, misafirhaneler, yaz kampları ne güne duruyor.

İşte şimdi o karar alındı...

Ama hızlı olmak gerekiyor. Bu organizasyonun büyük bir hızla gerçekleşmesi gerekiyor.

Biliyorum;

Çok zor bir iş bu. Kim gitmek isteyecek. Kim annesini yanına alacak?

İnsanların yıllarca alıştıkları hayatlardan, bir başka hayata taşımak yalnızca fiziki bir mesele değildir. Aynı zamanda bir moral sorundur bu.

Ama olsun...

O kar altındaki çadırlarda her gün televizyonların yakın çekim yaptığı acıtıcı manzaraları izlemektense bu zor denemeyi yapmak bana daha vicdani geliyor...

Nasılsa hükümet kararı aldı...

Bundan sonra bürokrasiye teslim olmamakta.

Çünkü bugün bürokrasiye teslim olmak kara teslim olmak gibi bir şey artık.

Yazarın Tüm Yazıları