Asıl siz dışarıda kaldınız

SEVGİLİ meslektaşım...

Haberin Devamı

Aslında bu yazıyı dünyanın bütün dillerinde yazmak isterdim.

Ama sonra düşündüm ve dedim ki...

Bizim meslekte en güzel yazı kalp diliyle yazılır.”

İşte öyle yazıyorum şimdi:

İşte öyle yapıyorum sana bu çağrıyı...

- Bağımsız gazeteciler olarak gelin dünyaya bir insan hakları dersi verelim.

- Gelin medya tarihine bir özgürlük anıtı dikelim...

Nasıl mı?

Anlatayım...

Sabah erken saatlerde, Berlin eyaletinde yerel bir radyoda çalışan meslektaşım arıyor:

“Ben yerimi Hürriyet’e vermek istiyorum. Gelin siz izleyin benim yerime o mahkemeyi”.

Bir başka telefon Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild’den geliyor.

Sevgili Nicalous büyük bir heyecanla konuşuyor:

Fatih, biz o mahkemedeki yerimizi size vermek istiyoruz”.

Az sonra Avrupa haber koordinatörümüz Celal Özcan’ın telefonu çalıyor.

Arayan Köln’den bir radyo muhabiri:

Biz düşündük mahkemedeki yerimizi size vermeye karar verdik”.

Celal’
in telefonu susmuyor. Neredeyse Almanya’nın bütün eyaletlerindeki gazeteciler arayıp mahkeme salonundaki yerlerini Hürriyet’e vermeyi teklif ediyorlar.

Aynı ses, aynı duygu:

Mahkemedeki yerimizi size veriyoruz”.

Öylesine bir dayanışma seli geliyor ki üzerimize.

Öylesine bir destek yağıyor ki...

Gazeteler, radyolar, televizyonlar...

Celal konuşmaktan yorgun düşüyor.

Avrupa’nın en etkili medya markaları arıyor.

ZDF, Sueddeutscher, Taz, Die Welt, Focus, Munchner merkur, Tz, ajanslar, rtl, Ard, Hessen radyosu, Westdeutscher radyosu, Deutschlandfunk radyosu...

Liste böyle uzuyor.

O sırada trenle Münih’ten Stuttgart’a gidiyoruz. Biraz yorgunuz.

Hamburg temsilcimiz Kemal Doğan, Dağıtım ve Satış Müdürümüz Halil Dölek, Köln’den Tuncay Yıldırım, Münih’ten Ali Mercimek...

Yorgunuz ama 24 saattir süren haber maratonundan mutlu çıkıyoruz.

O sırada Frankfurt’tan Sevda Boduroğlu arıyor. Sesinde nasıl bir heyecan var:

Fatih müthiş bir gazetecilik yaptık”.

Bir ara Celal’e diyorum ki:

Irkçı cinayetler davasından, nasıl bir insanlık çıkardık.

Nasıl bir özgürlük duygusu yakaladık”.

Evet, hep birlikte ve her dilden yayın yapan gazeteciler olarak...

İnsanlığın ve haberin ırkı olmayacağını, ne kadar mükemmel bir dayanışmayla anlattık. İşte şimdi bu desteğin verdiği güçle, en yüksek sesimle ve en büyük harflerle haykırıyorum:

“Siz artık bizi o mahkemenize almasanız ne olur?

Çünkü artık onlar...

O mahkemenin birer jürisi olarak...

O salonda kalsalar da...

Verdikleri bu ilk kararla aslında bütün vicdanların dışına düştüler.

Yani artık onlar mahkeme salonunda hâkim olsalar da...

İnsanlık vicdanının dışında kaldılar”.

Sevgili meslektaşım...

Bize açtığınız her destek telefonunda inanın gözlerimiz yaşardı.

Şimdi artık çok daha iyi biliyoruz ki...

Sevginin ve gözyaşının ne dili ne de ırkı vardır.

Biz bu gazetecilik dayanışması sayesinde...

Duyguların insanlık vicdanından yükselen asıl jürisini gördük.

Sevgili meslektaşım...

Tekrar söylüyorum ki bu mesele yalnızca Türk basınının mahkemeye alınmama meselesi değildir...

Bu bir “insan hakları” meselesidir.

İşte o yüzden bu çağrıyı size yapıyorum.

Ve diyorum ki...

“Biz o mahkemede olsak da olmasak da...

O mahkemeyi izleyen bütün meslektaşlarımızdan birer paragraf yorum ve izlenim istiyoruz.

O yorumlarınızı Hürriyet gazetesinin o günkü özel birinci sayfasına kalplerinizden gelen birer çiçek gibi yerleştireceğiz...

Ve o birinci sayfayı medya tarihimize bir özgürlük anıtı olarak bırakacağız”.

 

Yazarın Tüm Yazıları