Paylaş
-BAK kardeşim Fatih... Artık yargıçlığımıza şaşırır olduk. Paralelci, solcu, falancı, ulusalcı...
-Yahu 40 yıldır bizim bildiğimiz hâkim bir tek şeye bağlıdır. O da hukuk ve vicdandır. Ama bir de şu hale bak...
-Bir yerde rast geliyorum, bakıyorum daha oğlum yaşındaki hâkim bana bir acayip bakıyor. Allah Allah diyorum. Ne olmuş bu çocuğa?
Kim söylüyor bu sözleri?
Bir gurup ak saçlı duayen...
Kimisi profesör, kimisi yargıç...
“Üstat” deriz. Çoğu zaman. “Abi” diyeni de vardır.
Hani mahallemizde vardır ya... Tarafsız olduğunu söylemez hiç. Gerek bile duymaz. Ağzından “akil” diye bir laf çıkmaz. İhtiyaç bile duymaz.
Vicdanlı değil, vicdanın kendisidir çünkü.
Eskilerin deyişiyle, “Yüzünden adalet okunur”...
Önceki gün rastladığımda onları ilk defa bu kadar bunalmış gördüm.
İlk defa bu kadar üzgün...
AK Parti kongresine gittiğimde uğradım...
Ankara’da hemen her gün gittiğim Kavaklıdere Tenis Kulübü...
Tenis oynamaya, sohbete doyamadığımız bir aile bahçesidir orası.
O gün birkaç hukukçu, profesör, bilimadamı sohbet ediyordu.
Davet ettiler. Oturdum masaya.
Konu “yargı”...
Kısa bir “Oooo İstanbullu gazeteci gelmiş. Unuttun bizleri...” sohbetinden sonra söylediklerinden bir özet aktarıyorum:
“Bak Fatih, bir ülkede bu kadar çok yasa çıkıyor ve çıkan o yasa da bu kadar çabuk değişiyorsa... Burada bir sıkıntı var demektir...”
Önce anlamadım. Sonra durumu kavradım. Yargı ve seçimler üzerine bir sohbetti...
Biliyorum ki, hiçbir zaman bir siyasi hareketin ya da misyonun “köpürtülmüş sözleri”ne itibar etmezlerdi.
Ağızlarından bir partinin adı bile çıkmamıştır.
Yine öyle. Ama bu defa yargıdan endişeliler.
Birkaç masa gezdim...
Söylediklerinden çıkardıklarımı anonim bir özetle aktarıyorum:
-Bir yerde, bir dairede görevli genç bir hâkimle karşılaşıyorsun... Değişik bir hali tavrı oluyor.
Sanki yargıç değil de başka bir görevli gibi. Çekinir gibi, fısıltılı
bir hali var...
-Şu son yıllarda bir bakıyorsun, gencecik hâkimler en önemli mahkemelere gelivermiş. Gencecik savcılar büyük davalara atanıvermiş. Yahu nasıl oldu arkadaş bu? Bir hâkimin büyük bir ilde görev yapması için falanca yılları geçirmesi gerekir. Ne oldu? Vallahi değişti.
-Bakıyorsun, savcı savcılıktan çıkmış, ‘süpermen’ gibi televizyonlarda... Boy boy gazetelerde... Yahu arkadaş sen dosyanı oku. Ya bir hata
yaparsan diye korkmuyor musun? İnsan hayatı üzerine oynuyorsun... Hikâye yazar gibi iddianame
yazılır mı?
-Şimdi hal bu. Yok solcusuyla paralelci cephe kurmuş. Yahu arkadaş burası savaş alanı mı cephe kuruyorsun.
-Seçim için listeler yayınlıyorlar. Yahu senin hâkimin, benim savcım olur mu?
-Bir de şu var; adı lazım değil, savunmayı temsilen kürsüye çıkan kişi. Saatlerce konuşur mu? Ders mi veriyorsun, yoksa adli yılı mı açıyorsun. Sonuçta orada törensel bir durum var.
Aslında uzun bir sohbetti.
Yani şu aralar “yeni” olmanın çok popüler olduğu bir dönemde, “ak saçlı” bir konuşmaydı.
Belki unutmaya başladığımız bazı şeyleri hatırlarız diye bir kısmını aktarmak istedim.
Gelenek... Kadim ahlak... Tecrübe... Yaşanmışlıklar...
Tarih... Saygı ve ihtimam.
Paylaş