Almanya’da doğmuş oğlu. Dağıstan Türk’ü... Alman vatandaşı. Garip bir lehçeyle Türkçe konuşuyor. Oğluyla hem Rusça hem Almanca konuşuyor... Tuna kıyılarında karşılaştım onunla. Osmanlı coğrafyasının not defteri Tuna’nın ikiye böldüğü Regensburg kentindeki bir tenis turnuvasında duydum. Osman koymuş oğlunun adını. Sonra sohbete başladık. İstanbul’a hiç gelmemiş. Ama hayran. “Bir yaz oğlumu alıp, Evladı Fatihan mevzisine gelip biz...” İstanbul derken gözlerinin içi parlıyor. Sanki bir büyük hayalin başkentini anlatıyor. Tam sohbetin ortasında arkamdan bir ses: “Merhaba arkadaş, kahve içer misin?” Döndüm, elinde kâğıt-kalem sipariş alıyor... - Nerelisin arkadaş? - Kosovalıyız. Bu tenis kulübünün lokantasını işletiyoruz. Münih yakınlarında... Yemyeşil bir şehirde. Tuna tarihinin eşsiz dekorunda buldular beni. Sonra dedi ki, “Oğlumun adını Osman koydum. Yüreği geniş olsun diye...” Tüylerim diken diken oldu. Yüreği geniş olsun ne demek? Ya da kimdir Osman? Osman bir ırk değildir. Sıradan bir isim de değildir. Koskoca bir imparatorluğun, 500 yıl süren o emperyal gücün bir arada yaşama kültürüdür Osman... Ortak yaşam tutkalıdır. Kimsenin diğerini ötekileştirmediği, birinin diğerine ırk ya da soy olarak bakmadığı emperyal bir adalettir Osman. Halep’ten Bakü’ye kadar Tuna’nın bütün çocuklarının adıdır Osman. Osmanlı’nın o emperyal güçle bütün halklara dağıttığı adaletin adıdır Osman. Büyük devlet olmanın adıdır. Peki biz nasıl kaybettik Osman’ı?... Şimdi halkları Türk-Kürt diye birbirine sokmaya çalışan, kamplara ayıran o zihniyete nasıl teslim olduk? Tuna kıyısında, Tuna tarihinin dekorunda, Dağıstanlı bir babanın, “Yüreği geniş olsun” diye koyduğu isim, gelip nasıl da buldu beni. Yine Özal’ı hatırladım. Bir gece Köşk’te sohbet ederken söylemişti: - Irak’taki Kürtler için bizim cazibe merkezi olmamız lazım. Böyle bir federasyon olsa ne olur? Günlerce tartışmıştık. 1922’li yıllarda Atatürk, Suriye’den gelen “Size katılalım” teklifi üzerine şu cevabı vermişti: “İleride belki bir konfederasyon olur!” Bütün bunları, bir “Yeni Osmanlı” özentisi için yazmıyorum. Çünkü, Osmanlı’yı genişletilmiş bir coğrafya olarak algılamak yanlıştır. Osmanlı’yı tarih atlaslarından öğrenmek mümkün değildir. Falanca ülkeden falanca ülkeye kadar bilmem ne kadar kilometre diye başlayan coğrafi bir büyüklük değildir Osmanlı. Osmanlı, halkların bir arada yaşayabildiği bir ortak kültürü anlatır. Büyük bir coğrafyadan çok, bir ortak yaşam tarihidir Osmanlı. Adalettir. Çünkü büyük devletler barındırdıkları halklar arasında adaleti sağladıkça ayakta kalmıştır. Bunun da bugün artık tek yolu vardır. Onun da adı demokrasidir. Demokratik adalettir. Oğlunun yüreği geniş olsun diye adını Osman koyan bir Dağıstanlı Alman vatandaşının, Tuna dekorunda bana anlattığı soru işte budur: “Nasıl kaybettik biz Osman’ı?” Ortak bir tarihin acılı evlatları olarak, “Nasıl bulacağız tekrar Osman’ı?”