KARABURUN ’da bir ilkokul öğretmeni sınıfa girdiğinde çocukların topladığı nergislerle karşılaşır.
Kokudan başı döner, çocukları teker teker öper. Çünkü Karaburun bir nergis cennetidir. Bu aylarda başlar tam 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde dağlar nergisle kaplanır... Aynı gün Mardin Kızıltepe’de bir öğretmen sınıfa girmek için okulun bahçesine gelir. Ama giremez... Okul taşlı sopalı bir saldırıya uğrar. Öğrencilerinin panik içinde molotofkokteyllerinin arasında kıvrandığını gören kadın öğretmen dayanamaz. Oracıkta bayılır... İki öğretmen de bayılır... Birisi nergis kokusundan. Diğeri molotof korkusundan... Açık konuşalım. Böyle bir ülkede yaşıyoruz işte. İnanmayan Karaburun’da şehir kahvesine gitsin. Oradan alabildiğine uzanan nergis demetlerine bakarken, internete girip Mardin Kızıltepe’deki okul baskınını ve bayılan öğretmeni izlesin... Böyle bir ülkedeyiz işte... Pazar günü bir tur gemisi Boğaz’ın ortasında, sonuna kadar açtığı o “ses rezaleti”yle kıyıda kim varsa terörize eder. Aynı gün, Cizre’de bir plakçı dükkânının içinde gençler müzik dinlemektedir. Az sonra lastikler yanar, polisle, eylemciler arasında kalan plakçının camı çerçevesi iner. Ses kesilir... Böyle bir ülkedeyiz işte. Bir tarafta 39’uncu İstanbul Müzik Festivali için hazırlık yapılır. Beyoğlu’nda “Akdenizli şairler şiirler okur. Geceye katılanlar, ruhlarını Ege’ye bırakır”. O günlerde Siirt E Tipi Cezaevi’nden Şerif Yılmaz mektup gönderir: “Sayın Fatih Çekirge; biz iki gündür açlık grevindeyiz. Bu süreç böyle devam ederse biz açlık grevine devam edeceğiz. Bu sürecin eylemsiz geçmesini istiyoruz. Çadırları kaldırarak, şiddet baskılar yapılarak bu iş çözülemez.” Açık konuşalım. Böyle bir ülkedeyiz işte. Bir tarafından diğer tarafına bakanlar, “taraftar bakışlara teslim” bir ülke... Açlık grevlerini mektuplardan öğrendiğimiz bir memleket. Böyle bir ülkede tartışıyoruz işte: - Aysel Tuğluk, “Kötü şeyler olacak” derken ne demek istedi? Bir taraf diyor ki: - Bu açıkça bir tehdittir. Diğer taraf sakin: - Hayır Tuğluk samimi bir uyarı yapıyor. Dikkat çekiyor. - Tuğluk diyor ki: “Burada olanları görmezden gelir, inkâra devam ederseniz, kötü şeyler olacak?” - Oluyor mu? - Zaten oluyor... Taraflar arasına sıkışmış bir ülkede kötü şeyler olmaz mı? Açık konuşalım: - Dönemin MİT Müsteşarlığı, idamı kaldırmak için Bahçeli’yi ikna ederken, “Öcalan’ı kullanırız” demedi mi? Kullanmak ne demek? DSP-ANAP-MHP Hükümeti’nde Öcalan’la görüşmeler olmadı mı? Teslim olanlar nasıl teslim oldu? Son dönemde dolaylı ya da açık, “Hükümetin ve devletin onayıyla yapılan görüşmeler” bilinmiyor mu? Bana göre doğru olan bu görüşmeler, şimdi seçimin yarattığı “Meydan fanatizmiyle” kırılıp dökülmüyor mu? Altımızdaki Arap sokaklarında halklar kaynıyor. Ve NATO’nun halk hareketlerine müdahalesi meşrulaşıyor. İşte şimdi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün aylar önce yaptığı uyarıyı hatırlıyorum; “Bu meseleyi biz kendi içimizde çözmeliyiz; yoksa...” Ne garip bir tesadüf ki; Gül, o uyarıyı bu gün kaynayan Şam’da yapmıştı. Ve ne garip bir tesadüf ki, BDP yöneticileri DTK konuşmacıları, şimdi Suriye’de sokağa çıkan Kürtlere atıfta bulunarak benzetmeler yapıyorlar... Evet açık konuşalım. Tuğluk’un sözleri bir uyarıdır. İşte böyle taraflara teslim olmuş bir ülkede, kokudan ve korkudan bayılan öğretmenler arasındaki farkı görmeden barış için açıkça konuşmazsak... Ne yazık ki kötü şeyler olur!!!