Paylaş
Hayallerine yelken açanların son istasyonu.
Burada bulutlar öylesine yeryüzüne
yakındır ki...
Mesela bir akşamüstü güneş batarken, biraz uzansanız...
Bir buluta aşkınızın adını mektup diye yazabilirsiniz.
Sevgiliniz dünyanın öteki tarafında kafasını kaldırsa görebilir o “buluttan mektubu”...
Üstelik, “iCloud”dan daha önce bulunmuş ve daha garantidir. Kapsama alanına da ihtiyacı yoktur.
Çünkü bütün bir gökyüzü ve yeryüzüdür onun posta adresi...
İşte böyle bir gökyüzü mesafesinde konuşuyorduk Emilyo ile..
Aynı saatlerde Las Palmas barında, ertesi sabah okyanusa doğru yelken açacak denizciler rom içip sohbet ediyordu.
Emilyo hayatının geri kalanını oğlu Diego’nun tenis performansına adamış.
Diego ise oğlum Kuzey’le aynı takımda tenis oynuyor. Emilyo’yu da oradan tanıyorum.
Tanıyordum ama bir merhabalık, o kadar.
Okyanusun bir büyülü tarafı da, karada birbirine uzak duran insanları birbirine yaklaştırır.
Karadaki bütün kalkanları indirir okyanus.
Tıpkı bulutların yeryüzüne inmesi gibi.
İşte öyle bir sohbet sırasında sordum Emilyo’ya:
- Ne kadar güzel bir şey yapmışsın. Oğlunla berabersin. İşi mi bıraktın? Daha önce ne yapıyordun?
Emilyo dünya çapındaki bir marka olan Nestle’nin önemli bir yöneticisiymiş.
Gülerek cevap verdi:
- Evet öyle yaptım. Bıraktım. Biliyor musun ben de gazetecilikten başladım hayata...
- Nasıl yani...
- Anlatayım. Hatta bir de hikâyem var... Yıl 1964. Cenevre’de BM Dünya Ticaret Örgütü toplantısı yapılıyor. Ülkeler arasında dünya ticaretinin kuralları belirlenecek. Biz de oraya gazeteci olarak görevli gittik. Tabii çok heyecanlıyız. Koridorlarda dolaşırken bir ara önümden bir heyet geçti. Ön taraftaki kişiyi tanıyacak gibi oldum. Biraz dikkat ettim. Baktım, Che Guevara. Şaşırmıştık. Heyecanlandık, Küba devriminin efsane ismi ticaret bakanı olarak orada... Herkes peşinde.
Gayriihtiyarı “Komandante!!!” diye bağırdım.
Birden durdu. Geriye doğru baktı.
“Kim bana komandante diye bağırdı” dedi.
“Ben” dedim. “Size bir soru sormak istiyoruz. Mümkün mü?”
ERTESİ SABAH
Emilyo, Portekizli olduğu için muhtemelen “komandante” vurgusu Che’nin dikkatini çekmişti.
Che ertesi sabah genç gazeteci Emilyo’yu kabul etti.
Bir radyo istasyonunda sohbet ettiler.
Ben o sohbetten tek bir cevap aktarmak istedim...
Emilyo soruyor:
“Burada dünya ticaretiyle ilgili çok önemli toplantılar oluyor. Kararlar alınıyor. Siz de buradasınız. Ama dünyanın dev ülkeleri, başta Amerika, Küba’ya ambargo uyguluyor. Nasıl yapacaksınız bu ticareti. Nasıl aşacaksınız bu ambargoyu?”
Che cevap veriyor:
“Evet, o bir problem. Ama beni düşündüren asıl problem, bu Sovyet sisteminde kotalar var. Sovyetlerle ticaret nasıl olacak. Asıl onu nasıl aşacağız. Mesela şekerpancarı satacağız. Kota var. Fiyat ve miktar serbestçe oluşmuyor.”
YILLAR SONRA GORBAÇOV
Ne garip...
Bir okyanus kıyısında... Denizcilerin son durak adasında... Bir insan tanıyorsunuz. Ve müthiş bir hikâye dinliyorsunuz.
Bu hikâyeyi benim için müthiş yapan da ne biliyor musunuz?
Yıllar önce Moskova’da bir özel bankanın temsilcisi olan arkadaşım Ömer Kükner banka adına Gorbaçov’u İstanbul’a davet etmişti.
Sovyetler henüz dağılmıştı.
Ömer’in sayesinde Gorbi’yle bir saat sohbet etmiştim.
Ve o zaman sormuştum:
“Ne oldu da Sovyet sisteminin bittiğini anladınız ve bu kararı aldınız?”
Eski Sovyet Başkanı uzun bir cevap vermişti.
Ama verdiği cevabın özeti yıllar önce Che’nin verdiğinin neredeyse aynısıydı...
Serbest ticaret sıkıntısı, dünya ticaretine entegrasyon için özgür ekonomi eksiği ve kota sistemi...
İşte buna şaşırdım.
Düşünsenize...
Devrimin efsane ismi, daha 1964’lerde Sovyet sisteminin tıkanacağı noktayı görmüş...
Dedim ya...
Dünya okyanus kıyılarından, karlı dağların zirvelerine ve oradan çöllere kadar insan hikâyelerinden oluşmuş bir hazine gibidir...
Yeter ki, tarihin içinde gizlenen hazineyi siz görebilin.
İşte size bir açık deniz örneği...
Che’yi tanıyan bir dostum oldu mesela...
Paylaş