Paylaş
“O coğrafyaya 8 trilyon dolar harcamışız.”
Soru şu:
8 trilyon doların büyük bölümü, silaha ve istihbarata harcandığına göre...
Bu paradan mutlaka birileri faydalandı. 8 trilyon doların yüzde 10 komisyonu 800 milyar dolar eder. Bu komisyon kimlere gitti?
Evet, 800 milyar dolar...
Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün açıkladı:
“PKK-YPG’ye 30 bin TIR silah gitti.”
Düşünün ki Irak savaşından bu yana bölgeye gelen TIR’lar dolusu silahlar...
İstihbarata harcanan paralar...
İşte soru budur. Sır budur.
Birileri 800 milyar dolarlık bu komisyonu kolay kolay bırakmayacak elbette.
Bunun gibi o kadar çok Hollywood filmi izledik ki...
Senaryoları hatırlayın. Pentagon içinde bu coğrafyaya satılan silahlardan komisyon alanlar...
Silah tüccarlarıyla yapılan anlaşmalar...
Bu senaryolar tümüyle hayal değildi elbette.
Irak’ta, Suriye’de milyarlarca dolarlık silah ticareti...
İran ve Albay Oliver North hâlâ hafızamızda.
İstihbarata giden para dedim ya...
Mesela Irak’ta “kimyasal silah tesisi” iddialarını hatırlayın.
ABD’nin Irak’a girme gerekçesi...
Sonradan itiraf ettiler ki...
“Evet, istihbarat yanlışmış...”
Oysa doğrusu “İstihbarat yalanmış” olacaktı.
Acaba bu istihbarat için kim kaç yüz milyon dolar aldı? Matt Damon’ın ‘Green Zone’ filmi bu değil midir?
Trump’ın “Oradan çekilelim” talimatına kimlerin neden direndiği belli değil mi?
Trump bütün bu “karanlık ticaret”in dışında birisi olarak başkan oldu.
Baba ve oğul Bush’ları hatırlayın. Onlar bu ticaretin mucitleridir.
Ama Trump farklı. İşte o nedenle farklı davranıyor.
Yani, Trump’ın bir sıkıntısı da işte bu “kanlı ticaret” lobisidir.
Özet:
8 trilyon doların yüzde 10’u için dünyanın pek çok yerinde savaş çıkartacak gözü dönmüş tüccarlar var.
EN KRİTİK İKİ GÜN
ANKARA’da birinci ağızdan aldığım bilgilere göre gelişmeleri maddeler halinde şöyle özetleyebilirim:
1) Planlanan takvimde en ufak bir gecikme yok.
2) Amerikan askerleriyle birlikte yapılan devriye ve “ortak karargâh” uygulaması devam ediyor. Bu nedenle ABD’nin harekâta karşıymış gibi gösterilmesi anlamsız oluyor.
3) PKK-YPG, Batı’yı Türkiye’ye karşı harekete geçirmek için DEAŞ korkusunu kullanıyor. “Türkler DEAŞ’lı militanları serbest bırakır mı” sorusu böyle bir propagandanın eseridir.
ABD YAPTIRIM UYGULAR MI?
4) ABD’nin Türkiye’ye ambargo uygulaması mümkün değildir. Çünkü sonuçta 30 kilometre derinlik için yapılmış bir anlaşma var. Türkiye’nin sivillere olan hassasiyeti ve o güvenli bölgeye Türkiye’deki mültecileri yerleştireceği Trump tarafından biliniyor.
5) Bu harekât bir turnusol kâğıdı olmuştur. Arap Birliği’nin “Brütüs karakteri” 100 yıl sonra bir kez daha ortaya çıkmıştır.
30 EKİM CENEVRE
Barış Pınarı harekâtına Batı’dan gelen bu sıcak tepkileri çok fazla dikkate almıyorum.
Çünkü...
6) Önümüzdeki dönemde operasyonun askeri görüntüsü ortadan kalktıktan sonra 30 Ekim’de Türkiye, Cenevre’deki “Suriye toplantısı”na katılacak. Yani masaya oturacak. Ve masaya sahadaki kuvvetli bir oyuncu olarak oturacak. Ve işte burada diplomasinin kuyumcu işi satrancı başlayacak.
13 KASIM
7) Aslında en önemli toplantı 13 Kasım’da ABD’ye gidecek olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında gerçekleşecek.
Bu görüşmeden sonra Türkiye ile ABD arasında “güvenli bölge” için bir mutabakat açıklaması geleceğini bekliyorum.
Sonuç olarak kasım ayı başlarına kadar Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde 30 kilometre derinlikte bir “güvenli bölge” oluşturacaktır.
Şu anda “bombalarla, savaş uçaklarıyla” oluşan “savaş görüntüsü” ekim sonuna kadar yerini Türkiye’nin o bölgede başlatacağı “insani altyapı faaliyetleri”ne bırakacaktır.
İşte o nedenle Ankara’nın Batı’dan gelen “tepkilere” değil, önümüzdeki bu iki tarihe odaklanacağını düşünüyorum.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere Başbakanı ile görüşmesi değerlidir.
Sonuçta diplomasi işte bunun için vardır. Yani bütün kapıların kapandığı yerde “diplomasinin kapısı” her zaman açıktır.
Daha açık bir deyişle...
Diplomasi “köprüden önceki son çıkış” değildir.
Diplomasi “köprünün ta kendisi”dir.
Paylaş