TARİH tekerrür ediyor ve Kürt-Amerikan ilişkileri batağa doğru ilerliyor.
ABD ile Kuzey Iraklı Kürtlerin ilişkisi tam bizim bir atasözüne uygun gelişti:
‘‘Yüz verirsin deliye, gelir eder halıya.’’
Kürtler, ABD ile işbirliği içinde Irak'a ihanetin bedeli olarak bağımsız bir Kürdistan istediler.
Zoru görünce bunu bir sonraki adım olarak kafalarının arkasına atarak, ‘‘federasyona’’ razı oldular.
Ancak ABD buna da hiç sıcak bakmadı.
Ve şimdi Kürt-Amerikan ilişkileri son derece kötü bir noktaya geldi.
Hatırlayacaksınız, Türkiye Irak'ta ABD'ye destek vermek için iki bakandan oluşan bir heyeti Washington'a yollamış ve taleplerini masaya koymuştu.
Talepleri gören ABD yönetimi, bu talepleri ‘‘non starter’’ olarak değerlendirmişti.
Yani: ‘‘Bu noktadan yola çıkmamız mümkün değil. Bu tartışmaya değer bir talep değil.’’
Gerçekten de ABD o talepleri Türkiye ile tartışmadı bile.
Şimdi Amerikan yönetimi aynı ‘‘sıfatı’’ Kürtlerin talepleri için kullanıyor ve Kürtlerin ‘‘federasyon’’ içeren Anayasa talebine ‘‘non starter’’ diyor.
Çünkü ABD, bu talebin gerek Irak'ta, gerekse komşularında doğuracağı rahatsızlığı görüyor.
Türkiye, İran ve Suriye'nin rahatsızlığının yanı sıra, Arap Birliği'nin de bu talebe karşı çıkması Amerika'nın ‘‘bağımsız’’ veya ‘‘federe’’ Kürt devleti isteğine ‘‘Evet’’ demesini imkánsız hale getiriyor.
Kürtler ise bu konuda daha önce yazdığım yazıda belirttiğim gibi bir ‘‘ön adım’’ atmak istiyorlar.
Kürtler nihai noktada ‘‘self determinasyon’’ talebi ile dünyanın karşısına çıkmayı planlıyorlar.
Sırf bu art niyet bile ABD-Kürt ilişkilerini hiç tahmin edilmeyecek bir noktaya götürecek.
Ancak Kürtler bunun farkında değil. Üstelik geçmişi de hatırlamıyorlar.
Tarihten ders almamak, bu bölgedeki tüm halklara özgü bir milli karakter özelliği olsa gerek.
Edremit’te dediğimiz oldu
BİRKAÇ hafta önce Edremit'in göbeğindeki bir alanın Belediye Meclisi kararıyla planlarda değişiklik yapılarak ihaleye çıkarıldığını yazdım.
Buraya bir benzin istasyonu ve bir hipermarket yapılacağını, hipermarketin adının ihaleye çıkılmadan önce belirlendiğini de iddia ederek hipermarketin adının ilk hecesini de yazıya koydum.
Benzin istasyonunun ise çok büyük bir yanlış olduğunu, buranın hem ilçenin merkezi, hem de lisenin yanı olduğunu belirttim.
Bu yazının ardından Edremit Belediye Başkanı aradı.
Egeli olduğu için olsa gerek, bir ‘‘efe’’ tarzıyla konuştu. Yazdıklarımın yalan olduğunu, bilmeden, araştırmadan yazdığımı söyledi.
Benzin istasyonu yapılacak yerin yanında lise olmadığını, Adliye olduğunu, lisenin onun yanında olduğunu söyledi.
İhalenin ise çok temiz yapılacağını iddia ederek, ‘‘Bizden özür dileyin’’ dedi.
Anladığım kadarıyla telefonun diafonundan konuşuyor ve konuşmayı dinlettiği kişilere ‘‘Ben işte böyle oyarım’’ havası basıyordu.
Biraz atıştıktan sonra, ‘‘Beni haksız çıkartın özür dileyeyim’’ dedim.
O benim bu sözlerimi alıp, ‘‘Altaylı benden özür diledi’’ diye yerel basına verdi.
Güldüm.
Neyse sonunda ihale yapıldı.
Ve ben bir kez daha haklı çıktım.
Hipermarket için açılan ihaleyi Tansaş kazandı. Ben de haftalar önce ‘‘Tan’’ ile başlayan bir marketin kazanacağını yazmıştım.
Şimdi galiba Edremit Belediye Başkanı bana bir özür borçlu.
Ama asıl özrü Edremitlilere borçlu.
İlçenin göbeğine bomba yerleştirmeye kalkıştığı ve ‘‘kokulu’’ bir ihale yaptığı için.
Basının gücüne bakın
ŞU basının gücü olmasa ne yapardık acaba. Kanal D'nin yeni ve modern binasına aylardır bir ‘‘engelli girişi’’ yaptırmayı başaramamıştım.
Sonunda konuyu Fatih Altaylı'nın Hürriyet'teki köşesine taşıdım.
Cumartesi günü yazı çıktı, pazartesi günü Bina Müdürü Suat Yatmaz aradı.
‘‘Konu bende. Hemen yapımına başlıyoruz’’ dedi.
İyi ki basın var.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Vehimlerin asıl nedeninin cehalet olduğunu anladığımız zaman.