HOŞBULDUK. Yazmadan geçen 10 gün insanı ‘hasta’ ediyor.
Zor dayandım.
Gerçi ilk günlerde gazetelere bakınca bir eksiklik hissetmedim. Manşetlere taşınan konular, bu köşenin okurlarının günler, haftalar önce tanıştıkları mevzulardı.
THY’nin uçak ihalesi konuşuluyordu, biz haftalar önce yazmıştık.
Futbol Federasyonu seçimleri de bu köşede günler önce yazılmıştı.
Gündeme düşen daha pek çok konu, bu köşenin ‘geçmişinde’ kaldığı için çok sıkılmadım.
Ama önce Çukurova Grubu’nun TMSF ile yaptığı ön anlaşma, ardından tren kazası ile ilgili iki satır yazamamak beni sıktı.
Çünkü her iki konuda da ‘basın’ın görevini yapmadığını görüyordum.
Tren kazasıyla ilgili bugün bir şeyler yazacağım. Ama Çukurova Grubu ile BDDK arasında ‘yenilenen’ anlaşma bugüne sığacak gibi değil.
Çünkü kamuoyu kandırılıyor, kamuoyu bir yana Başbakan kandırılıyor. Ve resmi açıklamaları, sunulan belgeleri gazete sayfalarına koymayı gazetecilik zannedenler alkış tutuyor.
Ekonomi yazarları, ekonomi servislerinin yöneticileri, halkın parasının, bu ülkenin parasının bir kez daha peşkeş çekilmesine seyirci kalıyor, hatta alkış tutuyorlar.
Yarından itibaren bu rezaletin boyutunu yazacağım.
Ve ekonomi yazarları, bakalım o zaman ne diyecekler?
Neyse, sinirlenmeyi bırakalım da, bıraktığımız yerden devam edelim.
Schröder o soruya nasıl yanıt verirdi?
BİR tren kazası oldu. Çok canımız yandı. Kaza bu. Her yerde olur.
İnsan hatasıymış.
Elbette insan hatasıdır. Biri bir ‘eşeklik’ yapacak ki, kaza olsun.
Fizik kuralları veya doğa kuralları ile idari kararlar ters düşünce böyle oluyor.
Hızlı treni bir bütün değil de, hızlı gitmeyi başaran güçlü lokomotiften ibaret zanneden ‘kafa’ ile kazayı ucuz bile atlattık.
Benim yazacağım, kazada kimin suçlu, kimin güçlü olduğu değil.
Bana bu kazadan sonra en ağır gelen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tavrı oldu.
Kazanın ardından, bir muhabir, çok da doğru bir soru sorarak, ‘Ulaştırma Bakanı istifa edecek mi?’ dedi.
Çünkü bizim de aralarına girmeye çalıştığımız Batılı ülkelerde böyle bir kazanın ardından TCDD Müdürü hemen, Ulaştırma Bakanı da takiben istifa eder.
Muhabir arkadaşımız da bunu sordu.
Başbakan’da müthiş bir öfke...
Ve muhabiri payladı. Basına çattı.
Ayıp etti, haddini aştı demeyeceğim. Bence Erdoğan bu soruya cevap veriş biçimiyle tarihi bir fırsatı kaçırdı.
Ve benim gözümde ‘sıradan Türk politikacısı’ sınıfına indi.
Çünkü Erdoğan, göreve başladığı günden beri benim için Batılı meslektaşları gibi hareket etmeye çalışan, modern bir lider olma arzusunda bir siyasetçi gibi görünüyordu. Çizdiği imaj buydu.
O yanıtla bu imaj yerle bir oldu. Oysa Tayyip Erdoğan’ın ‘samimi pozlar’ verdiği Avrupalı liderlerden birine böyle bir sual sorulsaydı, yanıtı ‘Sen hangi gazetedensin. Haddini bil’ olmazdı.
Tam aksine, ‘Soruşturma yapılacak. Sorumlular bulunacak ve hangi düzeyde olursa olsun gereği yapılacaktır’ diye bir yanıt verilir ve büyük bir ihtimalle bunun gereği de yapılırdı. Ancak Tayyip Erdoğan böylesine basit bir yanıtı vereceğine, ‘megalomani histerisine’ girmiş şarklı bir lider yanıtı verdi: ‘Haddini bil.’
Başbakan Erdoğan yatağa yattığı zaman bu yanıtı bir düşünsün. Eğer ‘Yanlış konuştuk. Keşke demeseydim’ diyorsa umut var demektir. Yok eğer hálá ‘Haddini bildirdim’ diye düşünmeye devam ediyorsa geçmiş olsun.
Çünkü siyaset tarihi, ‘haddini bilmemiş siyasetçiler mezarlığıdır’.
Ha bir eksik, ha bir fazla...
Akbin, Gürsoy ve Hagi
GALATASARAY kötü yönetilmeye devam ediyor. Son olarak Ayhan Akbin’e karşı tavır alınca, Teknik Direktör Hagi ile Ergun Gürsoy’un açıldığını duydum. Gelin bakalım Ayhan Akbin kim? Ayhan Akbin, benim sevgili kardeşim, yönetim kurulu üyesi Ali Gürsoy’un arkadaşı.
Baba Ergun Gürsoy,Ayhan Akbin’i kötülüklerden koruması için oğlu Ali’ye arkadaş olarak tutmuştu.
Tecrübeli Ayhan, Ali’nin eğlenirken hata yapmasını önlüyordu. Bu bir profesyonel arkadaşlık ilişkisiydi. Galatasaray Başkanı Canaydın ise oğlu gibi sevdiği asistanı Ali’nin Akbin’le olan arkadaşlığına çok kızıyor, ‘Sana yakışmıyor’ diye sık sık uyarıyordu. Daha sonra Ali Gürsoy, babasıyla birlikte yönetime girdi. Ayhan Akbin de Florya’ya kapağı attı. Menajer olacak dedikoduları yapılıyordu. Galatasaray’da herkes bu durumu hayretle karşıladı. Akbin’in Galatasaray gibi ‘Avrupalı’ bir kulüpte menajerlik yapamayacağı biliniyordu. Akbin’in adı konmamış menajerliği hayret dolu bakışlar altında sürdü. Çünkü Akbin, futbolu bıraktıktan sonra spor değil, magazin basınının malzemesi olmuş yakışıklı, çapkın bir adamdı. Böyle birini bırakın Hagi’nin, Başkan Canaydın’ınkabul etmesi mümkün değildi. Ancak Başkan, Gürsoy’unhatırına olsa gerek katlandı. Fakat Hagi dayanamadı. Sonunda patladı. Ve Ergun Gürsoy için Akbin, Galatasaray’dan daha önemli olmalı ki, Akbin’in tarafını tuttu. Galatasaray için ‘yeterli’ olan Hagi, Akbin’e karşı çıkınca birden ‘tu kaka’ yapıldı. Galatasaray’da bu yıl daha neler göreceğiz bilmiyorum, ama alaturkalıkta ve Galatasaray’ın ilkelerini yerle bir etmekte sınır tanımayacaklar gibi görünüyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazeteciler kendilerine verilen bilginin arkasındaki gerçekleri de araştırmaya başladıkları zaman.