Her gün en az 4-5 yabancı gazeteyi kendim okur, pek çoğunun da özetlerini çıkartır, göz gezdiririm.
Bizdeki gibi bir haberciliğe, yabancı hiçbir gazetede rastlamadım.
Bahsetmek istediğim konu, NATO Zirvesi sırasında yayınlanan haberler.
Bu NATO Zirvesi denilen hikáyenin benzerleri her yıl bir ülkede yapılıyor.
Her ülkede geniş güvenlik önlemleri alınıyor, her ülke bu ve benzeri toplantılara ciddi ciddi hazırlanıyor.
Sadece bu toplantılar değil, önemli yabancı ziyaretçilerin gelişlerinde de her ülkede benzer hazırlıklar, benzer ağırlamalar yapılıyor.
Ancak hiçbir ülkenin medyasında bizdeki gibi haberler yapılmıyor. En azından ciddi gazetelerde bizdeki gibi manşetlerde, abartılı bir şekilde yapılmıyor.
‘Yemekler müthişti’, ‘Türk mutfağına hayran kaldılar’, ‘Aman Allahım bu ne güzellik dediler.’
Ben bu tip haberleri hiçbir ciddi yabancı gazetede görmedim.
Fransız mutfağı kötü müdür? Yoo... Ama hiçbir Fransız gazetesi, Bush’un Fransa ziyaretinde ‘yemeklere hayran kaldığını’ yazmaz.
Benzer bir şey İtalya’da da olmaz.
Ama bizde olur.
Üstelik de sanki habermiş gibi bunlar yazılır.
‘Lider eşleri Boğaz’a hayran kaldılar.’
Ne diyeceklerdi yani. ‘Boğaziçi güzel ama denizde yüzen pisliklere bakarken içimiz kalktı’ mı diyeceklerdi, yoksa ‘Güzelim kentin içine etmişsiniz’ mi?
‘Yemekler harikaydı’ demişler. Vay be.
Allah aşkına siz hiç gittiği misafirlikte ev sahibine, ‘Yemekler iğrençti. Midem mahvoldu’ diyen birini gördünüz mü?
Ama bu sıradan sözler bizde müthiş haber olur.
Siz NATO toplantısında Türkiye’nin elde ettiği bir kazanımı hatırlıyor musunuz?
Ben hatırlamıyorum.
Yemekler süper, Boğaziçi enfes... Gerisinden kime ne?
Emniyetin suiistimali
CUMA günü Kanal D Haber’de, Atatürk Havalimanı’nda park halindeki bir otomobilin lastiğinin içinde bomba bulunduğu haberini verdik.
İstanbul Emniyeti, bu haberimizi en üst düzeyde yalanladı.
Tecrübeli muhabir arkadaşlarımız ise haberin doğru, yalanlamanın yalan olduğu konusunda ısrarcıydılar.
Yalanlamadan sonra biz de içerde epey bir tartıştık.
Toplumda ‘gerginlik yaratacak’ bir haberi vermek zordu, bu haberin yalan olması ihtimali ise zorluğu kat kat artırıyordu.
Muhabir arkadaşlarıma çok güvenmesem, Kanal D Haber Merkezi’nde ‘tatsız’ gelişmeler olabilirdi.
Aradan 5 gün geçtikten sonra bizim haberin doğru olduğunu Emniyet Genel Müdürlüğü ‘resmen’ açıkladı.
Peki bu durum yakışık aldı mı?
Devletin böylesine yalan söylemesi hoş mu?
Bundan sonra biz bu ‘Emniyetin’ nesine güveneceğiz!
NOT: Sabah Gazetesi dün bu haberi verirken, işin cılkını çıkarmış. Kapalı otoparkta patlayacak bombadan çıkan parçalar, gidip Bush’un uçağını vurup düşürecekmiş. Bu kadar uçmak olur.
Tartışmak mı, bütün yönleriyle mi, Türkiye’de mi?
DEĞERLİ Mihri Belli, ‘farklı’ bir adam olduğunu kanıtlamak istercesine uzun bir mektup yollamış.
Geçen haftalarda bu köşede bir yazı yayınlandı.
Kuzey Irak’la ilgili bir önerimi yapıyor ve Kuzey Irak’taki ‘Kürdistan’ın hiçbir ilgisi olmayan Irak’ın değil, hem kan, hem de tarihi bağları olan Türkiye’ye bağlı özerk bir bölge olabilme olasılığını tartışmaya açıyordum.
Barzani ve Talabani’nin Irak vatandaşı değil, Türk vatandaşı olmalarının bölgede çok önemli farklılık yaratabileceğini tartışmamız gerektiğini söylüyordum.
Yazı Türkiye’nin ‘önemli’ kesimlerince pek anlaşılmadı.
Çünkü bu konu üzerinde konuşmak, düşünmek, fikir üretmek gereken bir konuydu ve ‘tehlikeli’ sularda dolaşmayı gerektiriyordu.
Oysa Türk aydını da, hödüğü de ‘tehlikeli suları’ pek sevmezdi.
Aydın geçinen Türk’ün cesareti Bush’a ‘Aleyhine yazıyorum’ demekten öte değildi.
Hülya Avşar’ın selülitleri ve Deniz Akkaya’nın sevgilisi tarafından ‘ayakla sevilmesi’ bile Türkiye açısından daha tartışılabilir meselelerdi.
Mihri Belli, işte bu yazıyla ilgili uzun bir mektup yollamış.
Geçmişte yazdığı yazıları da eklediği mektubunda, ‘17 Haziran 2004 günü Hürriyet’te çıkan Irak Kürtlerine dair yazınız, bence Kürt sorununun demokratik çözümü doğrultusunda bir ileri adım olabilir. Önerdiğiniz gibi bu konu bütün yönleriyle tartışılmalıdır’ diyor.
Sevgili Mihri Belli hálá Türk aydını konusundaki iyi niyetini koruyor anlaşılan.
Bütün yönleriyle tartışmak ha!
Türkiye’de. Hele hele Özal’ın ölümünün ardındaki sır, ‘Federasyonu tartışabiliriz’ sözlerine bağlanmışken.
Yapma be Usta!..
Son satır
DÜN ‘Bush mu, Zezo mu?’ başlıklı yazım anlamsız bir şekilde bitiyordu.
Çünkü sayfayı hazırlayan arkadaşım, yazının son satırını sayfaya koymayı unutmuştu.
Yazının sonu şöyle olacaktı:
‘İnsanlar ‘önemli kişilerle’ beraber olmaktan keyif alıyorlar. Kendilerini önemli hissediyorlar.
Ben de kendimce öyle yaptım.’
Yazının anlamsız bitişine rağmen, dün pek çok meslektaşım sabahın erken saatlerinden itibaren arayıp, ‘Bize babalığımızı, insanlığımızı hatırlattın. Sağol’ dediler.
Ama ben onların ne insanlıklarını, ne de babalıklarını bir an için unutmadıklarını biliyorum.
Onların gecelerini gündüzlerine katarak ve hatta bazen sevdiklerini ihmal ederek çalışmalarının nedeni, ‘iyi birer baba’ olmaları.
Bazen çocuklarımızın geleceği için, onlara ayırdığımız sevgi saatlerinden feragat ediyoruz.
Bu büyük fedakárlığın nedeni ise baba olmak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Avrupa Birliği’ni amaç değil araç olarak görmeye başladığımız zaman.