Yanıt Turgay Ciner'den geldi

TMSF değil ama Turgay Ciner sağ olsun dünkü yazıma bir yanıt yollamış.

Kafamdaki soru işaretlerinin en azından bir bölümüne karşılık veriyor.

Ciner'in bildirdiğine göre, Merkez Gazetecilik A.Ş. Sabah Gazetesi'ni yayınlama ‘‘hak ve yetkisini’’ Dinç Bilgin'e ait şirketlerden devralmış ve TMSF'nin de onayıyla 15 yıl süreyle Sabah Gazetesi'yle ilgili yayın hakları Merkez A.Ş.'ye ait.

Bu anlaşmanın tarihi 01.10.2002.

Turgay Bey diyor ki: ‘‘Merkez Gazetecilik A.Ş'nin TMSF veya herhangi bir kamu kuruluşuna vadesi gelmiş ve ödenmemiş hiçbir borcu yoktur.’’

Ciner'
e göre benim verdiğim bilgilerde eksikler var. Doğru, vardır çünkü resmi olarak anlaşmayla ilgili TMSF'den bir açıklama yapılmadı ve ben de yazımda ‘‘duyduğumuz kadarıyla’’ diyorum.

Doğru bilgiler en yetkili ağızdan bana geliyor ve şöyle:

‘‘Merkez Gazetecilik ve Merkez ATV'nin 15 yıl boyunca ödeyeceği lisans ücreti yıllık net kárlarının yüzde 55'ine denk düşen miktardadır. Ancak bu rakamın yıllık olarak hiçbir koşulda 10 milyon doların aşağısında olamayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla yıllık kárın yüksek gerçekleşmesi durumunda ödenecek lisans ücretinin artacağı da tabiidir. Merkez Gazetecilik A.Ş. ve Merkez ATV'nin ATV ve Bilgin Yayıncılık'ın geçmiş yıllarda ödenmemiş ve vergi barışı kapsamında takside bağlanmış borçlarını da ödeyeceği göz önüne alındığında ödenecek lisans ücretinin ulusal ve uluslararası emsallerine uygun bir şekilde tespit edildiği ortaya çıkmaktadır.’’

Turgay Ciner'
in yanıtı bu.

Şunu söyleyeyim, Hıncal Uluç'un söylediğinin aksine rakiplerimiz batsın demiyoruz.

Onların bizi batırmak isterken kendilerini batırdığını da gündeme getirmiyoruz.

Tam aksine Turgay Ciner gibi ne yaptığını bilen, bu işe meraklı bir işadamının basın sektöründe yer almasını da kendi adıma memnuniyetle karşılıyorum.

Ancak yılda 10 milyon dolara ‘‘kiralanan’’ malın ne olduğuna da bakmak lazım.

100-150 milyon dolarlık bir mal için yılda 10 milyon dolar kira belki makuldür.

Ancak ATV ve Sabah'ın toplam değerinin bundan daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Bugün bu iki kuruluşu sıfırdan kurma maliyetinin bunun çok çok üstünde olduğu aşikár.

Bu durumda kamuya ait bir mal bence ucuza kiralanmış, kamu alacağının tahsili zorlaşmış oluyor.

Ben Turgay Ciner'e olan şahsi sempatimden dolayı bu hesabı sormasam, ya da bazı meslektaşlarım gibi ‘‘Yahu orası da bir ekmek kapısı ben mi uğraşacağım’’ diyerek sussam asıl o zaman mesleğime ihanet etmiş olurum.

Turgay Bey'in bu sektörde olmasına hiçbir itirazımız olamaz.

Ama bu iki kuruluşa kabul edilebilir bir değer biçilsin.

Turgay Ciner bu değeri finanse etsin ve alsın bu iki kuruluşun sahibi olsun. Hem devlet alacağını tahsil etsin, hem de biz haksız rekabetten kurtulalım.

Turgay Ciner'in bir işadamı olarak en avantajlı anlaşmayı yapmak hakkıdır.

Sorun onda değil, devleti temsil ettiği halde devletin çıkarlarını yeterince korumayandadır.

Ah şu araştırmacı gazeteciler

BUGÜN
Hürriyet'te önemli bir haber var.

Çukurova Üniversitesi'nde görevli uzman doktorlar ondan bundan aldıkları spermlerle suni dölleme yapmış ve büyük bir rezalete neden olmuşlardı.

Şimdi bu doktorlar hakkında dava açılmasının yolu açıldı. İş meslekten menne kadar gidebilir.

Bu ‘‘tıp rezaletinin’’ arkasında bir de gazetecilik rezaleti var.

Onu da ben aktarayım..

Bu büyük rezilliğin ortaya çıkmasını sağlayan bir hemşire. Olan biteni görünce dayanamayıp Kanal D Haber'i arıyor. Kanal D Haber'in başında o zaman Tuncay Özkan var. Bu konuyu Kerimcan Kamal'ın ‘‘Haber Özel’’ ekibinin yapması kararlaştırılıyor. İhbarda bulunan hemşireye gidiliyor ve kendisinden detay bilgiler alanıyor. İyi niyetli hemşire kendi adının kullanılmaması kaydıyla çok önemli bilgiler veriyor. Ancak Kerimcan Kamal'ın adamları ihbarı yapan ‘‘ahlaklı’’ hemşireye ahlaksız bir tuzak kuruyor ve söylediklerini gizli kamerayla kaydedip yayınlıyorlar.

Ve hemşire hanımın hayatı kararıyor. Fazla detay vererek bu hanımefendiye tekrar sıkıntı yaratmak istemiyorum ama iki yılı aşkın bir süredir kadıncağız kan kusuyor. Arayıp yardım istiyor ama Kamal ve ekibi telefonlara dahi çıkmıyorlar..

Ben göreve geldikten sonra bu hanımefendi bana bir mektupla ulaştı ve başına benim kötü niyetli meslektaşlarım yüzünden gelenleri aktardı.

Hemen kendisi ile temasa geçtik. Sorunlarının çözümü için uğraştık. Galiba çözdük de.

Bunu niye yazdım.

Basının işi ahlaksızlarla uğraşırken ahlaksızlık yapmak değildir.

Yapılan iş kadar o işin hangi yöntemlerle yapıldığı önemlidir.

Bir gazeteci topluma ve haber kaynaklarına karşı ahlaklı olmadıkça yaptığı işin önemi yoktur.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Araştırmacı gazeteciliğin ön şartının ahlaklı gazetecilik olduğu anlaşıldığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları