ÖNCEKİ gün TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’le uzun uzun sohbet etme fırsatı buldum.
Nedendir bilmem ama bana her zaman itimat telkin eden bir tavrı var.
Bir araya gelince konumuz ister istemez TMSF’nin alacaklı olduğu kişiler ve özellikle de medya sahipleri oldu.
Öncelikle Sabah Gazetesi’nin ve Dinç Bilgin’in durumunu konuştuk.
Biliyorsunuz Sabah Gazetesi şu anda kirada. Dinç Bilgin’in yaptığı bir anlaşmayla Turgay Ciner Sabah’ın ve ATV’nin haklarını elinde bulunduruyor. Buradan Dinç Bilgin’in alması gereken kira TMSF’ye ödeniyor.
Ertürk’e ‘Bu yıl Sabah ve ATV için ne kadar kira aldınız?’ diye sordum.
Gülerek yanıt verdi. ‘Yaklaşık 2 milyon dolar.’
‘Peki kiralanan malın değeri sizce ne?’ diye sordum.
‘Siz daha iyi bilirsiniz’ dedi. Biliyordum. Çünkü 550 milyon dolara müşteri hazırdı.
‘Peki Turgay Bey’in satın alma niyeti yok mu?’ diye sordum.
‘Var ama verdiği teklif çok düşük. Bu fiyata vermemiz mümkün değil. O da fazlasını vermiyor’ dedi.
Turgay Ciner’in verdiği teklifin 200 milyon dolar civarında olduğunu da öğrendim.
Yani diğer teklifin yarısının altında.
Tabii Ciner kendi açısından haklıydı. Geçmişte bir anlaşma yapmış. Geçmiş BDDK yönetimi de bu anlaşmaya onay vermişti. Ciner komik paraya kullandığı bir hak için niye fazladan para versindi ki!
‘Peki ne olacak?’ diye sordum.
‘15 gün içinde her şey belli olur. Gereken neyse yapılacak’ dedi.
‘Ya Star. Satmayacak mısınız? Hükümetin satış istemediği, kendine bağlı medya istediği konuşuluyor’ dedim.
‘Satabilsek satacağız. Ama biliyorsunuz RTÜK’ten kaynaklanan sorunlar vardı. Bunun için Meclis’e bir yasa sevk edildi. Satma niyeti olmasa özel yasa mı hazırlanır. Satılacak’ dedi.
‘Alıcılar çok mu?’ dedim.
Çokmuş. Bu kez Ertürk sordu: ‘Medyanın yabancılara satılması için ne düşünürsünüz?’
‘Bana göre sermayenin yerlisi yabancısı olmaz. Yerliler çok iyiydi. Soyup soğana çevirdiler. Yabancılar hiç değilse etik kurallara daha dikkat ederler. Ayrıca Türkiye’de yasalar var, mahkemeler var, kurallar var, kurumlar var. Bunlar işlerse yerli yabancı fark etmez. Hatta yabancı iyi olur’ dedim.
‘Aynı fikirdeyim’ dedi. Ancak anladığım kadarıyla Ertürk’le ve benimle aynı fikirde olmayanlar da vardı.
‘Yabancılar kim?’ diye sordum.
Taliplerin çoğu yabancı medya gruplarıymış.
‘Medya galiba cazip bir iş. Müthiş bir yabancı ilgisi var. Şaşırtıcı’ dedi.
‘Peki Star’ın satışı ne zaman olur?’ diye sordum.
‘Yasa çıksın çok çabuk olur ama şimdi de RTÜK Başkanı frekans ihalesi falan diyor. Bunlar netleşmeli. Yoksa yatırımcı ürküyor’ dedi.
Anladığım kadarıyla Türkiye’de medyada ciddi bir hareketlenme olacak.
Hayırlı olur inşallah.
Helada yemek yemek caiz midir?
BİR okurum başından geçen ilginç bir olayı aktarıyor. Yorumsuz iletiyorum.
‘Son günlerde medyaya yansıyan bazı olaylar bana geçmişte başımdan geçen bir olayı hatırlattı. Sene 1964.İstanbul Sular İdaresi’nin kazı ve boru döşeme işini abim Muharrem Demirci ile birlikte yapıyordum. O tarihte her ilçenin şube müdürlükleri vardı. Bir gün Bakırköy Şube Müdürlüğü’nde memurlar ile çalışma programı yapıyorduk. Memurların odasına şube müdürü geldi ve şu an ismini hatırlamadığım müdür bey parasının bittiğinden memurlara yakındı. Aybaşına üç-dört gün vardı. Ben de ‘Ben size biraz borç verebilirim’ dedim. ‘Sizden borç alamam’ dedi. Ve orada bir söz hatırlattı. ‘Adamın biri bir gün bir din hocasına sormuş. Hocam helada bir şey yemek caiz midir? Hoca, belki günah olmayabilir ama gören olursa pislik yiyor zannederler, demiş. Onun için ben de sizden borç alırsam müteahhitten rüşvet alıyor derler’ dedi ve önerimi kibarca geri çevirdi. Ben de yazınızı okuyunca 40 senelik bu olayı hatırladım.’
Bunu niye mi aktardım?
Bilmem!
Ne mankeni, bunlar telekız
ŞU ‘gerçek’ mankenlere çok üzülüyorum. Bir bölümü sadece işlerini yapmaya çalışıyorlar.
Podyuma çıkıp yürüyor, tanıtımlarda görev alıyor ve sonrasında ‘doğru düzgün’ bir hayat yaşıyorlar.
Bunlar kimler mi?
Pek çok. Akla ilk gelen belki Deniz Pulaş.
Ama ne zaman bir polis operasyonunda kokain kullanan bir ‘fahişe’ kokain aleminde yakalansa konu basına ‘Manken bilmem kim yakalandı’ diye aksediyor.
Yahu ne mankeni. Bunlar alenen ‘telekız’. Doğru düzgün bir defilede podyuma çıkmışlıkları yok.
Olsa olsa gazetelerin pazar günleri verdiği eklerde ‘manken’ adı altında çıplak poz vermiş, piyasa yapmış, fiyat artırmışlar.
Sıradan telekızlardan tek farkları olsa olsa medyada göründükleri için fiyatlarının biraz daha pahalı olması.
Ama polis açıklamasında, gazete haberinde adlı manken.
Zavallı gerçek mankenler ise sanki bunlarla aynı işi yapıyormuş gibi mesleklerini söylemeye utanır hale geliyorlar.
Yazık.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Derinlerdeki güzelliği aramaya korkmadığımız veya kendimizi bunları arayamayacak kadar güçsüz hissetmediğimiz zaman.