Parti kuruluş aşamasında
‘‘üçlü’’ veya
‘‘üç buçuklu’’ bir sacayağının üzerine kurulmuştu.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve
Bülent Arınç. Bir de katalizör olarak
Abdüllatif Şener'i sayabiliriz.
Bu iyi bir
‘‘karışım’’dı.
Bu karışım partiyi başarıya taşıdı.
İyi bir yol arkadaşlığı yaptılar.
Fakat yolun sonunda hedefe ulaşılınca sıkıntı başgösterdi.
Sıkıntının nedeni
Erdoğan'ın başbakan olamamasıydı.
Erdoğan'ın üstünlüğü tartışmasız kabuldü ama
Gül ile
Arınç arasında
‘‘dostane’’ de olsa bir
‘‘rekabet’’ vardı.
Erdoğan başbakan olamayınca bu rekabet su yüzüne çıktı.
Arınç, başbakan olamayacağını biliyordu.
Fakat kendisinden yukarda görmediği
Gül'ün altında bakan olmak da istemiyordu.
Çünkü
Arınç'a göre
Gül'le kendisi eşitti.
Zaten partinin dengesi de bu eşitliğe göre oluşmuştu.
Arınç, başbakanlığın
Gül'e gittiğini görünce, kendince haklı sebeplerle, hükümete girmektense Meclis Başkanı olmayı istedi.
Böylelikle denge bozulmayacaktı.
Eşitinin altına girmeyecek, üstüne üstlük cumhurbaşkanı vekili olacaktı.
Parti içi dengeler bilindiği için, buna kimse ses çıkarmadı.
Arınç, bu görev için düşünülmediği halde Meclis Başkanlığı'nı söküp aldı.
Arınç'ın kişiliği ve şimdi elde ettiği konum AKP içinde bir miktar huzursuzluk yaratmıyor değil.
AKP'de herkes biliyor ki, eğer
Tayyip Erdoğan mümkün olan en kısa sürede başbakanlığa oturamazsa, parti içinde başka huzursuzluklar da çıkacak.
Ve parti içi ipler gerilecek.
Bu durum Türkiye açısından da hoş olmayan bir ortam yaratacak.
Bu nedenle
Erdoğan'ı başbakanlığa taşımak, AKP için bir parti içi mesele değil, ülke için bir istikrar meselesidir.
Cep telefonları ve güvenlik
AKP Genel Başkanı
Recep Tayyip Erdoğan, telekomünikasyon devi Nokia'nın başkenti Stockholm'de telefon dinleme ile ilgili önemli mesajlar verdi.
Erdoğan'a göre Türkiye'de bundan böyle telefon dinleme rezaletleri olmayacaktı.
Erdoğan'ın bu mesajları verdiği Stockholm'de önceki gün bu konuda çok önemli bir gelişme yaşanıyordu ve belki de
Erdoğan bundan habersizdi.
Finlandiya'nın Telekom devlerinden Sonera'nın biri üst düzey yönetici olmak üzere 5 çalışanı polis tarafından gözaltına alındılar.
Gözaltı gerekçesi ise ülkenin
‘‘Bilgi Güvenliği Yasası’’nın ihlaliydi.
Sonera, telefon konuşmalarını takibe almış ve kimin kiminle ilişki kurduğunu izleyerek ticari çıkar sağlamaya çalışmış.
Dikkat edin. Telefon dinlenmiyor. Sadece kimin kimi aradığı izleniyor ve bu bile bir şirketin en üst düzey yöneticilerinin de aralarında bulunduğu bir grubu
‘‘yasa ihlali’’ ile suçlamaya yetiyor.
Şirket telefon sahiplerinin kimliğini bildiği için, bu izlemeyi yapıyor ve bundan çıkar sağlamaya çalışıyor.
Bu iş bu kadar hassas.
Geçtiğimiz günlerde Ankara'da bir üst düzey bürokrat ile sohbet ederken ilginç bir şey anlattı.
Toplantılara girerken cep telefonlarını toplantı odasına sokmuyorlar.
Elemanlarını denetime gönderirken cep telefonlarının pillerini çıkarıyorlar.
Çünkü Türkiye'de bu işlerle ilgili
‘‘sağlıklı’’ bir yasal düzenleme yok.
Bir Telekomünikasyon Üst Kurulu var ama
‘‘Allahlık’’.
Seçim döneminde buradan bağırdık,
‘‘GSM operatörlerinin insafına kaldık’’ diye.
Üst Kurul'dan tık çıkmadı.
Bu işin vahametinin farkında değiller çünkü.
Bir GSM operatörü, eğer kötü niyetliyse, sizin hayatınızın şablonunu çıkarabilir.
Bu durum bazen kişisel özgürlükler ve güvenlik açısından tehlikeli olabilir.
Ama daha vahimi böyle bir durum
‘‘ülke güvenliği’’ açısından bile sorun yaratabilir.
Bu konuda çok
‘‘özenli’’ bir yasal düzenleme yapılmaz ise geleceğimiz ve güvenliğimiz GSM şirketlerinin insafına kalabilir.
Ben ise hem ülkemin, hem de güvenliğimin insafla değil, yasalarla korunmasını isterim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fatih Altaylı'yı karalamak isteyenler, onca yıldır aramalarına rağmen hiçbir şey bulamadıklarını itiraf ettikleri zaman.