Paylaş
BANKA batar. Şirket batar. Dünyanın her yerinde, her ülkesinde bunlar olabilir.
Denetimin iyi olduğu ülkelerde bankalar zor batar ama ender olsa da batar.
Mühim olan bankanın ya da şirketin batması değil, battıktan sonra ne olduğudur.
Batan, batıranın yanına kár kalır mı?
Medeni diyebileceğimiz bir ülkede kalmaz.
Hukuk devletlerinde banka batıran adam, arkasında binlerce mağdur bırakarak yatına binip gezemez.
On binlerce vergi verenin paralarını iç ederek, özel uçağına atlayıp yurtdışında gününü gün etmeye gidemez.
Ya batırdığı parayı kuruşuna kadar öder, gerekirse donunu alırlar, ödeyemiyorsa, bir daha hayatı boyunca mal mülk sahibi olamaz.
Çalışır. Yaşayacağı kadar para ona kalır, gerisi ‘‘devlete olan borcundan dolayı’’ elinden alınır.
Şimdi hepimiz merakla bekliyoruz.
Bizim ‘‘batık bankacılar’’ ne olacak?
Bunlar yine ‘‘lüks içinde’’ yaşamayı sürdürecekler mi?
Türkiye'nin en güzel koylarını mülti milyon dolarlık görmemişlik eseri yatlarıyla kirletmeye devam edecekler mi?
Oğulları, kızları, damatları en lüks otomobillerle bizi sollayıp geçecekler mi?
Sabah kahvaltısı için Paris'e özel uçakla gidecekler mi?
Yoksa devlete ve millete olan borçlarına karşılık bunlar ellerinden gidecek mi?
Bu işler mükellef bir yemek yemeye benzer.
Hesabı ödemeyen ya bulaşık yıkar, ya da garsondan dayak yer!
Fıkradaki gibi ‘‘servisten’’ deyip gidilmez!
Fakirliğin karşıtı namussuzluk değildir!
MİLLETÇE bir hata yapıyoruz. Zenginlikle, iyi yaşamakla namussuzluğu eşdeğer tutuyoruz.
Fakirlikle, kötü şartlarda yaşamakla da namusluluğu.
Oysa namuslu olup iyi yaşayan, namussuz olup kötü bir hayat süren de var.
Yaşam standardı ile namusu birbirine kriter yapmayın.
Kazançla, ahlaklı olmayı ters orantılamayın.
Öyle yaparsanız çocuklarınıza namuslu olmanın erdemini anlatamazsınız.
Namussuzluğun karşıtını fakirlik, sefalet olarak koyarsanız, kimse namuslu olmak istemez.
Bir süre sonra kavramlar karışır.
Oysa insan namusuyla da bal gibi zengin olur.
Bir arkadaşım.
Yaşıtım. Çok iyi bir eğitim gördü.
Üniversiteyi birincilikle bitirdi.
ABD'ye gitti.
Orada da yüksek lisansını birincilikle tamamladı.
İki yıl orada çalıştı. Döndü geldi.
Müthiş bir bilgisayar dáhisiydi.
Hep yabancı şirketlerde çalıştı.
Namussuzluk yapmadı.
İstese bile namussuzluk yapabileceği bir konumda zaten hiç olmadı.
Ama aklıyla, bilgisiyle, eğitimiyle başarılı oldu.
İki kez transfer oldu.
Şimdi dolar milyoneri.
Ayda en az 20 bin dolar kazanıyor.
Pek çok namuslu, onurlu işadamımız da var.
Her zengini ahlaksız diye nasıl suçlarız!
Çocuklarınıza öğretin.
İnsan namusuyla da zengin olur. Çok para kazanır.
Ayıp olan zengin olmak değil, namussuza prim vermektir.
Motorize kültür
MAGAZİN programlarını izleyin ve aklınızı yitirin.
Ben genelde izlemiyorum ama anlatılanlarla bile aklımı yitirecek hale geliyorum.
İşte bir örnek.
Pazar akşamı Show TV'de Pazar Keyfi diye bir program.
Muhabir programın Cumhuriyet Bayramı'na denk gelmesi nedeniyle ‘‘kültürel’’ bir soruyu Türkiye'nin anlı ve şanlı mankenlerine soruyor.
Soru şu: ‘‘Cumhuriyet ne zaman ilan edildi?’’
İlkokul düzeyindeki bu soruya yanıt verebilen manken yok.
İnanılmaz ama gerçek.
Abuk sabuk yanıtlar.
Kopya isteyenler.
Hele bir tanesi Cumhuriyet defilesinde ve üzerinde Kuvayı Milliye kıyafeti.
Verdiği yanıtı yazıyorum. Sıkı tutunun düşmeyin.
‘‘1974’’
Petek Dinçöz adlı manken bu yanıtı veriyor.
Bu kız taş çatlasa 19 yaşında.
Yani bitirdiyse eğer, liseden geçen yıl çıkmış olması lazım.
Ve 1974 diyor.
Kime kızayım.
Bu kızlara mı?
Bunları baş tacı edenlere mi?
Yoksa zorunlu eğitimlere rağmen, bu bilgiyi bile kafalara sokamayan eğitim sistemine mi?
Kime?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sermaye Piyasası Kurulu da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kadar kararlı olabildiği zaman.
Paylaş