Wolfowitz'in sözleri yenilir yutulur gibi değil.
Ancak ABD Savunma Bakanlığı'nın böyle düşündüğünü zaten biliyorduk.
Yani sürpriz de değil.
Pazartesi akşamı
Abdullah Gül'e Pentagon ile ABD Dışişleri Bakanlığı arasındaki bakış farklılığını hatırlatarak, ABD'nin Türkiye politikasının hangi bakış açısına göre şekillenmesinin beklendiğini sormuştum.
Gül, bir büyük devletin bölgesel bir güçle uzun süre kavgalı kalamayacağını ima etmişti.
İncirlik konusunda da
Gül'ün söyledikleri açıktı:
‘‘ABD Irak'ı ele geçirince biz yardım etmiş de olsak, etmemiş de olsak İncirlik'e ihtiyacı kalmayacaktı ki!’’ Yani aslına bakarsanız
Wolfowitz'in sözleri Türk Dışişleri açısından
‘‘sürpriz’’ değil.
Malumun, Türk kamuoyuna ilamı...
Ancak
Wolfowitz Türkiye'ye karşı
‘‘endazeyi’’ bir miktar kaçırdı.
Bütün dünyanın ticaret yaptığı Türkiye'nin Irak'la iş yapmasını eleştirdi.
Ben şahsen
Mehmet Ali Birand'dan
Wolfowitz'e bu sözleri üzerine bir soru daha sormasını beklerdim. Sorulmayan o soru şu:
‘‘Türkiye'nin Irak'la iş yapmasına kızıyorsunuz. Peki Irak'ın ambargo döneminde sattığı petrolün yüzde 80'inden fazlasını Başkan Yardımcınız Dick Cheney'nin petrol şirketi aldı. Basra'dan yüklenen tankerler aldıkları malı doğrudan Teksas'a getirdiler. Türkiye'nin komşusuyla ticaret yapması ayıp da, sizin düşman ilan ettiğiniz ülkeden, hem de Başkan Yardımcınız vasıtasıyla petrol almanız ayıp değil mi?’’
Birand bu soruyu nedense sormadı. Belki de bu durumu bilmiyordu.
Ya Türk Genelkurmayı ile ilgili sözler.
Wolfowitz ‘‘Askerlerin daha fazla ağırlık koymasını beklerdik’’ dedi.
Hani ABD'nin isteği Irak'a demokrasi getirmekti.
Birand bu yanıtı da biraz eşelese,
Wolfowitz ‘‘Demokrasiyi Irak için istiyoruz, Türkiye için değil’’ diyebilir miydi?
Mehmet Ali Birand, yaptığı röportajla Türkiye'nin
‘‘en iyi muhabiri’’ olduğunu gösterdi ve Türk-Amerikan ilişkileri ile ilgili yazılarında ne kadar haklı olduğunu kanıtladı.
Ama keşke bu iki soru da aklına gelseydi.
NOT: Başlık
‘‘Irak için demokrasi istiyoruz, Türkiye için değil’’ olarak tercüme edilebilir.
Bremer'ın atanması ABD demokrasisi için
AMERİKAN yönetimi Irak'ın başına atadığı emekli asker
Jay Garner'ın üzerine
Paul Bremer'ı atadı.
Bunun çeşitli nedenleri var.
ABD Dışişleri Bakanlığı ile ABD Savunma Bakanlığı arasındaki çekişme bu nedenlerden biri.
Bush'un
Powell-Rumsfeld dengesini gözetmesi bir diğeri.
Ama aslında asıl neden bunların hepsinin dışında.
Asıl neden
‘‘Amerikan demokrasisi’’.
Irak'ın başına bir
‘‘asker’’in atanması Amerikan entelektüelleri arasında bir süredir eleştiriliyordu.
‘‘Askerler savaşır, savunur, siviller ise yönetir. Asker sivile komuta etmez, asker ülke yönetmez.’’
Bu nedenle General
Garner'ın Irak'ı yönetmesi Amerikan demokrasisinde bir
‘‘hazım sorunu’’ yaratmıştı.
Bush bu hazımsızlığı,
Garner'ın üzerine bir sivili atayarak gösterdi.
İşin ilginci, tam da
Wolfowitz'in Türkiye'de askerlerin yeterince ağırlık koymadığını söylediği bir günde.
Abukluğun yanıtı hakaret midir?
HÜLYA Avşar'ın asabı biraz bozuk galiba.
Geçen hafta kızının ayakkabı numarasını soran bir muhabire
‘‘Sen denyo bile değil, dangalaksın’’ diye bağırdı.
Bu hafta başında da benzer bir gerilimi başka bir muhabir ile yaşadı ve ona da hakaretler yağdırdı.
Bunlar
Hülya Avşar'ın bildik tarzı değil.
O muhabirlerin kendisi ve mesleği için önemini bilir; ona göre davranırdı.
Şimdilerde pek bir agresif.
Kimileri diyor ki:
‘‘Avşar haklı. Abuk sabuk sorular soruyorlar.’’
Doğru, sorular abuk sabuk. 20 yıldır
Hülya Avşar ile dipdibe yaşayan muhabirlerin artık soracak
‘‘doğru dürüst’’ sorusu kalmadı ki. O yüzden abuk sabuk soruyorlar. Abuk sabuk soruya hakaretle mi yanıt vermek lazım.
Hülya Avşar, kendisini Türkiye'nin starı yapan tavrıyla, bugünkü tavrını karşılaştırsın.
Muhabirlere edilen hakaretlerle
Avşar sadece muhabirleri değil, kendisini sevenleri de kaybediyor.
Bazıları o hakaretleri hak etse de.
Galatasaray'a ceza verilmeliydi
EĞER Galatasaray hakkında yazı yazmama konusunda bir taahhüdüm olmasaydı, bugün şöyle yazardım:
Keşke Futbol Federasyonu Galatasaray'ın sahasını kapatsaydı ve Galatasaray, Gençlerbirliği maçını başka bir sahada oynasaydı.
Hem vicdanlar rahatsız olmazdı, hem de Galatasaray daha stressiz bir maç yapardı.
Üstelik de, Federasyon Başkanı ile akrabalık ilişkisi dillere destan olanların diline düşmezdi. Ama benim dileğim şu. Şampiyonluk düğümü Beşiktaş-Galatasaray maçında çözülsün. Beşiktaş Galatasaray'ı evinde yendi. Galatasaray da gücü yetiyorsa Beşiktaş'ı evinde daha farklı yensin. Şampiyonluk o maça kalırsa lig daha adil olmuş olacak gibime geliyor. Tam bir final maçı.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Güçlü olmak, haklı olmayı sağlamadığı zaman.