EMİN Çölaşan'ın gazetecilikle ilgili tarifinde pek çok noktaya katıldığımı ifade etmek istedim bugün.
Ama özellikle bir tanesine.
Bir gazeteci ülkesinin geleceğini kayıtsız şartsız önemsemeli ve bunun için çalışmalıdır. Bu gazetecilikten önce yurttaşlık görevidir.
Ama gazeteci bu çalışmasını başkalarıyla da paylaştığı için öyle olması çok önem taşır.
Peki gazeteci bunu nasıl yapacak?
Ülkesinin geleceği için önemli olanın ve doğru olanın ne olduğunu nasıl bilecek?
Galiba sorun burada.
Burada iki yol var.
Kimi gazeteciler ülkenin geleceği için çok kafa yorup çok çalışmak yerine daha basit bir yol seçiyorlar.
‘‘Bu ülkenin geleceğini kim en çok düşünür?’’ sorusuna yanıt arıyorlar. Bu soruya kendilerince bir yanıt bulduktan sonra ‘‘ülkesever’’ olduklarından emin oldukları kişilerin peşine takılıyorlar.
‘‘Onlar ne derse doğrudur. Ben onlardan iyi mi bileceğim’’ deyip o ülkeseverlerin sözcüsü haline geliyorlar.
Ve kendilerini çok rahat hissediyorlar.
Bir başka grup gazeteci ise ülkesinin geleceğini en az gazeteciler kadar düşünüyor.
Ama onlar zor yolu seçiyorlar.
Ülkenin geleceği için neyin doğru olduğunu kendileri bulmak istiyorlar.
Her gün onlarca gazete okuyorlar. Yüzlerce yabancı yayını, internet sitesini takip ediyorlar. Geceleri sabahlara kadar kitap okuyor, dünyadaki gelişmelerin Türkiye'yi nasıl etkileyeceğini hesaplamaya çalışıyorlar. Ve buradan elde ettikleri sonuçlara göre ülkelerinin geleceğine katkıda bulunacak yazılar yazıyolar.
Bu iki grup da ülkelerini çok seviyor. Ama ilk grup biraz tembel. Ülkesini başkasının eliyle seviyor.
İkincisi ise çalışkan. Ülkesini kendi eliyle seviyor.
Ben ikinci grupta olmayı tercih ediyorum. Hiç değilse hatam kendi hatam. Başkasının değil.
Kürtler ABD'ye karşı birleşti
OLMAYACAK bir şey oldu, Irak'taki iki Kürt grup anlaştı.
Bu durum Kürt tarihinde bir ilk.
Barzani ile Talabani Dukan'da bir araya geldiler ve her iki parti de Irak'ta coğrafi ve ulusal esaslara dayalı bir federasyonu savunmak üzere uzlaştılar.
Bunu da yazıp altını imzaladılar. Bu anlaşma, KYB ile KDP'nin ABD'ye başkaldırısının da imza altına alınması oluyor.
Çünkü ABD ve Irak'taki diğer tüm unsurlar Irak'ta iller esasına dayalı bir federasyon kurulmasını istiyorlar. Bu köşenin okurları bu konuyu iyi biliyor.
ABD Irak'ta 18 vilayet kurulmasını ve bu vilayetlerin bir federasyon oluşturarak ‘‘Birleşik Irak’’ı meydana getirmesini istiyor.
Bu illerin oluşumunda etnik veya ulusal bir yaklaşım olmayacak.
Ve Kürtlerin kendileri için ayırdığı bölgede de iki, hatta üç vilayet ortaya çıkacak.
Bunların kontrolü de yüzde yüz Kürtlerin elinde olmayacak.
Oysa Kürtler Irak'ı ikiye bölmek ve Birleşik Irak'ın Irak ve Kürdistan olarak iki bölgeden oluşmasını istiyorlar.
Sonrasında bölgeden başka toprak talepleri de olacak mutlaka.
ABD ise bölgenin geleceği açısından bunu istemiyor.
Kürtlerle ABD arasında çelişki giderek büyüyor.
Buna karşın Şiilerle ABD arasında giderek daha sıcak bir ortam oluşuyor. ABD, Iraklı Şiiler vasıtasıyla İran'ın dini egemenliğini de kırmayı planlıyor.
Irak'ta kartlar yeniden dağıtılıyor.
Masaya kare asla oturduklarını zanneden Kürt liderler ise ellerindekinin beş benzemez olduğunu şimdi şimdi anlıyorlar.
Namuslu vatandaşa aptal muamelesi sürüyor
SAÇMA sapan Motorlu Taşıtlar Vergisi yasalaşma yolunda ilerlerken tek umudum Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'di. Adalet adamı olduğu için, bu vergideki ‘‘adaletsizliği’’ sezer ve gereğini yapar diye düşünüyordum. Ancak Sezer adaletsizliği sezemedi. Tam aksine, önüne gelen yasaya bastı imzayı ve insandaki bütün adalet duygusunu ortadan kaldıran bir Motorlu Taşıtlar Vergisi ortaya çıktı. Oysa ben Cumhurbaşkanı'nın halka atılan bu kazıkta payı olduğunu ve en azından bu nedenle bu yasayı geri çevireceğini düşünüyordum. Cumhurbaşkanı, hükümet ve Maliye Bakanı MTV'de sınıfta kaldılar. Kim bilir, Cumhurbaşkanımız daha önceki ek vergileri Anayasa Mahkemesi'ne gütürmese hükümet böyle adaletsiz bir vergiyle intikam almak gibi bir derde düşmeyecekti. Şimdi bir başka adaletsizlik daha var. Kira geliri elde edenlere karşı yapılan bir adaletsizlik. Diyelim ki, emekli oldunuz ve ikramiyenizle bir mülk alarak kendinize emeklilik döneminizde bir ek gelir temin etmek istediniz. Eğer bir dükkan alıp kiraya verdiyseniz şanslısınız.
Yok eğer bir ev alıp kiraya verdiyseniz yandınız.
Çünkü dükkandan elde ettiğiniz kiranın 56 milyarı vergi dışı.
Evden elde ettiğiniz kirada ise oran bunun hemen hemen 35'te biri.
Siz mülk alırken bir gün aklıevvel bir hükümetin gelip böyle bir saçmalık yapacağını düşünmediniz elbet ama oluyor işte. Bu yapılan bu hükümete yakışmıyor. Çünkü bu hükümeti kuran partinin programında vergilerin düşürülerek tabana yayılması ve kayıt dışının engellenmesi var. Ama bu yapılanla tam tersi oluyor. Maliye evini kiraya verenlere, ‘‘Salak mısınız? Kirayı düşük gösterin. Böylelikle vergi vermekten kurtulun’’ diyor.Ev kirası vergiden düşülemediği için buna iki taraf da razı olur nasıl olsa. Oysa işyerinde kiracı olan şirket kirayı vergiden düşeceği için tam gösterecek.
Belli ki, hesap buna göre yapılmış.
Namuslu vatandaş her zaman olduğu gibi cezalandırılıyor.
Evini kiraya verip gerçek değerden kira geliri beyan edene ‘‘aptal’’ muamelesi yapılıyor.