Ama
‘‘mutsuz’’ da değilim.
Öyle ya,
‘‘Çeyrek final kesin, belki yarı finale çıkarız’’ diyorduk hep ama kolay olmadığını da biliyorduk.
Samimi olun, söyleyin, FİFA'dan bir yetkili maçlar oynanmadan önce gelip bize
‘‘Size yarı final oynatacağız ama ötesine geçemeyeceksiniz. Razı mısınız?’’ diye sorsa kaçımız razı olmazdık.
Brezilya, Fransa, Arjantin, İtalya, İngiltere, Almanya gibi devlerden üçü olmayacak, onların yerinde biz olacaktık.
Doğru söyleyin, bu teklifi kabul eder miydiniz, etmez miydiniz?
E, o zaman şimdi niye üzgünsünüz?
Haklısınız, çok büyük bir hayale çok yaklaşmıştık.
Daha iyi takımlarla bile buraya kadar gelme imkánını bir daha bulamamak mümkün.
Ama bir dahaki sefere şampiyon olmak da mümkün.
Kupa'nın en iyi takımı Brezilya ile yarı finalde karşılaşmak şansızlık ve bir erken final belki ama şanslı olduğumuz anlar da olmadı mı?
Futbol bu.
Üstelik karşınızdaki takım da takım.
Sayayım mı?
Rivaldo... 80 milyon dolar.
Ronaldo... En 50 milyon dolar.
Ronaldinho... 17 yaşında 22 milyon dolardı şimdi bir 50 eder.
Roberto Carlos... O da bir 25 milyon dolar.
Cafu da bir 15.
Dünyanın en iyi ve en değerli oyuncularının yüzde 70'ini sahaya süren bir takım karşısında 1-0 yenilgi ile sahadan ayrılmak bu kadar üzüyorsa, ne mutlu bize.
Şimdi ben Kore'ye gidiyorum.
Bize bu büyük mutluluğu yaşatan çocukların dünya 3.'sü olmalarını izlemeye.
Ve onlara teşekkür etmeye.
Bizi herhangi bir dalda, tabii olumlu anlamda, dünyanın ilk dördü içine sokan herkesin elini öpmek gerekmez mi?
Demek ki başarabiliyoruz
GÜNLERDİR hepimizi
‘‘keyiflendiren’’ Dünya Kupası, bu kez
‘‘keyfimizi’’ kaçırdı.
Dün maçtan sonra karşılaştığım bütün yüzler asıktı.
Herkeste bir üzüntü.
Bundan 5 yıl önce birisi
‘‘dünü’’ anlatsa gülerdim.
Birisi çıkıp,
‘‘Fatih 2002 Dünya Kupası'nda Brezilya'yı yenemeyerek finali kaçıracak ve çok üzüleceksiniz’’ deseydi büyük ihtimalle siz de gülerdiniz.
Nereden nereye, değil mi?
Dünya Kupası'na katılamayan ülkeden, finali son maçta kaçırdığına, şampiyon olamadığına üzülen bir ülke.
Aslında
‘‘başarı ile başarısızlık’’ arasındaki fark ne kadar kolay kapanabiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda
‘‘başaramayanlar’’ da bizim çocuklarımız, şimdi
‘‘başaranlar’’ da.
Hiçbirisi ithal değil, devşirme değil.
İyi organizasyon, sıkı çalışma, kendine güven ve evrensel kurallarla hareket etme başarıyı getiriyor.
Dünkü maç bizi üzmemeli.
Tam aksine, daha önce verdiği gibi şevk vermeli, kendine güven vermeli.
Başarmak aslında çok da zor değil.
Başarısız olmak, ikinci sınıf kalmak Türklerin genetik kodunda yazmıyor.
Futboldaki gibi iyi orğanize olur, takım oyunu oynar, başarılı olmuşların tatbik ettiği evrensel kurallara uyar, hak etmeyeni kadroya almazsak her alanda başarılı olabiliriz.
Üstelik de
‘‘müthiş’’ ve
‘‘karizmatik’’ liderlere bile gerek olmadığını Milli Takım sayesinde artık biliyoruz.
İşçiler iyi saklanmış
KARAYOLLARI 17. Bölge Müdür Vekili
Asım Öztürk, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ndeki çalışmaların yavaş ilerlediğini ve az işçi çalıştığını iddia eden bana ve okurlarıma yanıt yollamış.
Buna göre, alet ve edavat hariç bir vardiyada aynı anda 53 kişinin köprü üzerinde çalıştığını, işin neviinden dolayı daha fazla aleti ve işçiyi aynı anda çalıştırmanın mümkün olmadığını söylüyor
Asım Öztürk.
Çalışmaların bir sonraki aşamasında bu sayı daha da artacak ve 16 işçi, makineleriyle birlikte çalışmalara katılacakmış.
Oysa ben geçerken de, okurlarımın geçişlerinde de bu kadar işçi köprüde yoktu.
Ya yemeğe gitmişlerdi, ya da toplu halde ihtiyaç molasına, ya da bize şaka yapmak için saklanmışlardı.
Kim bilir belki de, bunlar ay başında maaş alan ama ortalıkta görünmeyen
‘‘bankamatik’’ tipi işçilerdi!
Bu arada bir başka sıkıntı da, sürücülerden ve polisten kaynaklanıyor.
Sürücüler bir saniye kazanabilmek için şeritten şeride geçmeye, zaten tıkalı olan yolu enine kat etmeye çalışarak iyice tıkadıklarını fark etmiyorlar.
Polis ise bu
‘‘anormal’’ durumda
‘‘olağan’’ trafik kurallarını uyguluyor ve müdahale etmiyor.
En azından gişeler sonrasında bir nizam intizam sağlayacak
‘‘polisiye’’ önlemler şart.
Çünkü sürücülerimiz yeterince bilinçli değil.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adam gibi adamları karalamakla, kendimizi adamlaştıramayacağımız anladığımız zaman.