Ancak diğer kasetlerden ses yok. Dün de yazdım,
Ergen'in kasedi bizi en ilgilendirmeyeni.
Ya diğer kasetler?
Bunlarda bazı bürokratların
‘‘önemli’’ kayıtları olduğu söyleniyor. Asıl önemli olanlar bunlar.
Uzanlar'ın şantajı altında bulunun bu bürokratlmar kimler, hangi makamlarda oturdular?
O makamlarla
Uzanlar'ın şirketlerinin bağlantısı neydi?
Uzanlar'a çıkar sağlayan hangi imzaları attılar,
Uzanlar'ı zora sokacak hangi imzaları atmadılar, nerelerde
Uzanlar'ı korudular.
Bu kasetlerin bugünden yarına halka açıklanmasını isteyecek kadar şuursuz değilim.
Ancak bu kasetlerde adı geçen, görüntüsü yer alan kamu görevlileri hakkında soruşturma açılıp açılmadığını bilmek istiyorum.
Bu soruşturmaların sonuçlarına göre kimlere işten el çektirildiğini, kimler hakkında dava açıldığını öğrenmek istiyorum.
Sistemin temizliği açısından
Uzanlar'dan hesap sormak önemli bir aşamadır.
Ama
Uzanlar'la şu veya bu nedenle işbirliği yapan ve bu ülkenin milyarlarca dolarının uçurulmasına aracılık eden
‘‘haysiyetsiz bürokratların’’ da sistemden çıkarılması daha önemlidir. Çünkü bu
‘‘haysiyetsizler’’ sistemde kaldığı müddetçe, bu düzen
Uzanlar boyutunda olmasa da daha çoook
‘‘Uzancıklar’’ çıkarır.
Başta bir kısım
‘‘satılmış yargı’’ mensupları olmak üzere
Uzanlar'ın pisliği ile lekelenmiş bürokrasi temizlenmek zorundadır.
Sövülecek star bile yok
NE kadar kısır bir ülke haline geldiğimizin göstergesi
‘‘sanat camiası’’ denilen
‘‘garip’’ ortamdaki tartışmalardan belli.
Ne zaman ortaya bir kadın
‘‘sanatçı’’ adayı çıksa, tek hedefi var,
Hülya Avşar. Karşısında ilk gördüğü kamera ya da mikrofon aracılığıyla
Hülya Avşar'a saldırıyor.
Aynı şey erkeklerde
Tarkan için geçerli. Şöhret olmak, haber olmak isteyenin hedefi de
Tarkan. Geçenlerde haberlerde izledim, çalıntı bir şarkıya yerli besteci ismi yazmaya sıkılmayan bir
‘‘delikanlı’’, Tarkan'a sallıyor. Durum gerçekten vahim.
65 milyonluk ülkede şöhret olmak isteyenlerin söveceği en azından 50-60 starımız bile yok.
Gerçek sanatçılarımızın ise adını bile bilmiyoruz.
Yeni bir dansçımız çıkıp da
Zeynep Tanbay'la polemiğe girince Meclis'ten uyum paketi geçmişçesine sevineceğim.
Kızmaya değmez Hıncal Uluç
HINCAL Ağabey'i (Uluç) yine kızdırdılar. Sabah'ın spor sayfalarında yazan ve işi gücü bana ve
Hıncal Uluç'a sövmek olan
Gökmen Özdenak, Uluç hakkında
‘‘terbiyesizce’’ bir yazı kaleme alınca
Hıncal Uluç da Sabah'ın spor sayfasını yönetenlere kızdı ve spor sayfasında yazmayı bıraktı.
Aynı olay daha önce de olmuştu.
O sayfada
Hıncal Abi'ye sövmek bir gelenek.
Hıncal Abi de kızıp bırakıyor, sonra odasına gelip gelip
Hıncal Abi'yi yıkayıp yağlıyorlar,
‘‘Affetmek büyüklüktür’’ deyip tekrar başlıyor.
Ama bu kez çok kızgın.
‘‘Odama gelmeyin. Sayfanızda açıkça, halk önünde özür dileyin’’ diyor.
Haksız mı? Değil.
Affeder mi? Eder.
Ama bana sorarsanız bu kadar kızmasına, Sabah'ın spor sayfasının yöneticilerini bu kadar ciddiye almasına gerek yok.
Çünkü geçen gün bir dergide Sabah'ın spor müdürü kardeşim
Altan Tanrıkulu'nun ligle ilgili tahminlerini okudum.
Altan bir derginin eylül sayısında
‘‘Yılın en iyi transferi kim olur?’’ sorusuna kısacık bir yanıt vermiş ve
‘‘Fenerbahçe'nin yeni kalecisi Enke’’ demiş.
Altan Tanrıkulu'nun
‘‘en iyi transferi’’ 90 dakika dayanmış ve ülkesine postalanmış.
Altan'ın öngürüsü dergi piyasaya çıkmadan
‘‘geçersiz’’ hale gelmiş.
İleriyi bu kadar gören bir spor servisinin
Hıncal Uluç'un spor yazarı olarak değerini anlaması mümkün mü?
Biz ölü severiz diri değil
VALİ Recep Yazıcıoğlu'nun ölümüne ben de çok üzüldüm. Ama açıkçası, ar damarı çatlak meslektaşlarıma benzemediğim için, arkasından yazı yazmaya
‘‘utandım’’.
Neden mi?
Dirisine sahip çıkmadığımız bir adamın, ölüsüne sahip çıkmanın pek bir anlam ifade etmediğini düşündüm.
Recep Yazıcıoğlu, bir ara
‘‘fazla farklı’’ davranmaya başlayınca
Ecevit hükümetinin tepkisini çekmiş ve yaklaşık 3 yıl kadar bir süreyi Ankara'da
‘‘merkez valisi’’ olarak kızakta geçirmişti.
Bugün
Yazıcıoğlu'nun
‘‘ölüsüne’’ sahip çıkanlar, nedense o zaman işe yarar durumda olan valinin
‘‘dirisine’’ sahip çıkmamışlardı.
Tabutunun arkasında yürüyenler, bu başarılı valinin göreve iadesi için İçişleri Bakanlığı'na yürümemişlerdi.
Nedense bizde bu işler böyle.
Ölülere çok değer veriyoruz. Ama dirilere asla.
Kim bilir belki de ölüler bize rakip, çok yükseğe çıkıp başa bela olmayacağı içindir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Göz yumulan küçük suçların toplamının büyük bir suç oluşturduğunu anladığımız zaman.