Ulaştırma Bakanı’nın istifasını Başbakan mı kabul etmedi?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
CUMARTESİ günü cep telefonum çaldı. Ulaştırma Bakanlığı Özel Kalemi’nden, ‘Sayın Bakan görüşmek istiyorlar’ dedi. Epey bir bekledikten sonra Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ı bağladılar.
Ben de bu arada cep telefonundan aradığı zaman numarayı bizzat kendisi çeviren Bülent Ecevit’i andım. Neyse, Bakan Yıldırım bağlandı. O gün bu köşede iki farklı yazı vardı. Yazılardan birinde ‘İstifa şart mıdır?’ diye sormuş ve Türkiye’nin nice rezaletler yaşadığını ama hiç kimsenin istifa etmediğini, kimsenin aklına da istifa istemek gelmediğini yazmıştım. Diğer yazıda ise Bakan Binali Yıldırım’a istifa etmesini öneriyordum. Bakan Yıldırım ‘İki yazınız birbiriyle ters düşüyor. Çelişki, okurlarınızın kafasını karıştırabilir’ dedi.
‘Haklısınız’ dedim, ‘Fikir cimnastiği yaptım ama şahsi fikrimi soruyorsanız ilk kazadan sonra hemen istifa etmeniz gerekirdi. Hem bir geleneği başlatırdınız, hem de hükümeti rahatlatırdınız’.
Yanıtladı:
‘Fatih Bey, o gün de söyledim şimdi bir kez daha söyleyeyim. Soruşturma sonucunda kusurum çıkarsa bir dakika bile beklemeyeceğim. Ama soruşturmanın sonucunu beklememiz lazım.’
‘Sayın Bakan bu soruşturmadan sizin kusurlu çıkmanız mümkün değil. Çünkü birebir kusurlu olmanız mümkün değil’ diye araya girdim.
‘O zaman niye ben suçlu gösteriliyorum. Birileri yanlış bir şey yaptı diye, bir yerde bir hata oldu diye ben mi suçlu olacağım. Üstelik siz de söylüyorsunuz. Yıllardır ihmal edilmiş bir demiryolu sistemi var’ diye devam etti.
‘Sayın Bakan, hepimiz biliyoruz ki, ilk kazada treni deviren siz değilsiniz. İkinci kazada da kırmızı ışıkta geçen siz değilsiniz. Ama sorumluluk başka bir şeydir. Altınızda çalışan kişilerin yapmış olduğu iyi şeylerin, doğru şeylerin sorumluluğunu alıp başarı diye gösterdiğiniz zaman kimse bir şey demiyor. Ama aynı kadroların başarısızlığı söz konusu olduğu zaman bunu da üstlenmeniz lazım. İyi şeyler sizin hesabınıza, kötü şeyler altlarınızın hesabına yazılamaz. O zaman iyi bir şey olduğu zaman da sizin bunu üstlenmemeniz lazım. İyiyi üstlenen, kötüyü de üstlenmeli. Bu yüzden de istifa etmeniz en doğrusu olurdu. Ülkeye hizmetin tek yeri bakanlık koltuğu değil’ dedim.
‘Peki siz benim ne yaptığımı ne biliyorsunuz. Benim sorumlu olduğum bir üst makam var. Ben istifa etsem bile o makam bunu kabul etmeyebilir. Etmemiştir de’ deyince sordum: ‘Yani siz istifa ettiniz ve Sayın Başbakan kabul etmedi. Bunu mu söylüyorsunuz?’
‘Ben gereği neyse yaparım. Yaptım da. Bunu söylüyorum’ dedi. Yazımın biraz kafa karıştırıcı olduğunu bir kez daha tekrarladı ve vedalaştık.
Anladığım kadarıyla ilk kazadan sonra Binali Yıldırım istifa etme önerisini Başbakan Erdoğan’a götürmüş, ancak Başbakan bunu kabul etmemiş.
Bence yanlış yapmış.
Vatikan, Türkiye’ye değil laikliğe karşı
GEÇEN hafta Katolik Hıristiyan camiasının önemli isimlerinden Kardinal Joseph Ratziger, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı sert bir çıkış yaptı. Vatikan’ın bu konudaki tavrı bilinmekle beraber, şimdiye dek böylesi bir fikri yüksek sesle dile getirmemişlerdi.
Bu açıklamayla birlikte Vatikan, ilk kez Türkiye’nin AB üyeliği konusunda tavır almış ve net bir açıklama yapmış oldu. Kardinal Ratziger’e göre, Avrupa Hıristiyan bir toplumdur ve Türkiye’nin bu toplum içinde yeri yoktur. Bu sözler Türkiye’de değerlendirilirken, konu Avrupa’nın bir Hıristiyan Kulübü olarak kalma isteğine bağlandı.
Oysa bu çok yanlış bir değerlendirme. Vatikan, Türkiye’nin AB içinde yer almasını istemiyor; çünkü Türkiye’nin AB içinde yer alması, Vatikan’ın AB içindeki gücünü etkileyecek. Vatikan’ı korkutan Türk halkının Müslüman olması değil. Vatikan, Türkiye’nin AB’ye dahil olmasıyla birlikte AB içinde ‘laik’ geleneğin kökleşmesinden, AB içinde din faktörünün ve buna bağlı olarak Kilise’nin gücünü yitirmesinden korkuyor. Vatikan, AB’nin temel yapıştırıcısının Hıristiyanlık olduğunu ve bunun böyle kalmasını savunuyor. Böyle olduğu müddetçe, Vatikan’ın siyasi ve ekonomik gücünü koruyabileceğini, ‘laik’ bir Avrupa içinde bu gücün kaybolacağını hesaplıyor.
Vatikan’ın ilk kez böylesi net bir tavır alması, aralık ayına doğru, işlerin Türkiye lehine geliştiğinin bir göstergesi. Ancak Vatikan’ın da buna karşı gücünü ortaya daha sert bir şekilde koyacağını da hesaba katmak gerek.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Afetlere karşı önlemin afetten birkaç saat önce değil, yıllar boyunca alınması gerektiğini yöneticilerimiz öğrendikleri zaman.