TELEVİZYONLARIN reklam arası dizi yayınlamaları bir süreden beri ciddi tartışmalara neden oluyor. Konuyu en ateşli biçimde gündeme getiren Hıncal Uluç oldu. Haklıydı da.
Çünkü televizyonlar giderek ‘izlenemez’ hale geliyorlar.
Severek izlediğimiz dizileri, yarışmaları, haber programlarını izleyemez hale geldik.
Dizilerin heyecanlı sonları, yarışmaların en kritik yanıtları bile reklama kurban gitmeye başladı.
Peki neden bu hale gelindi!
Burada iki suçlu var.
Birincisi televizyonlar, diğeri ise reklamverenler.
Televizyonlar kıyasıya rekabet içinde olduklarından, birbirlerinden reklam kapmak veya reklamların sadece kendi kanallarında yayınlanmasını sağlamak istiyorlar. Bunu gören reklamverenler de kanalların bu zaafiyetinden faydalanarak ‘maksimum’ oranda indirim almak ve reklamlarını ucuza yayınlatmak amacındalar.
Birinin her reklamı almak, diğerinin ise reklamı mümkün olduğunca ucuza yayınlatmak olan amaçları üst üste binince tam bir kısırdöngü oluşuyor. Reklam ucuzladıkça süresi uzuyor, süre uzadıkça reklamın izlenmesi düşüyor, reklamın izlenmesi düşünce daha çok reklam vermek gerekiyor ve müthiş bir reklam kirliliği başlıyor.
Bu kadarla kalsa yine iyi.
Fiyatlar bu kadar ucuzlayınca normalde televizyon reklamı yapması mümkün olmayan küçük markalar da televizyon reklamına girebiliyor ve hem süreler iyice uzuyor, hem de reklamların etkisi göreceli olarak azalıyor.
En etkili reklam olan televizyon reklamı, en etkisiz reklama dönüşüyor. Kanallar, bu yıl süre olarak geçen yıl yayınladıklarından yaklaşık yüzde 30 daha fazla reklam yayınlarken, gelir olarak geçen yılı anca yakalıyorlar. Yayınlanan reklamın birim saniyesi başına düşen gelir neredeyse yarı yarıya azalıyor. Peki çözüm ne?
Çözüm basit. Kanallar reklam tarifeleri konusunda ilkeli davranacaklar ve yüzde 90’lara varan indirimleri yapmayacaklar.
Büyük reklamverenler ucuz ama etkisiz reklam yerine, biraz daha pahalı ama etkili reklamı kabul edecekler.
Yoksa her bir bölümü yüz binlerce dolara mal olan dizileri finanse etmek için çok daha fazla reklam izlemek zorunda kalabiliriz. Ve sonunda hiç izlenmeyen televizyonlarımız olur.
Bedelli ‘keklikleri’
AKP’nin bir dönem heveslendiği ve gençleri de heveslendirdiği ‘bedelli askerlik’ mevzuu şimdi gençlerin kabusu oldu. Bu meseleyle ilgili pek çok faks ve e.mail alıyorum. İşte bunlardan biri: ‘Başbakanımız bedelli askerlik bekleyen gençlere destek sözü verdi, dilekçe verdirdi ve bu dilekçelerde yazan adreslerden dilekçe verenlerin yakalanmasına sebep oldu. Bu durum maalesef medyamızda yer almadı. Lütfen Hürriyet olarak bu konudaki bir habere yer verin. Recep Tayyip Erdoğan hem gençliğe verdiği sözü tutmamıştır, hem de yakalanmalarına sebep olmuştur. Lütfen medya olarak bedelli askerlik bekleyen yüz binlerce gence destek olun. Bu günlerde desteğinize çok ihtiyacımız var.’
Anlayacağınız asker kaçakları, AKP’ye güvenip bedelli askerlik için başvurmuşlar, şimdi bu başvurulardaki adreslerden ‘keklik’ gibi toplanıyorlar. Fatura da haliyle hükümete çıkıyor.
Galatasaray küme düşer mi?
GALATASARAY ’da seçimlerden bu yana kulüp hakkında tek satır yazmadım. Çünkü sevgili dostum, başkanım Canaydın bana sitem etmişti ve ben de ‘Bir süre izleyeceğim. Muhalefet de yapmayacağım’ demiştim. Üç aydır Galatasaray’ı ve yönetimini izliyorum ve dayanamıyorum. Açıkçası izlerken pek zorlandığım söylenemez, çünkü ortada yapılan pek bir şey yok. Seçimden sonra kulüp yönetimiyle ilgili ilk şokumu Turgay Kıran’la yaşadım.
Ali Dürüst, Özer Saraçoğlu ve Burak Elmas’a ‘medya maymunu’ adını takan ve bu üçlünün Galatasaray’ı koruyan demeçlerini engelleyen Başkan Canaydın’ın asbaşkanı, üç köpeğiyle birlikte son derece şık bir pozla gazetelerdeydi.
Transfer çalışmalarına değinmek dahi istemiyorum çünkü tam bir felaket. Eloğlu Alex’ler, malexler. Biz inşallah Hakan’la bir daha anlaşacağız, Arif’le sözleşme yenileyeceğiz, bir de onun bunun artıklarını, tabii diğer kulüplerle yaptığımız fair play anlaşması izin verirse alacağız.
Teknik direktör konusuna hiç girmeyeceğim çünkü Beşiktaş del Bosque’yi getiriyor, Türkiye ucuz Yugoslav hocaların cennetiyken Derwall’ı getirerek ülkeyi büyük antrenör kavramıyla tanıştıran Galatasaray ise ‘apranti Hagi’ ile devam ediyor. Stat işi tam muamma. Ali Sami Yen, Şişli Belediyesi’ne ‘boyatılarak’ renove ettiriliyor ama takımın maçlarını nerede oynayacağını hálá sır. Ve koskoca Galatasaray spor sayfalarında artık küçük haber. Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan yer kalırsa, bir kenara Galatasaray haberleri sıkıştırılıyor..
Galatasaray spor sayfalarında ‘küme düşüyor’ Allah muhafaza bu yönetim anlayışıyla bu durum sayfalarla sınırlı kalmayabilir, o da ayrı mesele. Galatasaray’ı yönetemeyenlerin kulüp yönetmekle, hele hele Galatasaray’ı yönetmekle hiç ama hiç alakaları yok.
Şimdi ben fikstürü merakla bekliyorum.
Niye mi?
Bu yönetim üçüncü hafta mı havlu atar, yoksa 7. hafta mı onu görmek için.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Eroin kaçakçısına, tecavüzcüye uygulanan TCK 59, Türkiye’nin önünü açmak için de uygulandığı zaman.