Paylaş
Yüksek mevkilerin manevi çocuğu Kamuran Çörtük'ün de bir nevi dokunulmazlığı olduğunu ve bu dokunulmazlığın fezlekenin Meclis'te oylanmasıyla falan da aşılır türden olmadığını anladım.
Çünkü Kamuran Çörtük'e dava açmak neredeyse imkánsız.
Neden mi? Gelin anlatalım.
Kamuran Çörtük, Sağra'yı satın almadan önce Sağra'nın sahibi olan aile, ABD'li bir firmayla şirketin yapısının güçlendirilip satılmasıyla ilgili bir anlaşma imzalar.
Türk asıllı bir ABD vatandaşına ait olan firma, Sağra'yı satışa hazırlayacak, bunun için de 2.5 milyon dolar danışmanlık ücreti alacaktır.
Firma gereken hizmeti verir ve Sağra, Çörtük'ün Bayındır'ına satılır.
Bayındır, Sağra'yı alırken, ABD'li firmaya da hizmeti karşılığı bir senet verir.
Ancak bu senet ödenmez.
Ödenmediği gibi, sahte belgelerle bu senedin sahte olduğu öne sürülür.
Belgeler dava konusu olur. Ve belgelere göre senet iptal edildiği gibi, ABD'li firmanın sahibi hakkında sahtecilik suçundan dava açılır.
Oysa ABD'li firmanın sahibi Mahir Furtun, kendisini haksız gösteren belgelerin ‘‘düzmece’’ olduğunu, asıl haksızlığın Bayındır ve Sağra tarafından yapıldığını iddia etmektedir.
Mahir Furtun, bu belgelerle İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'ne başvurur.
Üniversitenin Adli Tıp Enstitüsü, Mahir Furtun'u suçlayan belgelerin sahte ve düzmece olduğunu ortaya koyan bir rapor yazar.
Furtun sevinçlidir.
Çünkü alacağını tahsil edememek bir yana, bir yandan da sahtekár gibi gösterilmektedir.
Oysa şimdi elinde Adli Tıp'ın taş gibi raporu vardır.
Ve Furtun, Türkiye'yi bir hukuk devleti zannederek savcılığa gider.
Belgelerin sahteliğini davayla kanıtlayacak, hakkını arayacaktır.
Ancak İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Furtun'un başvurusuna yanıt vermez. Dava dilekçesini bir yıl oyaladıktan sonra görevsizlik kararıyla Ankara Savcılığı'na yollar.
Ankara da dilekçeyi oyalar ve sonunda o da İstanbul'a geri yollar.
Mahir Furtun'un, Bayındır'ın yaptığını ortaya koyacak belgeleri top gibi oradan oraya gider.
Bu ülkede ne Ankara'da, ne de İstanbul'da bir savcının yüreği, Kamuran Çörtük'e dava açmaya yetmez.
Kamuran'ın TÜSİAD'a, ‘‘Sıkıysa atsınlar’’ diyen dilinin ardındaki güç, işte böyle bir güçtür.
Cezaevi ihalelerini kim aldı?
ADALET Bakanı Hikmet Sami Türk'e zaman zaman sorduğum sorulara öfkeli yanıtlar alıyorum.
Sayın Hikmet Sami Bey'e yine birkaç sorum var.
Cezaevlerinin rehabilitasyonu için pek çok cezaevinde inşaat faaliyeti var.
Cezaevi isyanları nedeniyle cezaevlerine kaynak ayrılırken hiç de cimri davranılmıyor anladığım kadarıyla.
Bu yüzden de Adalet Bakanlığı bünyesinde ihaleler peş peşe.
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e soracağım soru, bu ihalelerle ilgili.
Sayın Hikmet Sami Türk Beyefendi.
Ankara Sincan F Tipi, İzmir F Tipi, Kocaeli F Tipi, Adana F Tipi Cezaevi ile ziyaretçi bekleme mahalli, 2 adet lojman ve jandarma karakol binası inşaatlarının ihalelerini kim kazandı?
Basit bir soru H. Sami Bey.
Bir emrinizle evrak önünüzde olur.
Bu cezaevlerinin inşaat ihalelerini kim kazandı?
Bir açıklar mısınız lütfen?..
Bahadır Güven Emniyet'te ne yaptı?
ADNANCILAR operasyonuyla ilgili olarak Emniyet'in ve İçişleri'nin yanıtlarını geçen hafta cuma günü yazmıştım.
Ancak elimde ilginç bir bilgi var.
İstanbul Emniyeti'nin Adnancılara yönelik operasyonundan iki gün önce, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ilginç bir ziyaretçiyi ağırlamış.
Bahadır Güven.
Adnan'ın has adamlarından.
Vitrinin önemli isimlerinden.
Bahadır Güven'in Adnancılar operasyonundan iki gün önce İstanbul Emniyeti'ne geldiği ve hatta Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ile görüştüğü, çok emin kaynaklardan bana gelen bir bilgi.
Bahadır Güven'in operasyondan iki gün önce Emniyet'e gelmesi ve operasyonda yakayı sıyıran iki Adnan Hocacı'dan biri olması bana ilginç geldi.
Bahadır Güven'in İstanbul Emniyeti'ne yaptığı bu ziyaretin içeriği açıklanmadan benim içim rahat etmeyecek.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hukuk kimilerinden üstün, kimilerinden aşağı olmadığı zaman.
Paylaş