Türkiye’ye gündem pompalanıyor

TÜRKİYE artık Avrupa Birliği ve ABD’nin kendisine ‘dikte’ ettiği ‘sahte gündemlerden’ sıyrılmak zorunda.

Çünkü açık ve net bir şekilde Türkiye’nin kendi meselelerini konuşması, tartışması engellenmek isteniyor.

Türkiye’nin neye odaklanacağına, Türkiye’nin neyi konuşacağına ‘bizim dışımızda’ birileri karar veriyor.

Bakın PKK terörü sona erdiğinden, yasal düzenlemelerle Türkiye’deki ‘bazı Kürt vatandaşlarımızın’ sıkıntıları giderildiğinden beri Türkiye’ye bir ‘Ermeni gündemi’ pompalanıyor. Üstelik bu gündem eşzamanlı olarak hem ABD’den, hem AB’den Türkiye’ye iletiliyor.

Özellikle ABD’nin tavrı çok ilginç. Pollock diye adı sanı duyulmamış bir yazar, Türkiye’yle ilgili bir yazı kaleme alıyor.

Sanırsın ki adam, Türkiye uzmanı. Oysa değil. Değil ama Yeni Şafak Gazetesi’nde bilmem kaç ay önce çıkmış bir yazıyı bilip hatırlayacak kadar ‘dikkatli’ bir okuyucu.

Detaylı analizleriyle Türkiye’yi yerden yere vuruyor.

Belli ki, Ankara’da ikamet eden bazı Amerikalılar, bu adama yazıyı ‘yazdırmışlar’.

Türkiye durduk yerde bu yazıya kilitleniyor. Türk-Amerikan ilişkileri bu yazının gölgesinde tartışılıyor.

Daha bu tartışma bitmeden, ABD’nin en etkin ama aynı zamanda yönetim etkisine en açık gazetelerinde Türkiye’nin Ermeni meselesini kaşıyan yazılar çıkıyor. Dün aynı konumdaki bir başka Amerikan gazetesinde, Türkiye’nin tavrı ile El Kaide’nin ABD karşıtlığı arasında paralellikler kuruluyor.

Ve Türkiye, kendisini bir anda ‘yaratılmış’ bir gündemi tartışırken buluyor.

Türkiye kendine biçilen rolü tam olarak üstlenmedikçe ve sahneye konulan oyunda zaman zaman ‘emporizasyon’ yaptıkça bu gündemler pompalanmaya devam edilecek.

Bu işin sonu bir krize kadar gidecek.

Alkollü içkide vergiler ölümüne yüksek

ADDİS Ababa’da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile uzun uzun sohbet ettik.

Sohbetin konusu, benim uzun zamandır dilime doladığım şans oyunlarındaki vergi ve kesintilerdi.

Türkiye Jokey Kulübü gelirlerindeki kesintilerin TJK’yı batma noktasına getirdiği tekrarladım.

‘Haklısın. Orada bir hata yaptık. Söz veriyorum, Ankara’ya döner dönmez bunu düzeltmek için gerekli yasal değişikliği yaptıracağım. Orada bizim bürokrat arkadaşlar biraz aşırıya kaçmışlar. Bunu halledeceğiz’ dedi.

İddaa ile ilgili olarak da konuştuk. Benim yazılardan sonra İddaa’ya yüzde 10’luk ekstra bir kesinti getirildiğini, bunun haksızlık olduğunu ve yasadışı bahis sitelerine ilgiyi artırdığını söyledim. Rakamlar verdim. Dinledi, ancak renk vermedi.

Benim bir yazıma konu olan sözlerine de açıklık getirdi. ‘Ben o sözleri alkollü içkiler için değil, sigara için kullandım. Ne yazık ki, yanlış aksettirildi’ diye yakındı.

Ben de kendisine, alkollü içkilere uygulanan verginin AB standartları dışında olduğunu, bunun insaf ölçülerinin dışına çıktığını söyledim.

‘Bir yerlerden vergi alacağız. Ben bütçeme bakarım. Oradan alma, buradan alma; nereden toplayacağız bu parayı. Bakın ilk kez ocak ayında işler iyi gitti’ dedi.

Ben de Unakıtan’a ‘Evet ama bu oranlar kaçakçılığı körükler’ dedim.

Biz bunları konuştuktan çok kısa bir süre sonra telefon geldi.

Sahte rakıdan zehirlenenler vardı. Ve ne yazık ki, ölü sayısı bugün itibarıyla 20’yi aştı.

Bu kadar yüksek vergiyle bir malın fiyatını yükseltirseniz, sahteyi ve kaçağı artırırsınız.

Benim tanıdığım Maliye Bakanı, bunu anlayabilecek kadar ‘akıllı’.

Dayak kötü ama Avrupalı polis de dövüyor

NE
işkenceyi, ne de kötü muameleyi savunuyorum. Ama AB ülkelerinin, Türkiye’ye karşı uyguladıkları çifte standartlı yaklaşımından da tiksiniyorum.

AB yöneticileri ve basını, birkaç gün önce polisin bir grup kadını coplamasını, Türkiye’nin AB’ye yakışmadığı fikrine temel yapacak kadar ileri gittiler.

Oysa polisin şiddet kullanması konusunda AB ülkelerinin sicili Türkiye’ninkinden daha parlak değil.

İzlediğim tüm NATO, G8 ve WTO toplantılarında göstericiler, AB ülkeleri polisi tarafından öldüresiye dövüldüler.

İtalya’da bir gösterici, polis dayağıyla öldü.

Geçen yıl NATO toplantısı sırasında dayak yiyen göstericilerden en az 10’u, ambulanslarla hastaneye gözümün önünden geçirilerek götürüldü.

Gittiğim tüm maçlarda polis, taraftarlara acımasızca vurdu.

İspanya’da hiçbir neden yokken dövüldük, 2 kişi hastanelik oldu. Polis sadece Amerikan pasaportu taşıyan bir arkadaşımızdan özür diledi.

Dün Kanal D Haber’de, Avrupalı polislerin şiddet sahnelerini gösteren bir bölüm yayınladık. Bizim polis onların yanında ‘insan evladı’.

Bunları görmezden gelenler, Türkiye’yi suçlamak ve karalamak için polisin tavrını sayfalara, ekranlara taşıyorlar.

Oysa bizim dibimiz kara; ama onlarınki bizden beter.

NOT: Bir rezalet de dün Ankara’da yaşandı. Emine Erdoğan’ı protesto eden sol görüşlü öğrenciler dövülürken, aynı eylemi yapan türbanlı öğrenciler salondan ricayla çıkarıldı. Çifte standart rezaleti her yerde var.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Liderler ufuklarını kapayanlara değil, ufuklarını açanlara değer verdikleri zaman.
Yazarın Tüm Yazıları