DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül'e net bir soru sordum: ‘‘Eğer Irak'a asker gönderme ile ilgili tezkere de Meclis'ten geçmezse Türk Amerikan ilişkileri ne olur?’’
‘‘Çok çok kötü olur’’ dedi..
Gül'ün söylediği önemli bir söz vardı: ‘‘Dün Polonya bile orada, biz yokuz diyenler şimdi yine bizim ne işimiz var orada demeye başladılar. Bu müthiş bir çelişki.’’
Bakan haklı. Bu müthiş bir çelişki. Ama Türkiye zaten öyle bir ülke değil mi? Günlük politikanın ülke çıkarlarının önüne geçtiği her yerde bu çelişkinin yaşanması normal değil mi?
‘‘Bizim askerimizin orada ne işi var’’ diyenlere acıyorum.
Bir yandan ‘‘Bölgesel gücüz. Büyük ülkeyiz. Bu mahallenin dayısı biziz’’ diyeceksin, diğer yandan ‘‘tavşan boku’’ olmaya çalışacaksın.
Bu ikisi bir arada olmaz.
‘‘Bir tek askerimizin burnu kanarsa’’...
Kim ister kanamasını. Ama adı üstünde bu da ordu. Bir ordunun işi tehlikesiz kırlarda papatya toplamak mıdır?
Ki bazen onu yaparken bile kafanıza çuvalı geçirip dağa kaldırılabilirsiniz. Türkiye, Irak'ta olmalıdır. 10 bin, 15 bin askerle olmalıdır. Gerekirse 40 bin, 50 bin askerle olmalıdır. Çünkü bu bölge bizim bölgemiz. Amerika bir gün canı sıkılıp gitse bile biz buradayız. Irak da orada, yanı başımızda.
İmar'daki batak 7 milyar doların üzerinde
HÜKÜMET ‘‘müthiş’’ bir uygulama başlatıyor. 5 milyar liranın üzerindeki her türlü para hareketi ‘‘bankalar’’ aracılığıyla yapılacak. Böylelikle para hareketlerinin denetimi sağlanacak, vergi kaçakları, kara ve gri para hareketleri görülecek. Kayıt dışı ekonomi küçültülecek. Oku oku gül bir durum. Bankadaki para hareketleri ile ekonomi kontrol altına alınacakmış. Yahu bu ülke en büyük parayı bankalar yoluyla kaybetmedi mi? En büyük kayıt dışılık, bizzati bankaların kendisinde değil mi? Bırakın geçmiştekileri, sadece İmar Bankası rezaleti bile Türkiye'nin bankalardaki değil 5 milyar liralık, 5 milyar dolarlık hareketleri bile ‘‘göremediğini’’, ‘‘denetleyemediğini’’ göstermiyor mu?
İşte İmar Bankası.. Yıllardır Hazine'nin ‘‘yakın’’ izlemesinde. Yıllardır içinde ‘‘Hazine’’nin atadığı adamlar, yönetim kurulu üyesi düzeyinde görev yapıyor.
Buna rağmen bankanın ‘‘kayıtları’’ ortada yok.
İçinde kaç lira mevduat var, kaç para kime kredi açılmış bilgisi, belgesi yok. Bankacılık Denetlememe ve Darmadağınetme Kurulu mu denetleyecek bunları..
İmar Bankası'na el koyulduğu günlerde yapılan açıklamalarda bankanın yükü 600-700 milyon dolar civarında görülüyordu.
Daha sonra Hürriyet 5 milyar dolarlık bir faturadan söz etti.
Dün konuştuğum bir hükümet üyesi ‘‘Boyut tahminlerinizin çok üzerinde’’ dedi.
‘‘6 milyar dolar’’ dedim, kafasıyla ‘‘Çık çık’’ işareti yaptı.
‘‘7’’ dedim, ‘‘Çık çık’’ dedi.
‘‘8’’ dedim. Eh işte gibisinden kafasını salladı. Miktara bakar mısınız? Deliğe bakar mısınız?
Türkiye böyle bir hırsızlık görmedi. Bu paranın onda birini harcayarak siyasete de girilir, Başbakanlığa da soyunulur.
Hele hele denizin bittiğini görüyorsanız.
ÇEAŞ’ı Uzanlar'a küçük yatırımcı mı peşkeş çekti?
SONUNDA ÇEAŞ ve Kepez'deki küçük yatırımcılarla ilgili bazı gelişmeler olmaya başladı. Benden başka bu konuya değinen yoktu ama mağdurlar harekete geçip haklarını aramaya başladılar. Çok da haklılar. Çünkü devletin ÇEAŞ ve Kepez'e el koymasıyla mağdur olan bu küçük yatırımcıların hiçbir günahı yok.
Tam aksine devletin yıllar süren sorumsuzluğunun, yüreksizliğinin, bazı bürokratların satılmışlığının faturası onlara ödetiliyor. Çünkü ÇEAŞ ve Kepez'in ortakları hisseyi Uzanlar'dan almadılar. Yıllar önce burası devlet tarafından kurulurken devletten aldılar. Onlar devlete ortak oldular. Daha sonra devlet kendi elindeki hisseyi Uzanlar'a satınca bu yatırımcılar da istemeden Uzanlar'la ortak edilmiş oldular.
Şirkete Uzanlar'ın ‘‘bulaştırılması’’ küçük yatırımcıların değil, devletin suçuydu. Devlet yıllar sonra işlediği suçu temizlemeye kalkıştı.
Ancak olan yıllardır Uzanlar yüzünden bu şirketin nimetlerinden zaten faydalanamayan küçük yatırımcıya oldu. AKP iktidarı, acil bir düzenleme ile ‘‘gerçek’’ küçük yatırımcıların bu hak zayiini ortadan kaldırmak zorunda. Zaten yıllardır sağda solda mağdur olan küçük yatırımcının burada bir de devlet eliyle mağdur edilmesi, Türkiye'de ‘‘halka açık şirketlerin’’ sonunu getirir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İktidarı alternatifsiz bırakanlar suçluyu medyada değil aynada aradıkları zaman.