Türkiye Hıristiyanlaşmazsa Huntington çuvalladı demektir
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ABDULLAH Gül'ün ‘‘Ortadoğu turu’’nun iyi geçtiğini öğreniyoruz. Savaşı önler mi bilemem ama Suriye ile ilişkilerde yeni bir sayfa açıyor olması çok önemli bir adım. Çünkü Irak ve Suriye Türkiye'nin büyümesinin anahtarı olabilecek iki ülke. Eğer Irak'ın kendisi, Suriye ile ise ve bizim ilişkilerimiz iki ülke ile normalleşirse bu Türkiye için yıllık yüzde 5'lik estra büyüme demektir.Bunun üstüne bir de Rusya'yı gerektiği gibi değerlendirebilirsek Avrupa Birliği'ne girmeden bile, müthiş bir ivme yakalayabiliriz. Türkiye'nin çıkarı ‘‘yakın çevresini’’ normalleştirmekten geçiyor. Bu açık. Bu gezinin savaşı önleme ihtimaline gelince. Bence bu geziden böyle bir fonksiyon beklenemez. ABD Savunma ve Dışişleri Bakanları'nın iki kere turladığı bölgede, Türkiye ABD'nin söylemediği veya söyleyemediği neyi masaya koyacak!Daha önce de yazdığım gibi, bu gezide Gül savaşı önlemekten çok, bir savaş halinde Türkiye'nin buna sınırlı desteğinin neden kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalışıyor ve ortak çıkarlar bulmaya gayret ediyor. Bu da son derece akıllıca bir ‘‘amaç’’. ABD ise bu geziden memnun değil gibi görünse de aslında memnun. Çünkü Türkiye o meşhur ‘‘Medeniyetler Çatışması’’ tezinin antitezi olacak. Eğer ‘‘Müslüman Türkiye’’ ABD'nin yanında yer alırsa ve Müslüman diğer ülkeler bunu mazur görürse Huntington'ın kitabı ‘‘masal kitabına’’ dönüşür. ABD de bunu biliyor. Anladığımız kadarıyla ABD bir medeniyetler çatışması peşinde değil.O yüzden Türkiye'yi istiyor. Medyada yeni kartel: Hortumcular KarteliHER türlü ‘‘rezaleti’’ medya savaşı örtüsünün altına saklamak müthiş bir moda oldu. Uzanlar'ın rezaletlerini aylarca yazdım. Akıllı davranıp Doğan Grubu'na saldırdılar, yıllardır yaptıkları, herkesin asabını bozan olaylar birdenbire unutuldu. İş ‘‘medya savaşı’’na dönüştü. Kimse ‘‘Bu adamlar bunları yapıyor mu gerçekten’’ demedi. Medya savaşı diye geçiştirildi.Türkiye'nin bir büyük basın grubu (Sabah Grubu) yıllarca devlet kaynaklarından faydalandı. İnanılmaz krediler kullandı. Patronu ve üst düzey yönetimi krallar gibi yaşadı. Yetmedi, devlet bankası bunlara verildi. İçini boşalttılar. O bile yeterli olmadı. Sonunda banka battı. Grup battı. 1 milyar doları aşkın paranın uçurulduğu ortaya çıktı. Patron hapse girdi. Bunlar hakkında ilk günden bu yana yazdım. Öyle ki, patron hapisteyken yakınları haber yolladılar. ‘‘Lütfen yeter artık. Çok kötü durumda. Bir daha dışarıyı göremeyecek diye korkuyoruz.’’ Acıdık ama yine yazdık ve yazmaya devam ediyoruz. Diyorlar ki, basın kavgası. Basının banka hortumlama hakkı var da ben mi bilmiyorum?Banka hortumlayan basın da olsa, basmayın da olsa yazılır kardeşim. Bana ne bir yandan hortumculuk yapıp, yan iş olarak da gazete çıkardıysanız. Bana ne?Aynı şey Çukurova için geçerli değil mi?İki bankaya sahip ol. Bunları kendi şirketlerini finanse etmek için kullan. Kendi bankalarını ve kendi şirketlerini boşalt. Tek sağlam şirketini tehlikelerden uzak bir yere park et. Devletin 2 küsur milyar dolarının üzerine yat.Biz bunları yazınca ‘‘medya savaşı’’na sığın. Çıkar elinden zaten zarar eden gazetelerini ve televizyonunu o zaman. Para mı kazanıyorsun medya işinden. Yoo. O zaman yapma. Medya savaşıymış. Sen kim, medya olmak kim. Milyonlarca dolar zarar eden basılı káğıt parçalarına sahip olmak mı medya!IMF'den dilene dilene aldığımız ve neredeyse ulusal bağımsızlığımıza mal olan paranın yarıya yakınını tek başına iç eden iki grup, ortada medya diye geziyor. Ve bunlar hakkında yazınca ‘‘Tetikçiler medya savaşı yapıyorlar’’ diye bağırıyorlar. Elinde basılı káğıdı ya da káğıt basacak tesisi yok diye Hayyam Garipoğlu için yazmak serbest. Ama káğıt basabiliyor diye Çukurova ve Sabah hakkında yazmak yasak. Medyada yeni kartel bu olsa gerek. Banka hortumcuları karteli. Altına saklandıkları örtü ise medya savaşı. Savaşmayalım da, soyguna devam edin değil mi?Bir Etibank daha, bir Pamukbank daha. Doymak bilmezler sizi. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Hırsızlığı yapanın kim olduğuna ve kiminle olduğuna değil, hırsız olup olmadığına baktığımız zaman.