Paylaş
TÜRKİYE'nin bir aralar liderliğine soyunduğu Ortadoğu ve Kafkaslar karışık. Olanları tekrarlamama gerek yok.
İsrail, Filistin, Ermenistan vaziyetlerini biliyorsunuz.
Bunca olay oluyor ve bölgesel lider Türkiye'nin esamisi okunmuyor.
Bizi takan yok.
Çok değil, 10 yıl önce ciddi güç olan, 5 yıl önce global ve bölgesel sorunların tartışıldığı masaların bir ucunda mutlaka bulunan Türkiye, artık tam anlamıyla dışlanmış durumda.
İsrail-Filistin arasındaki görüşmeler, Türkiye'de değil, Mısır'da yürütülüyor.
Türkiye masanın hiçbir yerinde yok.
Dışişleri Bakanımız ise Papandreu ile yaşadığı aşkın sarhoşluğuyla Türkiye'nin tek uluslararası meselesini Yunanistan zannedip, Boğaz'da çay, Pire'de uzo içerek sorun çözüyor.
İsmail Cem döneminde Türkiye giderek etkisiz, kişiliksiz bir dış politikaya mahkûm oluyor.
İsyan bile edemiyoruz
BAKANLAR Kurulu'nda kamu çalışanlarına yapılacak zam konuşulmuş. Yüzde 10. Bu müthiş orana zayıf da olsa tek itiraz eden Hikmet Sami Türk.
O da öyle ciddi bir itiraz değil.
‘‘Kem küm, bu kadar zam biraz az değil mi acaba?’’ neviinden bir itiraz.
Bu hükümet dehşetli.
Önce enflasyon konusunda istatistiki bir yalan söyleniyor.
Enflasyon düşükmüş gibi gösteriliyor.
Sonra da bu yalana dayanılarak zam yapılıyor.
Olan her zamanki gibi çalışana, garibana oluyor.
Vergi daha kaynağında ondan alınıyor.
Pahalı ürün ona satılıyor.
Sözde garibanı korumak için kira artışlarına sınır getiriliyor, kimse uymuyor. Zamlı kirayı o gariban ödüyor.
Ama enflasyonun altındaki zam ona yapılıyor.
El insaf yahu!
El insaf!
200 milyon maaş alan birinin zammı 20 milyon.
Yani iki onluk banknot.
Şaka gibi.
Memlekette isyan çıkarmak istiyorsunuz, anlıyorum.
Ama millette isyan çıkaracak takat dahi kalmadı, bilesiniz.
OKUYUN ve bu memlekette adam olunur mu siz söyleyin.
İki hafta önce pazar günü, bebeğe hava aldırmak bahanesiyle sokağa çıkmıştık.
Boat Show diye bir fuar varmış, onu da geziyoruz.
Bir tekne gördüm. Güzel bir şey.
Alacağımdan değil, meraktan fiyatını sordum.
‘‘50 bin dolar’’ dediler.
Tabii artı vergiler.
‘‘Onlar ne tutar?’’ dedim.
‘‘Kendinize mi, şirkete mi?’’ diye sordular.
Anlamadım.
‘‘Ne fark eder ki’’ deme cehaletini gösterdim.
Şirkete alırsam yüzde 10 civarında bir vergi ve masraf var.
Kendime alırsam artı yüzde 40 vergi ödeyeceğim. Yani zorla vergi kaçakçılığına teşvik.
Hafta sonu keyif yapmak için gezeceğin tekneyi şirkete alır, hem parasını, hem de masraflarını devlete ödetir, vergiden düşersen vergiler ve masraflar yüzde 10 civarı.
Yok eğer tekneyi kendi paranla alır, benzinini ve bakımını kendi cebinden, vergilendirilmiş parandan ödersen masraflar yüzde 50.
Yani devlet, vatandaşına, ‘‘Soy beni’’ diyor.
Satıcıya, ‘‘Benim şirketim yok. Kazık yemek zorunda mıyım?’’ dedim.
Güldü.
‘‘Burası Türkiye Fatih Bey, siz benden daha iyi bilirsiniz’’ demekle yetindi.
Doğru, burası Türkiye.
Namussuzlar cenneti!
Şenver'le yanlış anlaşma
BOĞAZİÇİ Üniversitesi'nde verdiği derslerde öğrencilerine benim hakkımda atıp tuttuğunu yazdığım Bülent Şenver dün ziyaretime geldi.
Benim hakkımda atıp tutmadığını, tam aksine her gün ilk okuduğu ve takdir ettiği bir yazar olduğumu, verdiği bir örneğin öğrencileri tarafından yanlış algılanmış olabileceğini söyledi.
Şenver, öğrencilerine verdiği örnekte, Türkiye'de kirlenmişlik bu safhadayken, bankacılığı gazetecilerin bankacılardan daha iyi anlar hale geldiğini, çünkü Türkiye'de olan bitenin bir bölümünün bankacılıkla ilgisi olmadığı için bankacıların bu işleri gazetecilerden takip edip öğrendiğini söylediğini ve buna örnek olarak da benim yazıları gösterdiğini anlattı.
Bunun bir öğrenci tarafından yanlış anlaşılmasının kendisini üzdüğünü belirtti.
O yazıma konu olan bankacı ve ekonomist tipiyle kendisini bir tutmamam konusunda örnekler verdi.
Sadece bu nedenle merkezi ABD'de bulunan Ethic Research Center'ın Türkiye'de de faaliyetlerini organize edecek bir vakıf kurmaya çalıştığını anlattı Bülent Şenver.
Ben de ona bir miktar haksızlık etmiş olabileceğimi, ama ‘‘sahtekár ekonomist gazetecilerin’’ sürekli sövgüsünden mustarip olduğumu söyledim ve yanlış anlaşmadan kaynaklanan bir haksızlıktan dolayı özür diledim.
Pamukbank'ı kötü yönetmesiyle ilgili cümlem içinse Şenver, ‘‘O bankayı 6 yıl yönettim. Banka yönetmek, savaş uçağı uçurmak gibidir. Uçmayı beceremeyen birine 6 yıl F 16 emanet etmezler. Ama bankalar konjonktür gereği zaman zaman sıkıntı çekebilir’’ dedi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Demirel Ailesi'nin avukatlığı Fehmi Koru'ya kalmadığı zaman.
Paylaş