KIBRIS’ta varılan noktanın ‘ihanet’ olduğunu düşünenler, bu ülkeye yıllardan beri çok ciddi hizmetler yapmış kişilere hakaret ettiklerinin farkında değiller.
Denktaş’ın ‘Annan Planı’ diyerek ve bence içeriğini hiç önemsemeden reddettirmeye çalıştığı plan, Annan Planı değil, Türk Dışişleri’nin planıdır.
Bu planın geldiği son durum, Türk Dışişleri’nin zaferi ve son yıllardaki en büyük başarısıdır.
Bu planın ardında Dışişleri içinde bir efsane olması kesinleşen Müsteşar Uğur Ziyal ve arkadaşlarının büyük emekleri var.
Ve benim bildiğim kadarıyla Ziyal ve çalışma arkadaşları, bu planı son derece doğru buluyorlar.
Peki yıllarını Türk Dışişleri’ne vermiş bu adamlar vatan haini mi, yoksa bilinçsiz mi?
Emin olun ki, değiller.
Onlar bu planın içinde ne yazdığını bilmeden eleştiren köşe yazarlarından çok daha vatanseverler. Çünkü onlar, bu planı okumaya tenezzül etmemek bir yana, bu planın oluşması için gecelerini gündüzlerini verdiler.
Onlar bu planın Kıbrıs’a neler kazandırdığını, Türkiye’ye neler kazandıracağını çok iyi biliyorlar. Çünkü onlar, özel sektöre geçip trilyonlar götürmediler, onlar Denktaş ve arkadaşları gibi Türkiye’den gelen parayla birkaç defa emekli ikramiyesi almadılar. Tam aksine, Türk Dışişleri’nin bu kahramanları üç otuz maaşa yıllarca Türkiye’nin çıkarları için mücadele ettiler.
Ben Türk Dışişleri’ne; yıllardır Kıbrıs’ta hiçbir gelişme sağlamadan, Türkiye’nin yolladığı yüz milyonlarca parayla derebeylik kuranlara, vatansever görünüp arkadan fırıldak çeviren üçkáğıtçılara güvendiğimden daha fazla güvenirim.
Kusura bakmasınlar...
Tarih bilgisi zayıf olanlara
BİRKAÇ gündür bu köşe, sağdan soldan gelen yalanlarla dolu saldırılara yanıt vermek için kullanıldı, özür dilerim değerli okurlar.
Hayatında üzerinde tabanca bulundurmamış birine ‘Beli silahlı’ diyecek kadar ileri gidenler oldu.
Hepsiyle mahkemede hesaplaşıyorum. Bundan böyle bu köşede, her ne kadar adi ve alçakça olursa olsun hiçbir saldırıya yanıt vermeyeceğim.
Gelelim başka doğrulara.
Bu köşede iki hafta kadar önce Türkiye’nin Lozan Barış Antlaşması’nda da başta Ege adaları olmak üzere bazı topraklar verdiğini ve toprak veren her antlaşmanın vatana ihanet olmadığını yazdım. Benim doğrularıma sadece yalanla ve yanlışla yanıt verebilenler, bu yazıma da ‘yanlış’ yanıtlar yazdılar.
Ortaokul düzeyindeki tarih bilgileri ve onun da altındaki kültürleriyle bana hakaret ederek, Ege adalarının Türkiye’nin elinden o tarihten çok önce çıktığını yazdılar.
Oysa Türkiye, Ege Adaları’ndaki haklarından Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesiyle vazgeçmiştir. Ve 15. maddede aynen şöyle yazar:
‘Türkiye, aşağıda adları sayılan adalar üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçer: Bugünkü durumda İtalya’nın işgali altında bulunan Stampalia (Rodos), Kalki, Skarpanto, Kazo, Piskopis, Miziros, Kalimnos, Patmos, Lipsos, Simi, İstanköy ve Meis...(2 sayılı haritaya bakılması).’
Antlaşma böyle yazar ama hayatları boyunca yalan yazmaktan utanmayanlar bunu ya bilmezler, ya bilmezden gelirler ve ‘O adalar çoktan gitmişti’ derler.
Sonra da Lozan’ın tam aksine, Kıbrıs’ta Türkleri yeniden ve daha geniş haklar sahibi yapacak bir anlaşmaya karşı çıkarlar.
Öylesine karşı çıkarlar ki, bu konudaki kararı o adada yaşayan Kıbrıslılara bırakmak bile istemezler.
Peki neden?
Nedenini de bilmezler.
Çünkü nedeni bilmek ve bulmak düşünmeyi gerektirir.
Bazıları içinse bu çok zor, hatta imkánsız bir iştir.
Mısırlar yoldaymış
BİR mısır meselesi yazdık, aylarca ortalık karıştı. Yine biraz mısır yazalım.
Bu kez konunun bir bakan çocuğuyla ilgisi yok.
Çok güvenilir kaynaklardan aldığım bilgiye göre, şu sırada 100 bin ton mısır yüklü gemiler, Türkiye’ye doğru yola çıkmış vaziyette.
Bu gemiler birkaç gün içinde Türk limanlarına yanaşacak.
Ancak gelen mısırlar Türkiye’ye sokulmayacak. Fiktif ambarlara indirilecek ve beklemeye başlayacak.
Ne mi beklenecek?..
Mısıra geçen yazdan beri uygulanmakta olan yüksek gümrük vergilerinin indirilmesini.
Vergiler iner inmez de ilk partide gelen bu 100 bin ton ve şu anda gemilere yüklenmek üzere anlaşması yapılmış olan yüz binlerce ton mısır Türkiye’ye sokulacak.
Güvenilir kaynaklardan bana gelen bilgilere göre, mısırdaki fonun inmesi için şu sırada büyük bir kulis başlatılmış bile.
Yani yine birileri açıktan büyük paralar kazanmaya hazırlanıyor. Şimdi meraklı olanlar izlesinler bakalım, vergiler ne zaman düşecek ve mısırlar ne zaman içeri girecek?..
Geçmişte, Özal döneminde böyle bazı olaylar olmuş, özellikle de pirinçte yapılan benzer bir oyun yıllarca konuşulmuştu.
Açıkçası ben ne mısır ithaline karşıyım, ne de birilerinin para kazanmasına.
Ama gümrük vergileri ve fonlardaki iniş çıkışların içerden haber alan veya içeriye baskı yapan birilerine haksız kazanç kapısı olmasına dayanamıyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hákimler, on dakika sonra yeniden kapkaç yapacak kapkaççıları ilk celsede serbest bırakmadıkları zaman.