BAŞBAKAN Erdoğan turizmde ‘‘güzel’’ hedeflerden söz edince, benim de turizm aşkım depreşti.
Açıkçası ben Türkiye'nin kısa vadeli kurtuluşunun turimzde olduğunu düşünenlerdenim. Bu yüzden de turizmi çok önemsiyorum. Yıllar önce turizmin Türkiye'deki bir numaralı sektör olduğunu yazmıştım.
Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan rakamlar 2000 yılında turizmin dünyanın en büyük sektörü haline geldiğini gösterdi. 11 Eylül saldırılarıyla ve terör tehdidiyle bir darbe yemiş olsa da turizm geleceğin sektörü olacak.
Türkiye turizmle ilgili 1984 yılından beri önemli işler yapıyor. Rahmetli Barlas Küntay'ın açtığı bir yolda büyük hamlelerle ilerliyor.
Ancak turizmde 10 yılda yaptığınızı, birkaç günde yıkmak mümkün.
Ve işte size bir örnek. Japonya'da yaşayan bir okurumun bir Japon televizyonunda izlediği Türkiye ‘‘imajı’’.
Japonya nüfusunun hemen hemen yüzde onunu sürekli yurtdışında tuttuğu için turizmde Japonların payı büyük. Üstelik Japonlar gittikleri ülkede alışveriş yapan, para harcayan ve önümüze koyduğumuz ‘‘deniz-güneş-kum’’ dışındaki hedefin büyük müşterisi olan bir millet. Japonlar bu kadar çok seyahat ettikleri için de, televizyonlarında pek çok turizm programı var.
Geçen gün bunlardan biri yayınlanıyor. Okurumdan aktarıyorum:
‘‘Japonya'da televizyonlarda turizm tanıtım programları çok fazladır.
Yurtdışına çıkanlar bu programlarda konuşup, şurası iyiydi, burası böyleydi şeklinde yorumlar yapar. Ayrıca gidilen ülkeden satın alınan mallar bir televizyon programında o işin uzmanları tarafından ‘‘pahalı mı alınmış yoksa ucuz mu’’ diye değerlendirilir. Yani bir nevi kazık yemiş mi, diye bakılır. Bu program Japonların üzerinde inanılmaz etkilidir. Geçen ay ekrana çıkan iki Japon, Türkiye'ye gitmiş. Bizim ünlü halılarımızdan almışlar. Uzman, ‘Kaça aldınız?' diye sordu. Biri İstanbul'dan 2200, diğeri İzmit'ten 1700 dolara almış. Uzman halıyı elledi, çevirdi, epey inceledikten sonra ilk Japon'a dönüp, ‘‘Bu halı, değil 2200, 300 dolar dahi etmez. Maalesef aldatılmışsın!' dedi. İzmit'ten alınan için de, ‘Ancak 400-500 dolar eder' dedi.’’
Her vatandaşı potansiyel turist olan, her yıl turizme milyarlarca dolar akıtan bir ülkede işte Türkiye imajı.
Bir halıcı, bir rehber üç kuruş fazla kazanacak diye, üç kuruş fazla hanut alacak diye ortaya çıkan tablo.
Bir Japon'dan edilen 1900 dolar fazladan kár. Milyonlarca Japon'dan edilen milyarlarca dolar zarar.
Bu durum Türkiye'nin turizmdeki en büyük handikapı.
Turizm Bakanlığı'nın yapması gereken en önemli iş ise bu durumu denetim altına almak.
Hatta belki de bununla ilgili özel bir hukuki düzenleme getirmek.
Özelleştirmede açık artırma olmalı
ÖZELLEŞTİRME İdaresi'nin yaptığı her ihaleden sonra fiyatla ilgili tartışmalar oluyor. Genelde fiyat ‘‘düşük’’ bulunuyor.
Ben özelleştirmede ‘‘fiyat takıntılı’’ olanlardan değilim.
Zaman zaman ‘‘negatif fiyat’’a bile inanırım.
Yani 1 milyar dolar borcu olan, her yıl da 100 milyon dolar zarar eden bir KİT'in kuruluş değeri 999 milyon dolar bile olsa bedavaya satılmasından, hatta gerekirse üste para bile verilmesinden yana olabilirim.
Daha sonra bu şirket ehil ellerde kára geçince de ‘‘Bakın kárlı kuruluşu bedavaya verdiler’’ demem.
Ancak bazı kuruluşlar var ki, bunlar gerçekten çok kıymetli.
Pazar hazır, piyasada neredeyse tekel konumunda, teknoljisi çağdaş ve bir de kárlı.
Bu gibi şirketlerin satışında Özelleştirme İdaresi'nin uyguladığı satış yöntemi bana çok ‘‘doğru’’ gelmiyor.
Son örnek TÜPRAŞ ihalesi.
TÜPRAŞ değerli bir şirket. Bu şirkete Zorlu Grubu'nun liderliğindeki bir konsorsiyum 1,3 milyar dolar verdi. Şimdi ÖYK son kararı verecek ve TÜPRAŞ satılacak. Hükümet Zorlu Grubu'nu seviyor. (Yanlış anlaşılmasın ben de bu grubu çok takdir ediyorum.) Büyük ihtimalle onay çıkar. Ama fiyat tartışılacak.
Bu fiyat yüksek mi, alçak mı ben bilemem. Fiyatı az bulanlar çoğunlukta ama bence doğru fiyatı piyasa belirler.
Bu gibi ihalelerde en doğrusu zarflar açıldıktan sonra en yüksek telifin baz alınarak ‘‘açık artırma’’ yoluna gidilmesi.
Futbol Federasyonu bunu yıllardar başarıyla uyguladı.
1. Lig maçlarının naklen yayın hakları bir anda birkaç milyon dolardan önce 70 milyon dolara, oradan da 150 milyon dolara çıktı.
Bunun sırrı açık artırmadaydı.
Aynı yolun özelleştirme ihalelerinde de uygulanması zarar getirmez.
Getirse getirse kár getirir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Türkiye'de ahlaklıyla ahlaksızın, hukuka saygılı olanla hukuk tanımazın artık aynı kefeye konulmamasından mutluluk duyduğumuz zaman.