BİRKAÇ hafta önce SPK Başkanı Doğan Cansızlar ile sohbet ederken, bir konuda şikáyette bulundum. Türkiye’de son dönemde İPD gerçekleştiren, yani halka açılan pek çok firmanın hisse senetleri borsada işlem görmeye başladıkları gün büyük bir düşüş kaydetmişlerdi.
Koç’un traktörü, Doğuş’un otomotivi bile borsada ilk işlem gününde yüzde 20’lere varan değerler yitirmişlerdi.
Cansızlar’a bu durumun sermaye piyasalarına olan güveni zedelediğini ve gerçek anlamda ‘halka açılmaların’ önünü kestiğini söyledim.
Cansızlar da burada kendilerinin yapacak bir şeyi olmadığını, fiyatı firmaların belirlediğini ve sonunda böyle durumların ortaya çıktığını söyledi.
Gerçek şuydu ki, ekonomik şartlardan ötürü yeterince talep olmamasına karşın halka açılan firmalar, spekülatörlerin aceleciliği yüzünden hızla değer kaybedebiliyorlardı.
SPK Başkanı’na ‘Green shoe’ya getirilecek sınırlamanın bu tip spekülatif düşüşleri engelleyebileceğini söyledim. Ancak yasal olarak yapabilecekleri bir şey yoktu.
Coca Cola bu anlamda bir ilki gerçekleştirdi.
Son gün halka IPO’dan vazgeçti. 250 milyon dolarlık hisse satacaklardı ve 260 milyon dolarlık talep toplamışlardı.
Yani hisseleri satıp 250 milyon doları alıp kenara çekilebilirlerdi.
Ama talep ile arz arasında çok az bir fark olduğu için, spekülatif amaçlı alım yapanların satışa geçmesiyle birlikte gerçek küçük yatırımcılar zarar edebilir, hissenin değeri ilk gün hızla düşebilirdi.
Bu Coca Cola’yı bağlamazdı. Onlar paralarını çoktan tahsil etmiş olur, hatta satılan ‘ucuzlamış’ hisseleri alıp ekstra kár yapabilirlerdi.
Yapmadılar. Küçük yatırımıcıyı ‘olası’ bir mağduriyetten korumak için kendi adlarına leke sürebilecek bir işlem gerçekleştirdiler ve halka arzı iptal ettiler.
Aslına bakarsanız, bu durum çok da yakıştı.
TÜSİAD başkanlığı döneminde çok önemli toplumsal ve siyasi mesajlar veren Tuncay Özilhan’ın bu mesajları verecek ‘ahlaki tavra’ sahip olduğu bu işle ortaya çıktı.
Hormon başka, antibiyotik başka
SAPLA saman yine birbirine karıştırılıyor. Erman Toroğlu’nun ‘Tavuklarda hormon var’ demesi üzerine ben bir dizi yazı kaleme alarak ‘Tavuklarda hormon olduğu yolunda bir bilgim yok ama antibiyotik var’ dedim. Bazı sorumsuz üreticilerin kesime kadar antibiyotik vermeye devam ederek halk sağlığıyla oynadıklarını da ekledim.
Bazıları bu iki ayrı iddiayı birbirine karıştırdılar. Ben antibiyotik var diyorum, Toroğlu hormon var diyor. Bu ikisi aynı şey değil. Ben tavukları büyütenin Avilamisin gibi ‘Anticocsidial’ antibiyotikler olduğunu iddia ediyorum. Bunların her yerde kullanıldığını ama Türkiye’de bunun kontrolünün yapılmadığını ve kesimden en az 4 gün önce durdurulması gereken ilaç kullanımının sorumsuz ellerde son güne kadar sürdüğünü söylüyorum. Ve bugün bir başka iddiada daha bulunuyorum. ‘Bu tavukların atıkları ne oluyor?’
Öyle ya, Türkiye’deki tavuk çiftliklerinde her yıl milyonlarca ton yem tüketiliyor. Peki bu tavukların dışkıları ne oluyor?
3 milyon tonu bulduğu söylenen atıklar nereye atılıyor?
Gübre olarak kullanılan bu atıkların denetimi yapılıyor mu?
Bunlar nerede depolanıyor. Bu atıkları gübre olarak kullanmak ne kadar sağlıklı? Bütün bu sorular yanıt bekliyor. Tarım Bakanı Sami Güçlü, büyük bir samimiyetle 37 uzmanla denetim yaptıklarını söylüyor. On binlerce kümes, milyon ton üretim, 37 denetçi. Halkın sağlığı, üreticinin vicdanına emanet.
Sağı solu oynamayan başbakan
BAŞBAKAN Erdoğan, Gökkafes’te yapılan SPK toplantısına katılmayı reddetmiş. Süper bir hareket. Yıllarca yapımına karşı mücadele verdiği ve türlü hukuksuzlukla denetiminden kaçırılan binaya gitmiyor.
Gitmeyen ayağına sağlık.
Benim tanıdığım pek çok kişi de benzer protestoyu yıllardır yürütüyorlar.
Başbakan Erdoğan’ın en çok bu ‘kemikli’ duruşunu seviyorum.
Fikri, yaklaşımları değişebiliyor, yakın çevresinin tabiriyle ‘gelişebiliyor’ ama kimi meseleler karşısındaki ‘duruşu’ değişmiyor.
Hukuksuz meseleler karşısında ‘Dün dündür bugün bugündür’ yaklaşımı sergilemiyor.
Çizgisini koruyor.
Eminim ki, hukuka uygun bir yolunu bulsa, o binayı yıkmayı bile düşünüyordur.
Ben de Başbakan’ın bu ‘halini’ seviyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ölenlere verdiğimiz değeri arkalarından döktüğümüz gözyaşı miktarıyla değil, miraslarına sahip çıkarak gösterdiğimiz zaman.