BİR süre önce bir yazı yazdım. Töre cinayetlerine ‘‘töre indirimi’’ uygulanmasının ‘‘sorumluluk’’ sahibi, ‘‘çağdaş’’ hakimlerce engelleneceğini ve yasadaki ‘‘adaletsizliğe’’ rağmen hakimlerin bir içtihat oluşturabileceklerine değindim.
Bununla ilgili örnekler olduğunu aktardım. Bu yazımda ele aldığım ‘‘içtihat’’ oluşmaya başladı bile. Şanlıurfa'da bir mahkeme önemli bir karara imza attı. Bir ‘‘töre cinayetinde’’ katil zanlısına mahkeme ‘‘ömür boyu’’ hapis cezası verdi. Bununla yetinmeyerek cinayet kararı alan ‘‘aile meclisi’’ üyelerine de toplam 133 yıl ağır hapis cezası uygun görüldü. Şimdi top Yargıtay'da. Yargıtay'ın onaması durumunda bu cezalar uygulanacak.
‘‘Yasacı’’ değil ‘‘adaletçi’’ gibi davranan hakimlerin oluşturmaya başladığı bu ‘‘içtihada’’ eğer Yargıtay da destek verirse, Türkiye ‘‘çağdaşlaşma’’ yolunda önemli bir adım atmış olacak.
Memlekette sunucu kalmamış
GEÇTİĞİMİZ günlerde bir haber okudum. Bu konuda bir şeyler yazayım dedim ama fırsat bugüne imiş.
Haber şöyle diyordu:
‘‘TRT Eurovision finallerini sunması için Enrique İglesias'a teklif götürecekmiş.’’
Şaşırdım ve üzüldüm. Açıkçası bir de tepki bekledim. Sunuculardan, sanatçılardan. Ama ses seda çıkmadı. Bir dizide ‘‘hırsız sunucu’’ lafı geçse ‘‘sunuculara hakaret edemezsiniz’’ diye ayağa fırlayacak olanlar, ‘‘Türkiye'de adam gibi sunucu yok o yüzden dışardan getiriyoruz’’ anlamına gelen bir seçime çıtlarını çıkarmadılar. Bunca yıldır çeşitli ülkelerde düzinelerle Eurovision finali izledim, şimdiye dek hiçbirinde ‘‘yabancı’’ birinin o ülkenin finalini sunduğunu görmedim. Hele hele yabancı ülkeden ithal bir şöhretin sunduğunu hiç ama hiç görmedim (yanılıyorsam beni aydınlatın). Allah aşkına 70 milyonluk, yetişmiş insanıyla gurur duyan Türkiye'de Eurovision'u sunacak adam yok mu? Bir Korhan Abay, en az üç dilde sunum yapamıyor mu? Candan Erçetin Türkçe gibi Fransızca, Meltem Cumbul Türkçe'den iyi İngilizce konuşamıyor mu?
Hadi bunları beğenmediniz, bu ülkede hiç mi adam yok!
İlk kez Türkiye'de düzenlenen bir Eurovision'u Avrupalılara bir İspanyol'un ağzından iletmek iş mi?
Asıl sansür bilgiye ulaşmada
CHP Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün, benim bu köşede sorduğum ama bir yanıt alamadığım bir soruyu, Meclis gündemine taşıdı. Çok da iyi yaptı.
Fahrettin Üstün, benim sorumu tekrarlayarak, geçen yıl ithalat yasağı başlayıncaya kadar hangi firmanın ne kadar pirinç ithal ettiğini soruyor. İthal yasağının alışılmış uygulamaların dışında uzatılması nedeniyle 600 dolardan 1000 dolara çıkan fiyatı nasıl düşereceklerini soruyor.
İthalatçı firmaların daha önceki yıllarla bu yıl ithal ettikleri pirinç miktarının arasındaki farkları soruyor. Bu soruları biz de sorduk ama ‘‘resmi’’ bir yanıt alamadık.
Dış Ticaret Müsteşarlığı ne yazık ki, bazı bilgilere devlet sırrı muamelesi yapıyor.
Bilgi istiyorsunuz alamıyorsunuz.
‘‘Kardeşim kim pirinç ithal etti?’’ yanıt yok.
Global rakamlar veriyorlar.
Kim sorusunun yanıtı yok.
Zaten Türkiye'nin sorunu burada.
Yazıya sansür yok. Asıl sansür bilgiye. Kamuoyu adına araştırma yapanların kamuoyunun bilme hakkına sahip olduğu bilgilere ulaşma şansı yok. Sansür bilgiye uygulanıyor ve asıl vahim olan bu. Türkiye'de şeffaf ve demokratik toplumun önü bilgiye ulaşma özgürlüğü sağlandığı zaman yakalanabilecek. Çünkü gazetecilerin ulaşamadıkları bilgileri yazma şansları yok.
Ta ki, bir hasım tarafından kendilerine iletilinceye dek.
Galatasaray’da iyi ve kötü
SEÇİM öncesi Galatasaray Spor Kulübü'nde hem iyi, hem de yanlış gelişmeler meydana geliyor. İyi olan şu: Fenerbahçe Spor Kulübü'nde 100 milyon doları bulan borç nedeniyle Aziz Yıldırım'a kimse rakip çıkamaz ve Yıldırım tek başına girdiği seçimleri kazanırken, Galatasaray'da bunun biraz üzerindeki borca rağmen 5 aslan yürekli adam çıkıp başkanlığa aday olabiliyor. Bu Galatasaray sevgisinin boyutunu gösterir. Kötü olan ise şu: Galatasaray son yıllarda çok büyüdü ve ananelerini biraz olsun unutmaya başladı. Galatasaray'da eskiden gruplar, platformlar yoktu. Herkes Galatasaraylıydı. Tek bölünme mektepli-mektepsiz ayrımındaydı. 10 yıl önce bu ayrımı da bitirip sevinmiştik. Fakat görüyorum ki, büyümeyle birlikte gruplar da başladı. Bir dönem sonra bu gruplar başkan adaylarıyla pazarlık yapmaya başlarlarsa hiç şaşırmayacağım. Ben Galatasaray'a ‘‘gruplaşmayı’’ yakıştıramadım.
Kongreyle ilgili düşüncelerimi ise cuma günü yazacağım.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Herkese eşit mesafede duranı herkes rakibinin adamı zannetmediği zaman.