TJK kapanacak, 200 bin kişi aç kalacak

TÜRKİYE ’nin en önemli kulüplerinden biri Jokey Kulübü’dür. Türkiye’nin İsmet İnönü, Celal Bayar gibi cumhurbaşkanları, siyasetçileri, Vehbi Koç gibi sanayicilerinin yöneticilik yaptığı, Türkiye’de atçılığın gelişmesini sağlayan, Tarım Bakanlığı’na bağlı farklı yapıda bir kulüptür.

Asıl görevi Türkiye’de at neslinin ıslahı ve at yetiştiriciliğinin gelişmesidir. Bu amaçla Türkiye’nin çeşitli yerlerinde haraları vardır.

Bunun yanı sıra at yarışlarını düzenler ve at yarışı üzerine oynanan bahis organizasyonlarını yapar.

Ancak Jokey Kulübü ve buna bağlı olarak Türkiye’deki at yetiştiriciliği ‘nalları dikmek’ üzere.

Çünkü Jokey Kulübü’nün gelirleri giderek törpüleniyor.

Jokey Kulübü, gelirlerini bahis oyunlarından sağlıyor. Ancak bahis gelirleri üzerindeki kesintiler giderek artıyor ve bu oyunlar giderek cazip olmaktan çıkıyor.

Geçen yıldan örnek vermek gerekirse, Jokey Kulübü’nün gelirlerinden yapılan kesintilerin oranı yüzde 60’ı buluyor.

Geçen yıl Türkiye Jokey Kulübü (TJK) Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na 103.7 trilyon, Olimpiyat Fonu’na 10 trilyon, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na 35 trilyon, Türk Tanıtma Fonu’na 32 trilyon, eğlence vergisi olarak belediyelere 45.5 trilyon, Cumhurbaşkanlığı’na 252 milyar, Kızılay’a 252 milyar para aktarmış. 186.7 trilyon KDV ödemiş. Toplam 1 katrilyon 223 milyar lira olan gelirinin 628.6 milyarını ikramiye olarak yarışseverlere dağıtmış ve bu dağıtılan miktarın bir bölümünü de Veraset ve İntikal Vergisi olarak Maliye’ye ödemiş. Toplam gelirlerinden yüzde 10’luk bir miktarı Şans Oyunları Vergisi olarak yine devlete aktarmış. Devlete aktarılan toplam miktar yaklaşık 717 trilyon TL. Geriye TJK’ya kala kala 182 trilyon kalmış.

Jokey Kulübü bu para ile hipodrom yapacak, yarış düzenleyecek, yurdun dört bir yanındaki haralarda at yetiştirecek ve ayakta kalacak.

İmkansız. Fransa’da sistem hemen hemen Türkiye gibi. Ama orada kesinti oranı yüzde 30. ABD’de yüzde 18. Türkiye’de ise yüzde 60.

Devlet burada büyük bir yanlış yapıyor.

Kesintileri artırarak yarışseverlerin ilgisini azaltıyor. Buna bağlı olarak gelirler düşüyor. Oysa vergiler ve fon kesintileri makul miktarda olsa pasta büyüyecek ve devlet daha az oran almasına rağmen kasasına daha fazla para girecek.

Ama kimse bunun farkında değil.

Kesinti arttıkça gelir düşüyor.

Diyeceksiniz ki: ‘Düşerse düşsün kime ne?’

Bilmem biliyor musunuz, bu işten ekmek yiyen 30 bin aile var.

Ve pek çoğu Doğu ve Güneydoğu kökenli. TJK en geç iki yıl içinde kapısına kilidini vurur. Olan 30 bin aile ve onların baktığı 200 bin kişiye olur.

YKB satılıyor, SPK uyuyor mu?

YAPI Kredi Bankası satılıyor. Bu yola girildi. Açıklamalar kafa karıştırıcı bile olsa görülen o ki, Koç Grubu bankayı alıyor.

Satışın en muammalı noktası ise YKB’nin portföyünde bulunan Turkcell hisselerinin durumu.

Net bir bilgi olmamakla birlikte Koç Grubu’nun bu hisselerin satın alınması ile ilgili olarak Çukurova Grubu’na bir süre verdiği yolunda dedikodular var.

Ancak ne fiyat konusunda bir bilgi var, ne de şartlar. Bu durum Sermaye Piyasası Kanunu’na ‘açık bir muhalefet’. Çünkü Yapı Kredi neredeyse yüzde 40’ı halka açık bir kuruluş.

Yani o içinde Turkcell hisselerini de barındıran portföyün yüzde 40’ı küçük ortakların. Bu hisselerin satışının ‘açık ve şeffaf’ bir biçimde yapılması, bankanın küçük ortaklarını zarara uğratmayacak fiyat ve şartlarla satılması gerekiyor. Koç Grubu’nun Çukurova Grubu ile ne pazarlıklar içinde olduğunu bilemiyorum.

Beni ilgilendirmiyor da. Ancak portföydeki hisselerin satış opsiyonuna dayalı bir indirim, bir ucuzluk söz konusu ise bu küçük ortakların hakları üzerinden menfaat temini anlamına geliyor.

Böylesi bir durumda SPK’nın geçmişte yaptığı gibi duruma el koyması gerek. Ben SPK yönetiminin harekete geçmesini bekliyorum

Türkiye özgür olsun ama basını değil

RADYO
ve Televizyonların Kuruluşları Hakkındaki Kanun değiştirilmek isteniyor. Asıl yapılmak istenen RTÜK’ün yapısını değiştirmek.

Mevcut yasada RTÜK üyeleri parlamento tarafından belirleniyor.

İktidarın ve muhalefetin belirli kontenjanları var.

İktidar bunu değiştirmek, RTÜK üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesini sağlamak istiyor. Bu AB’ye girmeye hazırlanan, giderek özgürlükçü olduğunu iddia eden Türkiye açısından büyük bir yanlış.

Radyo ve televizyonları denetleyecek bir kuruluşun ‘hükümet tarafından atanması’ demek, en azından görüntüde bu kuruluşların siyasi baskı altına alınma riski demek.

Üstelik de görüntüdeki bu durumun ‘fiili’ durum haline gelmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok. Basını baskı altına almak Türkiye’de gelmiş geçmiş bütün iktidarların zaman zaman denediği bir durum.

1950’lerde Demokrat Parti bunu bir süreliğine de olsa başarmış.

Ama AB üyesi olmak için çırpınan, dünyaya açık bir Türkiye’de böyle bir durum kabul edilebilir bir durum değil.

Türkiye’yi özgürleştirme konusunda iki yılda inanılmaz adımlar atan bir iktidarın, söz konusu basın olunca böyle bir yasa çıkarma girişimini anlamak mümkün değil.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hayatımızı mutsuz olmak değil, mutlu olmak üzerine kurduğumuz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları