Tıp fakülteleri arasında YÖK ayrımcılığı

‘YÖK’ün yok etmek istediği fakülte’ başlıklı yazımı okuyan İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Erman Tuncer aradı.

‘Çok doğru bir yazı yazmışsınız’ dedi.

Tuncer, vakıf üniversitelerinin tıp fakültesi kurmak için son derece yetersiz şartlara sahip olduğunu söyledi.

‘Fatih Bey, Fatih, Yeditepe gibi üniversitelerin tıp fakülteleri var. İnanır mısınız, bu eğitimi vermek için en ufak bir altyapıları yok. Ne öğretim üyesi, ne başka bir şey. Çünkü imkánları yok. Bu üniversitelerin de hastanesi yok. Yeditepe, devlet hastaneleriyle öğrenci başı bir ücret ödeyerek anlaşma yapıyor ve devlet hastanelerini eğitim hastanesi olarak kullanıyor. Burada YÖK’ün adil davranmadığı fikrinize katılıyorum. Vakıf üniversitelerine tıp fakültesi kurma izni verilirken bu durum göz önüne alınmıyor. Keyfe kalmış bir uygulama yapılıyor.’

İl Sağlık Müdürü Tuncer’in sözleri, Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Dr. Canan Karataylı Efendigil’i doğruluyor.

YÖK, ‘kendince’ bir nedenle kurucu vakıfları arasında Kardiyoloji Vakfı’nın da bulunduğu ve bu sayede son derece modern hastanelere sahip Kadir Has Üniversitesi’ne ‘Hastanen yok’ diye öğrenci yollamıyor, ama hiç hastanesi olmayan üniversitelere öğrenci yollamakta bir beis görmüyor.

Bana gelen bilgilere göre, YÖK Başkanı da durumun çarpıklığının farkında ama kurul içinde hálá etkin olan ‘Gürüzcüler’, Gürüz döneminden kalan bir ‘kan davası’ nedeniyle bu fakülteyi yok etmek istiyorlar.

Sonra da ‘Bu YÖK yeniden yapılandırılmak isteniyor’ diye hep birlikte ayağa kalkıyoruz.

Bu kafadaki bir YÖK’ü yeniden yapılandırmak değil, ortadan kaldırmak lazım.

Kapalıçarşı neyse Laila da o

HER yaz başında ve ortasında benzer tartışmaları yaşıyoruz. Laila’ya, ya da Reina’ya belediye engeli. Bu iki yazlık eğlence yerinin açılmasından müthiş rahatsızlık duyanlar var. Buralarda yasadışı bir iş yapılıyorsa, uyuşturucu satılıyor, vergi kaçırılıyorsa eğer hakkında ne gerekiyorsa sonuna kadar yapılsın.

Ama İstanbul’un sembolü olmuş, bence dünyanın en muhteşem eğlence yerlerinden ikisi haline gelmiş bu mekánlarla lütfen uğraşılmasın.

Bu iki gece kulübü, İstanbul’un simgeleri haline geldiler.

İstanbul’un dünyaya pazarlanmasında Kapalıçarşı, Sultanahmet ve Ayasofya ne ise artık bu iki gece kulübü de aynı önemde. Hatta belki zengin, varlıklı turisti cezbetmek açısından daha da önemli.

Ben bu iki eğlence mekánına giden yabancıların neler hissettiklerini, nasıl komplekse girdiklerini, Türkiye ile ilgili fikirlerinin nasıl değiştiğini yakinen biliyorum.

Galatasaray’a transfer etmek istediğimiz Perez ile Mondragon’un eşlerinin, Türkiye’de yaşamak istemezken Laila’yı görünce İstanbul’a gelmeyi kabul ettiklerini, bu iki transferin Laila sayesinde yapılabildiğini bizzat yaşadım.

Yeter artık buralarla uğraşmayın.

Bu yerler Boğaz’ın görüntüsünü bozmuyor, tam aksine güzelleştiriyor.

Zehirli piknikler

HAVALAR güzelleşip güneş geç de olsa yüzünü gösterince, İstanbul’un değişmez manzarası yol kenarlarındaki ‘piknikçiler’ oluyor.

Bahçesiz, bitişik nizam apartmanların sakinleri, haftada bir gün birkaç saatliğine de olsa kendilerini sokağa atıyorlar.

Peşinde oldukları şey ise hafta boyu göremedikleri ‘yeşillik’. Ancak İstanbul’da yeşile ulaşmak öyle kolay değil.

Bu nedenle olsa gerek ‘pazar piknikçilerinin’ tercihi, en yakın buldukları yeşillik ve ağaç gölgesi.

Belediyenin son yıllardaki çalışmaları sayesinde İstanbul’daki yol kenarları çimenlik ve ağaçlık bir alan sunuyor. Pazar piknikçileri de ‘temiz ve açık hava’ için yol kenarlarındaki bu küçük ‘vahaları’ tercih eder oldular.

Yolda giderken, sağınızda solunuzda mangallardan çıkan dumanları, kavşakların arasındaki yeşilliklerde top oynayan çocukları görüyorsunuz.

Ancak yapılan bu iş ‘piknik’in işlevinin tam tersi bir sonucunu doğuruyor.

Temiz hava almak için yapılan piknik, birdenbire ‘zehirli hava’ya dönüşüyor.

Belki zemin yeşil, bir iki ağaç var ama otoyol kenarlarındaki pikniklerde ciddi bir ‘soluma’ sorunu da mevcut.

On binlerce otomobilin egzozundan çıkan kurşunlu ve zehirli gazları, ‘temiz havada’ piknik yapıyoruz zannederek soluyorlar. Ve akşam eve dönerken temiz hava değil, bol bol zehir almış olarak gidiyorlar.

Zannediyorum, belediyenin ve karayollarının yol kenarında yapılan pikniklere karşı vatandaşı uyarması gerekiyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Göstermelik olağanüstü kurultayların, tepetaklak giden partileri kurtaramayacağını anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları