Paylaş
Bursa'da ikamet eden bir genç kızımız, Galatasaray Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü kazanır.
Babası kızının elinden tutar ve İstanbul'a gelirler.
Babanın niyeti kızına oturabileceği, iyi bir muhitte ev bulup yerleştirmektir.
Bulurlar. Göztepe'de bir ev kiralıktır ve bir telefon numarası verilmiştir.
Ararlar. Ev bağış yoluyla Türk Eğitim Vakfı'na aittir. Hayırsever bir vatandaş tarafından vakfa bırakılmıştır, vakıf da kiraya vermektedir.
Baba gidip anlaşır. Kirada, peşinatta anlaşırlar.
Tam sözleşme yapılacakken, evin üniversitede okuyacak kız için tutulduğu söylenince Türk Eğitim Vakfı'nın konuyla ilgilenen sorumlusu, ‘‘Kusura bakmayın. Öğrencilere ev kiralamıyoruz’’ der.
Bir eğitim vakfına bu tutumun yakışmadığını söyleyen baba, bu durumu basına intikal ettireceğini söyleyince, hukuk müşaviri olduğu söylenen kişi tarafından itilip kakılarak dışarı atılır.
Olacak şey mi, sevgili okurlar.
Bir eğitim vakfı, öğrenciye ev vermiyor.
Hem de parasıyla...
Halbuki tarikatlar kira almak bir yana üste para vererek öğrenci devşiriyorlar. Sonra da soruyoruz kendi kendimize: ‘‘Bu tarikatlar nasıl oluyor da bu kadar güçleniyor?’’
Hamidiye Suyu'nu içmeyin!
BELEDİYELERİN hizmet etmekle yükümlü oldukları halka nasıl hizmet ettikleri depremde ortaya çıktı.
Satılık belediyelere verilen oy, kolon olup üzerimize yıkıldı.
Belediyelerin alçaklığını görmek için her zaman bir deprem gerekmiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin halkın sağlığıyla nasıl oynadığının ortaya çıkması için titiz bir turizmcinin çabası yeterli olabiliyor. İstanbul'daki bir turistik tesis yöneticisi, oteline temiz su olarak satın aldığı Hamidiye Suyu'nu Hıfzıssıhha'ya gönderir.
Hamidiye Suyu'nu şişeleyip satan kuruluş İstanbul Belediyesi olduğu için suda bir problem olacağına ihtimal vermemekle birlikte, aldığı eğitim gereği rutin bir denetim için suyu İstanbul
Bölge Hıfzıssıhha Enstitüsü'ne yollar. Rapor gelir.
Sonuç çok açıktır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından çıkarılıp şişelenen ve satılan Hamidiye Suyu, Gıda Maddeleri Tüzüğü'nün 432. maddesine uygun değildir.
Yani içilemez.
İstanbul Belediyesi'nin sattığı içme suyunda E.Coli vardır.
İstanbul Belediyesi mikroplu suyu şişeleyip satmaktadır.
Belediye kendine oy veren vatandaşlara hastalıklı su satarsa, bu belediyenin başkalarını denetlemesini nasıl beklersiniz?
Turizm Bakanı'ndan pilota tehdit
THY, aylar önce pilotlarına bir talimat vermişti: ‘‘Kalkışta bir gecikme olursa, yolculara gecikme nedeni ile ilgili bilgi verin.’’
Bu talimat kesindi.
Bu talimatlara uyan bir pilotun başı geçtiğimiz günlerde, genç ve dinamik Turizm Bakanı Erkan Mumcu ile derde girmiş.
Kalkış için her şeyi tamam olan uçak, Turizm Bakanı'nın uçağı teşrifleri gecikince uzun süre apronda bekler.
Sonunda Erkan Mumcu uçağa biner ve uçak kalkış için hareket eder.
Bu arada uçağın pilotu da, THY'nin talimatı gereği bir anons yapar ve VIP yolcuların uçağa geç gelmelerinden dolayı geç kalktıklarını söyler, özür diler.
Bunu duyan Turizm Bakanı Erkan Mumcu, yerinden fırlayarak kokpite doğru koşar ve pilota, ‘‘Sen artık bittin. Gününü göreceksin. Bir daha hayatın boyunca pilotluk yapamayacaksın’’ diye bağırmaya başlar.
Uçaktaki yolcuların ve turistlerin şaşkın bakışları altında hakaretlerini sürdüren Bakan Mumcu yol boyunca da sakinleşmez ve uçaktan inerken bile pilotu tehdit etmeye devam eder. Aslında bu Türkiye açısından bildik, alışıldık bir durum.
Ancak Erkan Mumcu genç bir bakan. Üstelik de geçtiğimiz günlerde bir televizyonda ‘‘Türkiye'de sistem çürümüş’’ diye ahkám kesiyordu.
Mumcu'nun sistemin çürüdüğünü bilmesi bir erdem ama kendisi gibiler yüzünden çürüdüğünü anlamaması aymazlık olabilir ancak. Ayrıca da şunu söyleyeyim.
O pilotu işten attırabilir. O pilotun elinde aslan gibi brövesi var. Gider dünyanın herhangi bir yerinde uçar.
Fakat o pilotu işten attıran kafa, dünyanın başka bir yerinde değil turizm bakanı, turistik tesise kapıcı bile olamaz.
Timuralp'ten yanıt
İSPANYA'daki kardiyoloji kongresine katıldığı için eleştirime maruz kalan Profesör Doktor Bilgin Timuralp aradı.
‘‘Bana kongreye katılmaktan vazgeçerseniz, oraya yapacağımız masrafla depremzedelere yardım yaparız diye bir teklif gelmedi. Ayrıca da kongreye davetli Türk meslektaşlarımın yüzde 95'i oradaydı. Zannederim böyle bir teklif yapıldıysa bile pek kabul görmemiş’’ dedi.
Profesör Timuralp, yılda bir kez yapılan bu tip kongrelere katılmanın bilimsel açıdan önem taşıdığını da söyledi.
Bilgin Timuralp, depremde zarar gören Kocaeli Tıp Fakültesi kardiyoloji asistanlarının Osmangazi Üniversitesi'ne geleceklerini, bundan büyük memnunluk duyduklarını da belirtti. Timuralp, bana cevaben bir faks çekeceklerini de belirtti.
Ancak faks ben bu yazıyı yazdığım dakikaya kadar elime ulaşmadı.
O nedenle telefonda yapılan açıklamayı aktarıyorum.
Not: Profesör Timuralp ve arkadaşlarını kongreye yollayan firma Roche değil, Electra imiş. Roche'un bu tip kongrelere eşli katılım sağlamadığını öğrendim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Yazılara gelen yanıtları yayınlamanın ilkeli gazeteciliğin temel kuralı olduğunu
anladığımız zaman.
Paylaş