FATİH Terim, teknik direktörlük kariyerinin ‘‘en talihsiz’’ açıklamasını yaptı. ‘‘Rakipler sahaya önce Galatasaray'ı sonra beni yenmek için çıkıyorlar’’ dedi. Çok merak ettim, Galatasaray'ın rakipleri sahaya başka ne için çıkacaklardı?Büyük olmak, iddialı olmak zaten bu değil mi?Elbette ki, herkes sahaya yenmek için çıkacak. Rakip büyükse, bu daha keyif verici olacak. Terim söylesin, Galatasaray'la Milan'ı yenmek mi daha keyif verici yoksa Türkiye'de iddiasız bir takımı mı?Siz ne kadar büyükseniz, rakip de o kadar iddialı olmak istiyor. Lige kalite ve keyif veren de bu oluyor. Terim'in bu açıklaması bence düşünülmeden yapılmış talihsiz bir açıklamadır. Galatasaray'a da, Terim'e de yakışmamaktadır. Bu sözlerle Galatasaray'ı küçültmeye veya kendini büyütmeye hiç gerek yoktur. Galatasaray ‘‘en bunalımlı dönemlerini’’ yaşarken bile lig ikincisidir. Ayrıca 12. de olabilir. Bu durum gerçek Galatasaraylıyı bozmaz. Ama rakiplerinden ‘‘teslimiyet’’ beklemek ve ‘‘kolay zaferler’’ peşinde koşmak Galatasaraylıyı üzer. Terim'in ilgilenmesi gereken rakiplerinin ne yapmak istediği değil, kendisinin ne yapmayı planladığıdır. Kıbrıs devalüe olduTÜRKİYE oldum olası diplomaside genelde kaybeden bir ülkedir. Sahada aldıklarımızı masada veririz. Gerçi kimi ‘‘eski generallere’’ bakılırsa sahada almamızın nedeni masada vermektir ama bunu bile iyi beceremeyiz. Kıbrıs meselesinde geldiğimiz nokta da tam bu. Yıllardır Türkiye'de bir pazarlık söylemi vardı: ‘‘Veririz Kıbrıs'ı gireriz AB'ye.’’Resmen hiçbir zaman dillendirilmese de, bazı köşe yazarları bunu açık açık yazıp, pazarlığı bu noktaya taşımamız gerektiğini bile söylediler. Kıbrıs, AB üyeliği için Türkiye'nin elinde bir koz gibi duruyordu. Ancak şimdi Türkiye ‘‘açık koz’’ olarak kullanmadığı bu pazarlık unsurunu bir adım geriye götürüyor. Düne kadar ‘‘AB'ye giriş bileti’’ olarak görülen Kıbrıs şimdi ‘‘devalüe’’ edildi. AKP'nin ‘‘müthiş dış politika atağı’’ sayesinde Kıbrıs ‘‘giriş bileti’’ olmaktan çıktı ve ‘‘randevu şartı’’ haline geldi.AB Kıbrıs'ı masaya şimdiden koyuyor ve ‘‘Ver Kıbrıs'ı al müzakere tarihini’’ diyor. Türkiye'nin hakkı olan müzakere tarihi için Kıbrıs'ı isteyen Avrupa Birliği'nin, ‘‘tam üyelik’’ için ne isteyeceğini düşünmek dahi insanı ürkütüyor. Ama o gün, eğer bir gün gelirse, geldiğinde ‘‘Şu Irak'a komşu olmanız bizi ürkütüyor. Kürdistan size daha iyi komşu olur’’ derlerse kimse çok şaşırmasın. Bakan nereden, biz oradanız!TÜRKİYE için tehlikeli olan ne iktidara gelen herhangi bir siyasi görüşün niyetleri, ne de buna karşı oluşması muhtemel tepkilerdir. Türkiye'nin yolundaki en büyük engel, ilkesiz, ‘‘yalak bürokrasi’’dir.Ya da somutlaştırılmış haliyle, geçen cumartesi günü gazetelere yansıyan fotoğraftır. Hangi fotoğraftan söz ettiğimi hatırlatayım. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, cuma namazı için bakanlığının mescidine gidince, yarın öbür gün çıkarılacak ‘‘valiler kararnamesinde’’ uygun bir yer kapmak isteyen valilerin bakanlık mescidi önünde biriken ayakkabılarının fotoğrafıdır. Bakan ‘‘dini bütün ve muhafazakár’’ olunca hepsi birden mescitte. Yaranma ve kendini gösterme yarışında. Bakan Hıristiyan olsaydı aynı taife emin olun ki, kilise önünde ellerinde birer mumla bekliyor olurdu. Bakan bir Yahudi olsaydı, bakanlıkta cumartesi günü iş yaptıracak adam bulamazdınız. İşte ‘‘bir kısım’’ Türk bürokratının meşrebi bu. Rüzgárın estiği yönü hissedip onunla birlikte esmek. Kimlik, kişilik, eğitim, birikim hikáye. ‘‘Yaranma bürokrasisi’’ mi desek, ‘‘yalaka bürokrasisi’’ mi karar veremiyorum. Ama bu bürokrasiden Türkiye'ye bir hayır gelmeyeceğini çok iyi biliyorum!NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Gördüğümüz ışığın ‘‘yeşil ışık’’ olduğunu samimiyetle itiraf edebildiğimiz zaman.