Teke tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Örtbas eden Yüksel değil, Akşener

Kutlu Savaş'ın kendisine yazdığı mektubun basına yansıması eski Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'i derinden yaralamış olmalı...

Açık söylemek gerekirse ben de biraz şaşkınım...

Yüksel, Emniyet kökenli değildi. Valilikten Emniyet Müdürlüğü'ne atanmıştı ve emniyet içinde çete operasyonları yalnızca onun döneminde yapılabilmişti.

Yüksel'in müdürlüğü dönemindeki çalışmalarını yakından takip ettiğim için de, herhangi bir örtbas olayına karışabileceğini düşünmüyordum...

Dün sabah erken saatlerde aradı Alaattin Yüksel... Benim radyoda programda olduğum saatlerde. Program biter bitmez hemen aradım...

Üzgündü... Bir açıklama yapmaktan çok, biraz dertleşmek niyetindeydi.

Anlattı:

‘‘Trabzon Valiliği'nde görevliyken Emniyet Genel Müdürlüğü'ne 96 Nisan'ında atandım. Polis içinde varolduğu öne sürülen pek çok çete benim dönemimde ortaya çıktı. Biliyorsunuz.

Susurluk olayı da benim dönemimde patladı. Olay adli olarak jandarma bölgesindeydi. Bizi ilgilendiren yönü, otomobilde bir emniyet mensubunun, Hüseyin Kocadağ'ın bulunmasıydı. Hemen Kocadağ'ın bu otomobildekilerle ilişkilerini araştıran bir soruşturma başlattım.

Kazadan 1 hafta sonra Susurluk ve İstanbul Savcılıkları otomobilde bulunan 7 silahla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bilgi istedi. Hem kendi teşkilatım içinde, hem de İnterpol aracılığıyla uluslararası bir araştırma yapmaya başladım.

Silahlardan birinin Diyarbakır Valiliği tarafından Hüseyin Kocadağ'a, birinin Ankara Valiliği tarafından Sedat Bucak'a, birinin de İstanbul Valiliği tarafından Mahmut Özbay, yani Abdullah Çatlı'ya verildiğini tesbit ettim.

Geriye dört silah kalıyordu. Bunlarla ilgili bilgi İsrail İnterpol'ünden geldi. Bu silahlar Ertaç Tinar'ın sahibi olduğu şirket tarafından Türk Emniyeti için satın alınmış görünüyordu. Ve bunlar Türk polisine hibe edilmişti.’’

Buraya kadar soruşturma son derece rayında gidiyor değerli okurlar... Ancak bundan sonrasında Alaattin Yüksel'in sözleri çok ilginç:

SİLAHLAR TESLİM ALINDI MI BELLİ DEĞİL...

‘‘Hemen Emniyet İkmal Bakım Daire Başkanlığı'na yöneldik. Çünkü bu silahları ancak orası teslim alabilirdi ve bu bölümün başındaki kişi hâlâ görevdeydi... Onun ifadesine göre Ertaç Tinar'ın şirketi Emniyet'ten son kullanıcı için belge almış... Yani Hospro, bu belge ile silahların alımını yapmış. Ancak bu silahların emniyete teslim edilip edilmediği belli değil. Bizim ortaya çıkardığımız nokta şu, bu silahlar emniyet için alınmış ama, emniyete verilmiş mi belli değil... Son kullanıcı belgesi, teslim belgesi anlamına gelmiyor...

Onun da üzerine gitmeye başladım. Özel Harekât Dairesi'ne baktık. Silahlar orada da yok. Bunun üzerine soruşturma başka bir yöne kaymaya başladı. Boyut değişti. Yapılması gereken silahların yola çıktığı noktadan itibaren bir araştırma yapmaktı. Taşıyıcı kim? Gemiyle mi, TIR'la mı gelmiş? Nereden yola çıkmış? Türkiye'ye hangi limandan girmiş, hangi gümrükte işlem yapılmış?

Bütün bunların izini sürmek lazım...

Bunun üzerine 30 veya 31 Ocak günü İçişleri Bakanlığı'na resmi bir yazı yazdım. Olayın boyutlarını bildirip, bu konunun bakanlıkça araştırılması gerektiğini söyleyip, Mülkiye Müfettişleri'nin olaya el koyması gerektiğini bildirdim. Bu arada 79 ilin Emniyet Müdürleri'ne resmi bir yazı yazıp, her türlü bilginin bulunup aktarılması talimatını verdim.

Bakanlık 2 gün sonra Mülkiye Müfettişleri'ni yolladı... Zaten bir süre sonra da ben görevden alındım...’’

Yüksel'in sözleri böyle...

Anlaşılan o ki, ortada bir örtbas var. Ancak örtbas edilmesi için çabalayan Alaattin Yüksel değil. Doğrudan İçişleri Bakanlığı, ya da dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener...

Hani şimdilerde ortada ‘‘Adaletin Zaferi’’nden söz ederek dolaşan, otobüs tepesi dansçısı Meral Akşener...

Niye Alaattin Yüksel?

Kutlu Savaş'ın ulaştığı nokta aslında yeni değil. Eski Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel'in Ocak 97'de soruşturmayı, Mülkiye Müfettişlerine devrettiği noktada duruyor Savaş...

Sonraki bulguları ise, olayın bu noktadan sonra savsaklandığı yönünde...

Savaş'ın bu silahlarla ilgili olarak bilgi istediği adres yanlış... Silahların talep edildiği tarih 93 sonu, Türkiye'ye geldiği tarih ise 94 başı... Yani bildik bir adres var karşımızda, Mehmet Ağar... Dönemin Emniyet Genel Müdürü...

Ağar bu konuyla ilgili olarak klasik açıklamasını yapmış zaten. Basını eleştirerek şöyle demiş:

‘‘Türkiye'ye zarar veriyorsunuz. Bunlar konuşulmaz. Üç beş tane silah kaybolmuş olabilir. Çok önemli değil. Bunların yüzde 99'unun kaydı vardır...’’

İyi açıklama değil mi?

‘‘Yüzde 99'unun kaydı vardır...’’

Kaba bir hesapla Emniyet'in elinde 200 bin silah olduğunu varsayarsak, yüzde 2'si kayıp... Ya da kayıtsız. O da 2 bin silah ediyor...

Önemsiz olan rakam bu.

Peki Kutlu Savaş neden dönemin Emniyet Müdürü Ağar'a değil de, Yüksel'e yöneliyor? Bunu anlamak imkânsız.

Ya da soruşturmayı yürüten ve yine Savaş'ın ifadesiyle işi savsaklayan müfettişlere ve onların başındaki Akşener'e değil de Yüksel'e?

Anlaşılan Kutlu Savaş'ın işi kolay değil. Olay öyle büyük ki, inanılmaz yerlerden yönlendirmeler gelebiliyor. Ve Savaş gerçeklerle, yönlendirmeleri de ayıklamak zorunda...

Ancak Alaattin Yüksel'in bir sözü çok önemli:

‘‘Bu silahlar nasıl gelmiş, nereden Türkiye'ye girmiş?’’

Bu sorunun yanıtı bulunmak zorunda. Yoksa birileri Türk Emniyeti adına sipariş verip, bu silahları başka yerlere veriyor olabilir...

Bu sorunun yanıtının peşinden gitmeliyiz...

Belki de Alaattin Yüksel bu sorunun yanıtını bulmaya çalıştığı için görevinden alındı! Kim bilir?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Üniversite rektörü doktorlar, silah tacirleriyle ortak şirket kurmadığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları