Paylaş
Oh olsun!
ANAP yıllarca ‘‘Hırsız’’ dediği Çiller'i iki hafta kadar önce Meclis komisyonlarında akladı.
DYP ise ANAP lideri ve Başbakan Mesut Yılmaz'ı komisyon kararıyla Yüce Divan'a yollanması için Meclis'e havale etti.
Meclis de uygun görürse, Yılmaz Yüce Divan'a gidecek.
ANAP hırsız dediği Çiller'i kurtardı, DYP yolsuzluk yapıyor dediği Yılmaz'ı kurtarmadı.
Görünüş itibariyle DYP ANAP'tan daha tutarlı.
Yılmaz ise yıllarca hırsızlıkla suçladığı birini kurtardığı için tutarsız. Yılmaz'ın durumuna üzülmek mümkün değil. Çünkü Çiller'i akladığı gün zaten bunu hak etmişti Yılmaz.
Şimdi ne olur?
Bir şey olmaz.
Kurtköy Havaalanı projesi, ANAP döneminin en, belki de tek temiz işi.
Çünkü bu proje bir ANAP projesi değil. İstanbul'da Kurtköy'de bir havaalanı yapılması gerekliliğine işaret eden kurum Genelkurmay. Stratejik olarak bu havaalanının Kurtköy'de yapılması gerekli.
Yılmaz hükümeti bu olayda sadece icracı. Projeyi gerçekleştirecek müteaahhit bile askerler tarafından işaret edilen bir NATO müteahhidi.
Proje için kullanılacak kaynak çok öncesinden belirlenmiş şartlı bir kaynak.
O yüzden de Mesut Yılmaz aslında rahat.
Meclis Yılmaz'ın Yüce Divan'a gitmesine karar verse bile Yılmaz'ın bu işten mahkûm edilmesi, işe siyaset karışmazsa pek mümkün değil.
Fakat Yüce Divan'a sevk edildiği andan itibaren Anayasa'nın 113. maddesine göre Yılmaz'ın başbakanlık koltuğunda oturması mümkün değil. Bakanlar Kurulu'nun diğer üyelerinin de.
Yüce Divan'daki yargılamanın ne kadar süreceği belli olmaz.
Eğer yargılama süresi nisan ayını da aşarsa, ki bu çok muhtemel, Yılmaz seçimleri kazansa bile başbakan olamaz. Yüce Divan'da yargılandığı ve aklanmadığı sürece başbakanlık koltuğuna bir daha oturamaz.
Bu yüzden mahkûm olma olasılığı çok zayıf bile olsa, Mesut Yılmaz için siyasi pek çok zorluğu beraberinde getirecek bir süreç olacak Yüce Divan.
Duruma göre karaya ak, aka kara demenin bedeli olsa gerek bu.
Toshack'ı seviyorum Alpay'ı sevmiyorum
SPOR sonuçları için insanların birbiriyle kavga etmesine hiç akıl erdiremem. Çünkü sonuçta bu bir eğlencedir. Bir keyiftir.
Takım tutmak da bir keyiftir. Yenersen sevinirsin, yenilirsen üzülürsün.
Yenersen rakiple gırgır geçersin, yenilirsen o seninle gırgır geçer.
Ne yazık ki, biz bunu bir eğlence, bir oyun olarak göremiyoruz.
Böyle görebilen bir tek Toshack var.
Sürekli eğleniyor.
Fenerbahçe kokteylleri yapıyor, Galatasaray'la gırgır geçiyor. Hatta zaman zaman kendini bile alaya alıyor.
Bununla neşeleniyor, neşelendiriyor.
Futbola, spora bir iddia katıyor. Keyifli bir iddia.
Galatasaray hakkındaki sözlerine bile kızmıyor, gülüyorum. Çünkü takım tutmak, spordan keyif alarak takım tutmak böyle oluyor.
Tabii Toshack bunları söyleyince, iddialar yapınca, rakip takımların da onunla uğraşma hakkı doğuyor. Elbette ki, terbiye sınırları içinde.
Toshack Galatasaray maçı öncesi sarı kırmızılı takımla epey dalga geçti.
Galatasaray maçı kazanınca da Filipescu da gidip onunla dalga geçti.
Ne var bunda?
Toshack kazansaydı, dalga geçmeye devam eden taraf o olacaktı.
Yenilince geçilen taraf oldu.
Eğlence burada zaten. Bir dahaki maç Beşiktaş yenerse bu kez de Toshack Filipescu ile gırgırını geçer olur biter.
Böylesine bir keyif varken, Alpay'ın kudurup Filipescu'ya saldırmasını anlamak mümkün değil.
Sanki kendisi sahada dünyanın en efendi adamıymışçasına Filipescu'yu suçlaması da hakkı değil.
Bence Filip de, Toshack da haklı.
Alpay ise genelde olduğu gibi durumu kavramaktan aciz.
Teröre destek verene haber yok
İTALYA'nın uluslararası politikada bir hiç olduğunu daha önce defalarca yazmıştım.
Bunun böyle olduğunu son derece somut bir örnekle anladık.
İtalya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı, Clinton'a çok sinirlenmişler.
Çünkü Clinton, Türkiye dahil Avrupa'daki tüm ülkelerin liderlerine telefon açarak harekâtı haber vermiş.
Bir istisnayla: İtalya.
Amerikan yönetimi, Irak'a karşı yapılacak harekâtı İtalyan hükümetine haber verme gereği duymamış..
İtalyanlar buna sinirleneceklerine, bunun nedenlerini düşünseler daha iyi ederler.
Teröre destek vermenin bedeli, uluslararası camiadan dışlanmaktır.
Amerika'nın İtalya'ya gösterdiği tavır da budur.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazetecilere yolladığımız her mektubun yayınlanmasını istemediğimiz zaman.
Paylaş