Paylaş
Yılın gazetecisi Muammer Elveren
Çakıcı-Aşık haberini bulup çıkaran, Hürriyet'in Paris temsilcisi, sevgili Muammer Elveren'di...
Elveren de bu bantı şansa ele geçirmedi.
Çakıcı yakalandıktan sonra Nice'e karargâh kurdu Elveren. Diğer gazetecilerin heyecanı geçip, Nice'ten ayrılmalarından sonra bile kenti terk etmedi.
Her gün Nice Savcılığı'na gitti. Her duruşmayı takip etti. Bir an boş bırakmadı. Ve sonunda bantı ele geçirdi.
Bantın ele geçirilmesi Muammer'in ısrarlı çabası dışında, Hürriyet'in de uluslararası saygınlığının bir işaretiydi.
Çünkü bant Muammer'e, ‘‘Yalnızca Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmak’’ şartıyla verilmişti.
Muammer Elveren bantı ele geçirir geçirmez bize haber verdi.
Haber önemliydi. Ertuğrul Özkök, Muammer'e, ‘‘Bantı kimseye verme. İlk uçağa atla, kendin getir’’ dedi.
Bant Hürriyet'e gelir gelmez deşifre edildi. Ancak konu hassastı ve hata yapmamak gerekiyordu.
Banttaki sesin Eyüp Aşık'ın sesiyle karşılaştırılması gerekiyordu. Bunu da uzmanlar yapabilirdi. Hürriyet bu işlerle uğraşır, gerçek ilkeli gazetecilik gereği haberi tamamlamaya çalışırken, bantın deşifre metni yayınlandı.
Benim kalbimde yılın gazetecilik başarısı Muammer'inkidir.
Gönlümün gazetecilik ödülünün sahibi Muammer Elveren'dir...
Hesap vermeme demokrasisi
Clinton'ın uçkuruyla ilgili tartışmaları izlerken hep aklıma bizim ülkedeki demokrasi tartışmaları geliyor.
Ve tabii başta Tansu Çiller olmak üzere, aklanamayan siyasetçilerimiz.
Dünyanın lideri sayılan ABD'nin Başkanı, hakkındaki suçlamalardan ötürü önce kendi halinde bir savcıya, ardından da Senato Komisyonu'na hiç gocunmadan, hiç çekinmeden, hiçbir zırhın arkasına sığınmadan ifade veriyor. Hem de öyle para pul, yolsuzluk işleri için, devlet idaresindeki zaafları nedeniyle değil, cinsel hayatı yani özel hayatı için ifade veriyor.
Çünkü orada demokrasi var.
Ya bizde... Tansu Çiller adındaki siyasetçi ortalıkta ‘‘Demokrasi, demokrasi’’ diye bağırarak geziyor, yalakalardan oluşmuş demokrasi cepheleri kuruyor ama kendisini defalarca davet eden Meclis Soruşturma Komisyonu'na gitmiyor.
Çünkü bizdeki demokrasi anlayışı, çalıp çırpma, her her şeyi yeme, ama dokunulmama anlamına geliyor.
Demokrasi ise eğer, git demokrasinin en yüce kurumuna, Meclis'e hesap ver değil mi?
Yok, o zaman demokrasi yok.
Demokrasi, Türkiye'yi karıştırmak için var. Çalıp çırpmak için var. Toplumun içine nifak tohumları ekmek için var. Hesap vermek için yok.
Tansu Çiller bu işin şahikası ama tek mi?
Hayır elbet... Meclisi soyduğu ve soydurduğu iddia edilen Mustafa Kalemli'ye ne demeli?
Onun herhangi bir yere gidip hesap verdiğini, mahkemeye çıktığını, aklanması veya mahkûm olması için bir çaba gösterdiğini duydunuz mu?
Duymanız mümkün değil. Çünkü ortada böyle bir durum yok.
Zaman geçer unutulur...
Yarın, öbür gün üç beş tarikat destek verir, Tansu Çiller yine başımıza dert olur.
Neden? Çünkü burada demokrasi yok.
Demokrasinin temel unsuru özgürlüklerse, diğer önemli unsuru rejimin kendi kendini soruşturabilmesidir.
Bunlardan birine saygı duymayanın, demokrasi lafını ağzına alması, ancak çarpılmasına yol açar.
Kayıtlar 25'ine kadar
İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey aradı. İmam Hatipler'den kaydını alıp, normal liselere kayıtlar kapandığı için geçemeyen öğrencilerin durumu ile ilgili yazımı okumuş.
Söyledikleri şöyle:
‘‘Durumu sizin yazınızdan önce fark ettik. Yazınız doğru. Teşekkür ederiz, ama biz zaten gerekli talimatnameyi hazırlamış ve okul müdürlüklerine göndermiştik.
Bahsettiğiniz durum nedeniyle liselerimizde kayıtları 25 Eylül tarihine kadar uzattık. Öğrencilerimiz ve velilerimiz bu tarihe kadar kayıtlarını yaptırabilirler. Duyurursanız seviniriz’’
Elbette duyururuz. İyi iş yapan herkesin yaptığını duyururuz.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
İlkeli olmakla, ilkel olmak arasındaki farkı anladığımız zaman...
Paylaş