Paylaş
İnsan Kaynakları
Bakkaldan Hürriyet'i aldığımda, elime gülle gibi geldi.
Ağır, kalın...
Ne kartondan evler vardı içinde, ne de başka bir promosyon malzemesi.
44 sayfalık gazete, 24 sayfalık pazar eki ve 34 sayfalık İnsan Kaynakları gazetesi.
Tam 102 sayfa. Bir pazar günü. Sadece gazete...
‘‘Acaba tutar mı?’’ diye başlayan İnsan Kaynakları gazetemiz, bugün kendi başına bir gazete haline geldi neredeyse...
34 sayfayı görünce, gazeteden önce onu açtım.
Türkiye'nin ekonomik dinamizmini yasıtan bir ayna gibiydi.
Sayfalar dolusu eleman ilanı.
En tepesinden en altına kadar bütün pozisyonlar için.
Üstelik de yarısından fazlası İngilizce'ydi ilanların. Ve bütün bu ilanların bir tek ortak yönü vardı.
Nitelikli insanlar arıyorlardı.
En tepesinden en altına kadar. Nitelikli elemanlar...
Bu ilanlar, Türkiye'nin de artık nitelik arayışı içinde olduğunu bağırıyordu.
Her alanda.
Ve Türkiye artık insanın önemini anlıyordu. İnsana yatırımın önemini anlıyordu.
Üstelik de ilanlar, Türkiye coğrafyasının tamamında böyle bir arayışa işaret ediyordu.
Gaziantep'den İzmir'e, Urfa'dan Denizli'ye, Antalya'dan İstanbul'a, Trabzon'a... Her yerde...
Açıkçası çok hoşuma gitti.
Benim için Hürriyet'in İnsan Kaynakları gazetesi, son günlerde gazetelerin manşetlerini süsleyen ‘‘İyimser’’ başlıklardan çok daha önemli bir veriydi.
Herkeste elmas olsun
Türkiye'de bir yıl içinde 78 trilyonluk elmas satılmış.
De Beers'in verdiği rakam bu. Kaçak gireni de koyun, olsun 100 trilyon.
Türkiye'nin refah toplumuna gidişini göstermek açısından önemli bir veri.
Ancak eksik.
Satılan bu elmasların fiyat ağırlığı nerede.
Yani çok pahalı büyük parçalar mı daha çok satılmış, yoksa daha erişilebilir fiyatlı küçük parçalar mı?
Toplam kaç kişi elmas almış?
Bu çok önemli.
Bana sorarsanız, pahalı, büyük parçalar ağırlıklıdır bu 78 ya da 100 trilyonun içinde.
Türkiye'de bu kadar çok paranın mücevhere yatırılmış olmasına kızabilirsiniz.
Ben ona kızmıyorum.
Benim kızdığım başka.
Ben mücevhere 78 trilyon değil, 780 trilyon ödeyecek güçte bir Türkiye istiyorum.
Ama bir şartla...
İstisnasız herkesin, sevdiğine, sevgisini bir pırlantayla gösterebildiği bir Türkiye istiyorum.
200 bin kişinin pırlantayla dolaştığı, geri 63 milyonun onları seyrettiği bir Türkiye değil.
Herkesin boynunda, parmağında bir pırlanta.
Kiminde 5 kırat, kiminde 40 santim. Ama herkesin...
Siz bilezik verin, o Mercedes alsın
Spor Mercedes'ten aşağısına binmeyen mahdum Erbakan, 1997 modeline bindiğini SL Mercedes eskiyince yenisini almış.
1998 modelini...
Yaklaşık 45-50 milyar liralık bir otomobil.
İşi gücü nedir belli olmayan, gelirinin nereden olduğu bilinmeyen bacak kadar bir çocuğun altında.
Seçmeni aşını zor kaynatırken, partinin yasaklı liderinin oğlu en az 45-50 milyarlık otomobilde.
Peki bu değirmenin suyu nereden?
Yurtdışından eski RP, yeni Fazilet'e gelen bağışlardan mı?
Parti toplantılarında toplanan yüzüklerden, bileziklerden mi?
Nereden?
Adil Düzen dedikleri bu olsa gerek.
Herkes bileziğini verecek, küçük Erbakan, Mercedes'e binecek.
Yakışır, yakışıklı yavru Erbakan'a.
Versace takım elbiseleriyle Anadol'a binecek hali yoktu ya.
Günahı yalancının boynuna
Tınaz Titiz'in trafik cezası vermemek için polise kendini tanıtmasını, ‘‘Ne zaman adam oluruz’’ köşeme konuk edince, Tınaz Bey yanıt yollamış.
Titiz yanıtını, meramını anlatmaktan çok bana hakaret etmek için kullanmış, ama önemli değil. Yazdığına göre, cezasını ödemek için polisin yanına gitmiş.
Polis, Titiz'i görünce ‘‘Affedersiniz ben sizi tanımadım’’ demiş.
Titiz ‘‘Bir şey mi var?’’ diye sormuş. Polis ‘‘Hatalı sollama yaptığınız bildirildi’’ demiş.
Titiz ‘‘Yaptığımı hatırlamıyorum, ama siz diyorsanız doğrudur. Gereğini yapın’’ demiş.
Polis ‘‘Yok yok yanlış olur’’ diye konuşmuş.
Titiz, trafik hakkında bir dolu laf edip sonra ‘‘Ben çiğnersem olmaz’’ diye ısrar etmiş.
Polis, ‘‘Yok yok, size ceza yazmam yanlış olur’’ deyince, Titiz gereğinin yapılmasında ısrar etmiş. Polis sonunda, ‘‘Ben yazmayacağım, belki plaka yanlış alınmıştır’’ demiş ve ceza almamış. Titiz de teşekkür ederek ayrılmış.
Titiz'in anlattığı kadarıyla olay böyle. Ancak benim konuştuğum iki ayrı okur, başka şeyler söylemişlerdi. Gühanı yalan söyleyenin boynuna.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Kentlerimizin yarısını, sıvasız binalar oluşturmadığı zaman...
Paylaş