Aklımız çıkıyor bir şey olacak diye.
Bülent Bey'in çevresindeki korumaların görevi,
Bülent Bey'i kendinden korumak ama bu iş giderek zorlaşıyor.
Bülent Ecevit dün düşe kalka gittiği yerlerden birinde bir konuşma yapmış ve
Erkan Mumcu ile
Mumcu'ya destek verenleri eleştirmiş.
Ve demiş ki,
‘‘Atatürk'ü anlamayan Atatürkçüler var’’.
Peki ya
Atatürk'ün 1930'lu yıllarda hazırladığı projeleri aparıp kendi projesi gibi topluma sunanlara ne demeli?
Ne demeli
Bülent Bey?..
Bize yıllardır anlattığınız ve bizim de size ait olan yegáne proje zannetiğimiz köykent kavramını
Atatürk'ten
‘‘yürüttüğünüzü’’ niye söylemiyorsunuz?
Bülent Ecevit'in
‘‘köykent’’ adıyla Türkiye'ye kendi projesi olarak sunduğu şey, aslında
Atatürk'ün ölümünden önce hazırlattığı ama başlatmaya ömrünün yetmediği bir projedir.
Ve
Atatürk'ün koyduğu ismiyle bu projenin adı,
‘‘İdeal Cumhuriyet Köyü’’dür.
Bana
Atatürk'ün bu projesiyle ilgili olarak bilgi veren Devlet Denetim Elemanları Derneği Genel Sekreteri
Kudret Ulusoy, Atatürk'ün
‘‘İdeal Cumhuriyet Köyü’’ projesini şöyle tarif ediyor:
‘‘Projede merkezde Ecevit'in köykent, Atatürk'ün Cumhuriyet Köyü dediği bölüm var. Merkez köyde koru, fidanlık, revir, veterinerlik, atölyeler, kitaplık, parti teşkilatı gibi ekonomik, sosyal ve siyasal üniteler var. Bunlar, çevredeki birkaç köyün ortak medeni ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde organize edilmiş.’’
Yani anlayacağınız
Atatürk'ün projesi,
Ecevit tarafından kendi projesi gibi lanse ediliyor ve 1930'larda büyük önderin dáhi kafasından çıkan İdeal Cumhuriyet Köyü, Ecevit'in köykenti oluyor.
Üzerine çağın gereksinimi olan hiçbir şey eklenmeden, yenilenmeden.
Sonra da bunu tartışmaya başladığınız zaman,
Bülent Bey, Atatürkçülük dersi veriyor.
Atatürkçülük dersi verenlerin, önce
Atatürk'e hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Ayşe Arman, ‘özel’i ‘genel’leştirdi
AYŞE Arman yine hedef saptırıyor ve yine kendi ahlak anlayışını ve doğrularını, egemen anlayış haline getirmek istiyor.
Kimsenin ahlak bekçiliğini yapmak gibi bir niyetim yok.
Beni okuyanlar, öyle bir misyonum olmadığını bilirler.
Özel hayatlarla işim olmaz.
Ama özel hayatlarla olmaz.
Süreyya Ayhan ve antrenörü
Yücel Kop'unkiyle de düne kadar olmadı. Olayları bildiğim halde tek kelime yazmadım. Ta ki, onlar çıkıp da yaptıkları sanki matah bir şeymiş gibi anlatıncaya kadar.
Yani bu iki kişinin
‘‘özel hayatı’’ bir pazar günü
Ayşe Arman eliyle kahvaltı masama getirilinceye kadar.
Onlar
‘‘marifetlerini’’ anlatınca ben de kendi eleştirimi yönelttim.
Yoksa ben de basın yoluyla olayları duyuyordum, ama o onların özeliydi.
‘‘Özel’’i
‘‘genel’’ hale
Süreyya Ayhan ve
Ayşe Arman getirdiler.
Ayhan-Kop ikilisinin 13 yaşından beri böyle olduklarını ben yazmadım.
Ayşe Arman'ın yazısından öğrendim. Yine de meselenin çok da özeline
Ayşe Arman kadar girmedim. Ne yaş farkı, ne adamın evli olması, benim meselem değil.
Onların kendi tercihleri.
Ben hálá,
Süreyya Ayhan'ın 13 yaşında kendisini eğitsin diye yanına gittiği kişi tarafından baştan çıkarılmasını eleştiriyorum. Küçücük bir çocuğun, koskoca bir adam tarafından.
İsterseniz şöyle düşünün.
Bir kızınız var. 13 yaşında ders alsın diye bir öğretmene götürüyorsunuz. Ve bir süre sonra reşit olmayan, küçük, gencecik kızınızın öğretmeniyle aşk yaşadığını öğreniyorsunuz.
Ne hissedersiniz?
Ayşe Arman'ı bilemem ama ben kendimi çok iyi hissetmem.
Hangisi daha Fethullahçı
BİR okurum çok kızmış.
‘‘Ecevit ile Mumcu arasındaki tartışmada nasıl olur da Fethullah Gülen cemaatine mensup olduğu bilinen Erkan Mumcu'yu tutarsınız’’ diye soruyor.
Değerli okurumun bu soruyu bana sorması bir miktar abesle iştigal.
Çünkü
Fethullah Gülen'e yıllardır destek veren kişi ben değilim, bizzat
Bülent Ecevit.
Gülen'in önerdiği isimleri listesine koyarak milletvekili seçtiren de yine aynı kişi.
Okurum bana söyler mi acaba; bu ülkede
Fethullah Gülen'i güçlendirmek konusunda
Mumcu mu daha kabahatli, yoksa
Ecevit mi?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gemiye kaptan yapacağımız adamları, en azından pusula kullanmayı bilenler arasından seçtiğimiz zaman.