Tanıtımın tartışılmaz gücü

TÜRKİYE, tanıtımı sporla yapma konusunda önemli adımlar atıyor. Bu yazın takvimine bakın.

Dün dünyanın en üst sıralarda yer alan iki tenisçisi, Williams kardeşlerden Venus İstanbul’da, iki kıta arasında raket sallıyor. Bizde çok önemsenmiyor belki ama dünya izliyor.

İki hafta sonra Şampiyonlar Ligi finali İstanbul’da oynanacak. Milyarlar izleyecek.

Ardından Dünya Ralli Şampiyonası’nın Türkiye ayağı Antalya’da koşulacak. Yine milyarların gözü Türkiye’de olacak.

Ardından ağustos ayında dünyanın en çok izlenen organizasyonu Formula 1 İstanbul’da yapılacak.

Yine milyarlar ekran başında İstanbul’da olacak.

Bunlar Türkiye’nin ‘imajı’ açısından birer hazine.

İşkence, Kürt sorunu, kadınların polisten dayak yemesi gibi meselelerle dünya gündemine gelen Türkiye’nin farklı bir boyutta gündeme gelmesini sağlayacak önemli olaylar.

Sağladıkları faydayla, Türkiye’ye sağladıkları tanıtımla maliyetleri kıyaslandığında getirileri müthiş.

Malezya’da üst düzey bir yöneticiyle yaptığım sohbeti bir kez daha aktarmakta fayda görüyorum.

Malezya dünyaya kendini tanıtmak, anlatmak istediği zaman bir strateji geliştiriyor.

Sıradan bir Güneydoğu Asya ülkesi değil, önemli bir teknoloji ülkesi olduklarını kanıtlamak için iki iş yapıyorlar.

Biri Formula 1’i ülkelerine getirmek.

Diğeri ise yapıldıkları dönemde dünyanın en yüksek binaları olan Petronas Kuleleri’ni inşa etmek.

Böylelikle ‘sınıf atlamak’, sınıf atladıklarını dünyaya kanıtlamak.

Aynı şeyi yapan bir başka ülke Dubai.

Yelken Otel’i yapıyorlar.

Maliyet 1 ise, sağlanan tanıtım 1000.

Türkiye şimdi tam bu yolda.

Ama ufuklar yetersiz.

İstanbul’un girişine Mevláná heykeli yapalım diyorlar.

Oysa yapılması gereken dünyayı hayrete düşürecek bir mimari şahaser.

Maliyeti 1 ama tanıtım değeri 1000 olacak bir eser.

Yanlış hesap doğru sonuç verirse

GALATASARAY ’ın Fenerbahçe’yi 5-1 yenerek Türkiye Kupası’nı almasının ardından benim açımdan en dehşet verici görüntü Başkan Özhan Canaydın’ınkiydi.

Geçmişte sahanın yakınından geçen yöneticileri ‘kınayan’ Başkan Canaydın, kupa töreninde madalya için ilk sıraya giren oldu.

Ardından omuzlarda havadaydı ve ‘Galatasaray için kötü günler geride kaldı. Eski Galatasaray geri döndü’ gibi ‘abuk sabuk’ sözleri ekranlardan bize ulaştı.

Oysa alınan Galatasaray için sıradan hale gelmiş bir Türkiye Kupası’ydı.

UEFA ve Süper Kupa görmeye alışmış Galatasaraylılar için çok da ‘önemli’ değildi.

Ancak Galatasaray Başkanı açısından bu kupa önemliydi ve hataları ‘unutturacak’ kadar değerliydi.

Kupanın tehlikesi de işte tam buradaydı.

Bırakın Türkiye Kupası’nı, Galatasaray bu yıl şansının da yardımıyla lig şampiyonluğunu da kucaklayabilir.

Peki tüm bu kupalar Galatasaray’ın ‘kötü ve yanlış’ yönetildiği gerçeğini değiştirebilir mi?

Seyrantepe başarısızlığı ortada dururken, büyük başarılara motive olmuş takım ve taraftar Türkiye Kupası ile kandırılırken, 150 milyon dolara yaklaşan borcun küçülerek kapatılamayacağı ortadayken, ikinci lig takımlarına yaraşacak bir statta maçlar oynanırken ‘dandik’ bir kupa ile Galatasaray taraftarını kandırmak, başarı öyküleri yazmak kimin hakkı.

Başkan Canaydın Galatasaraylıları ‘saf’ zannediyorsa yanılıyor.

Bir kupa üç yıllık kötü yönetimi unutturamaz.

Haberi olsun.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hak etmeyenlere gösterilen sevgi ve hoşgörünün, iyilik değil kötülük olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları